2’nci Kürdistan Âlimleri Buluşmasının 3’üncü oturumu sona erdi

2’nci Kürdistan Âlimleri Buluşmasının 3’üncü oturumu sona erdi

İttihad'ul Ulema’nın düzenlediği 2’nci Kürdistan Âlimleri Buluşmasının 3’üncü oturumu bölgenin tanınmış âlimleri, akademisyen ve araştırmacıların yaptıkları sunumların ardından sona erdi.

Âlimler ve Medreseler Birliği (İttihad'ul Ulema) tarafından Türkiye, İran, Irak ve Suriye Kürdistan'ındaki âlimlerin katılımıyla gerçekleşen 2’nci Kürdistan Âlimleri Buluşmasının 3’üncü oturumu sona erdi.

Kürt Meselesi ve Çözüm Önerileri konulu 3’üncü oturumda Irak Kürdistan’ından Selahaddin Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ahmet Mirza Enguşi “Müslüman Kürtlerin tarihi serüveni ve değerlendirilmesi” başlıklı bir sunum yaptı. Ardından yine Irak Kürdistan’ından Komela İslami Partisi temsilcisi Molla Nevzat “Kürtleri sorun haline getirmenin kaynağı, sebepleri ve ulaşılmak istenen hedefler” başlığıyla bir sunum gerçekleştirdi.

İran Davet ve Islah Cemaati Ulemalarından Hüseyin Tibaş “Emperyalizmin Kürdistan’a yönelik emelleri ve buna karşı alınabilecek tedbirler” başlığıyla, SDAM Başkanı Abdulkadir Turan “Kürdistan’ı seküleştirme çabaları” başlığıyla ve İttihad'ul Ulema Genel Başkan Yardımcısı Mola Beşir Şimşek de “Kürtlerin İslami ve insani hakları” başlığıyla birer sunum yaptı.

Oturumunda ilk sözü alan Irak Selahaddin Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ahmet Mirza Enguşi, “Müslüman Kürtlerin tarihi serüveni ve değerlendirilmesi” başlıklı sunumunu yaptı.

Günümüzün meselelerinin en önemlisinin “Kürt Meselesi” olduğunu dile getiren Prof. Dr. Enguşi, Kürt âlimlerinin İslam toplumuna kaybolmayan tablolar bıraktığını belirtti.

Kürtlerin tarih boyunca mazlum bir millet olduğunun altını çizen Enguşi, “Kürt halkı geçmişte tarihine ve değerlerine sahip çıktığı gibi şimdi de sahip çıkacaktır. Belki de diğer kavimler gibi devlet olmamalarının tek sebebi İslam’a olan bağlılıklarıdır! Yani ırkçılık yapmamaları ve ümmet düşüncesine sahip olmalarıdır.” dedi.

“Kürtlerin İslam’a verdikleri faydalar küçümsenecek derecede değildir”

Kürtlerin İslam tarihine olan katkılarını anlatan Enguşi, “Kütler tarih boyunca bu topraklarda kalmış ve hiçbir şekilde hicret etmemişler. Yani bu toprakları terk etmemişlerdir. Kürt toplumunun önderleri cesaretlidirler ve bu önderler cesaretlerini İslam yolunda kullanmışlardır. İslam’la birlikte hiçbir şekilde din değiştirmemiştirler. Bu önderler İslam tarihinde kaybolmayacak tablolar bırakmışlardır. Bu tablolar âlim ve önderlerle sınırlı kalmamış, toplum olarak da İslam tarihinde izi kaybolmamış tablolarla kaplıdır. Bunun en büyük örneği de uzun bir mesafe kat ederek gidip Resulullah’a iman eden sahabe Ceban El-Kürdi’dir. Ceban El-Kürdi’nin iman etmesiyle birçok Kürt tüccarları İslam’ı kabul etmişlerdir. Kürt toprakları en kolay şekilde İslam’a giren topraklardır. Müslüman olan Kürtler, Fars savaşına kadar Müslüman olduklarını gizlemiş, bu savaşla birlikte Kürt topraklarının bir araya gelmesiyle Müslümanlıklarını ikrar etmişlerdir. Kürtlerin İslam ile şereflenmesi topraklarının fethiyle Ceban El-Kürdi’nin imanı ile devam etmiştir. Kürtlerin İslam’a verdikleri faydalar küçümsenecek derecede değildir. Bilakis âlimleriyle İslam âlemine önderlik etmişlerdir.” ifadelerini kullandı.

Enguşi’nin ardından söz alan Komela İslami Partisinden Molla Nevzat, “Kürtleri sorun haline getirmenin kaynağı, sebepleri ve ulaşılmak istenen hedefler” başlıklı sunumunu yaptı.

“Kürt toplumu diğer halklara verilen haklardan mahrum bırakıldı”

Kürtlerin Sykes Picot anlaşması ile ıstıraplı günlere girdiğini söyleyen Molla Nevzat, “Kürt halkı 100 yıldır bu sıkıntılara yüz yüzedir. Bu süre zarfında birçok fert ve önderlerini kaybetti. Böylece Kürt halkı kendi iradesini kaybetti. Özellikle Kuzey Kürdistan birçok sıkıntıyla baş başa kaldı. Kürt toplumu diğer halklara verilen haklardan mahrum bırakıldı. Herkes şunu bilmelidir ki; Allah-u Teâlâ bizleri, birbirimizi anlayıp, tanışıp yakınlaşmamız için yaratmıştır.” dedi.

“Müslümanlara birçok zulüm yapıldı, özellikle Kürdistan’da zulümler yapıldı”

İran Davet ve Islah Cemaati Ulemalarından Hüseyin Tibaş ise yaptığı sunumda şunları ifade etti:

“Mesele Müslüman halkın ittihadı ve birleşmesidir. Eğer biz ittihattan bahsedeceksek önce Müslüman ve âlimlerin arasında var olan ihtilaftan bahsetmeliyiz. İttihad için gerekli olan şartlardan bahsetmeliyiz. Bizim aramızdaki ihtilafların sebebi olarak düşmanımızı hedef gösteremeyiz. Çünkü onlar düşman olarak üzerine düşeni yapıyorlar. Şimdi biz Müslümanlara baktığımızda ne ile meşguller? Müslümanlar her şey ile meşgul oluyorlar fakat İslam ile kurtuluş ile meşgul değiller. Düşmanlar emellerine ulaşmak için çalışıyorlar, fakat Müslümanlar buna engel olmuyorlar. Müslümanlara birçok zulüm yapıldı. Özellikle Kürdistan da zulümler yapıldı.”

Stratejik Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM) Başkanı Abdulkadir Turan da “Kürdistan’ı seküleştirme çabaları” başlıklı sunumunda şunları söyledi:

“Allah’a şükürler olsun ki Kürtler İslam’ın gelişi ile günbegün ilerlediler. Kürtler İslam’ı kabul ettikten sonra Haliç ve Kafkaslara kadar ilerlediler. Sonra Diyarbakır’da Mervani Devleti ile ortaya çıktılar. Sizin de bildiğiniz üzere İslam sonradan Diyarbakır’a ulaştı. İslam’ın Diyarbakır’a ulaşmasıyla Diyarbakır dünyada 5’inci ilim merkezi oldu. İslam’dan önce nüfusu 3 bin olan ve Ermenilerin yaşadığı Diyarbakır’da Kürtler de dağlarda yaşıyorlardı. Daha sonra Allah’u Teâlâ kısmet etti de Selahaddin-i Eyyubi büyüğümüz olarak bizim İslam tarihi içerisinde ilerlememizi sağladı. Doğudan Batıya, Suriye’den Ahlat’a, Mekke’den Yemen’e Sultan Selahattin adına hutbe okundu. Allah kendisinden razı olsun Kürtleri ilim sahibi yaptı.” dedi.

“Dağlarda yaşayan Dersim Alevileri dâhil Kürtler katliama uğradı”

“1789’da Fransa’da sekülerizm adına bir ihtilal oldu. Laiklik ilk kez iktidar oldu, kuvvet sahibi oldu.” diyen Turan, sunumuna şöyle devam etti:

“Tarihte İslam hâkimken biz öndeydik, sekülerizm öndeyken biz geri kaldık. 2’in Mahmut zamanında -kimileri kendisine gâvur Mahmut diyor- sekülerizm Osmanlıya geldi. 1839’da sekülerizmin başlangıcı olan Tanzimat Fermanı ilan edilince Cizre’deki Halidî mirlerimiz düştüler. 1856’da Islahat Fermanı ilan edildi. Bütün Mîrlerimiz düştü. Kürt memleketlerinde Mîrlerin devri kapandı. 1908’de İttihat ve Terakki iktidar oldu ve Kürtler isyan -bize göre kıyam- ettiler. Osmanlıya karşı ayaklanan Barzani ailesi, Bitlis halkı, Şeyh Şahabettin idam edildiler. 1923’te Türkiye Devletinde laiklik ilan edildi. Bütün medreselerimiz kaldırıldı. 1937’de laiklik fikri tamamlandı. Dağlarda yaşayan Dersim Alevileri dâhil Kürtler katliama uğradı. Günbegün laiklik bize karanlık oldu. Günbegün İslam bize aydınlık oldu. Fakat Şeyh Said kıyamından sonra Bedirhan ve Baban aileleri gibi Şam ekolü dediler ki Kürtlerin geri kalmasının sebebi İslam’dır. İslam’da bizler günbegün geri gidiyorduk, siyasi ve sosyal haklarımız elimizden alınmıştı. Cemil Paşa, Bedirhan Paşa aileleri gibiler geri kalmışlığımızın sebebi olarak İslam’ı görüyorlardı. Önceleri aramızda yumuşak, liberal bir laiklik hâkim oldu. Ta ki 1960’larda Irak, İran ve Suriye gibi yakın ülkeler ve beynelminel Amerika, Rusya, Fransa gibi ülkeler, seyda yetiştiren dindar Kürtlerin içinden şedit bir laiklik ortaya çıkardılar. Suriye ve Irak’ta Baas eliyle sekülerleştirilmeye çalışıldık. Sonrasında ise kendi çocuklarımız eliyle; ağalarımızın, beylerimizin eliyle bizleri sekülerleştirmeye çalıştılar.”

“Dün sekülerizme bizi kurban ettiler, bugün de gençlerimizi sekülerizme kurban etmek istiyorlar”

Sekülerizmin Kürtlere çok büyük zararlar verdiğine dikkat çeken Turan, “Bizler dünyanın efendiler idik. Ne zamanki sekülerizm ilan edildi bizler bir hiç olduk. Etrafımızdaki milletleri devlet yaptıklarında bizlere dediler ki; sizler seküler olursanız sizi devlet yaparız. Bizler de evet dedik. Şimdi bize yeni bir şey diyorlar; siz otonom olmak istiyorsanız sekülerizmin askerleri olmalısınız. Bizler dün sekülerizmin kurbanları olduk. Bugün de bizi sekülerizme kurban etmek istiyorlar. Dün sekülerizm geldi, bizi kurban ettiler. Bugün de gençlerimizi sekülerizme kurban etmek istiyorlar. Suriye ve Irak’ı sekülerizm için kurban ediliyorlar. İran ve Türkiye’de de sekülerizme kurban etmeye çalışıyorlar. Ya bunu kabul edeceğiz ya da reddedeceğiz. Fakat laikliğin kabulü siyasi ve devletin kurulması değildir. Laiklik bir zihniyettir. Laiklik sosyal bir hayattır. Bizden sonrakilerin hayatıdır. Fransa’ya, İsveç’e giden Kürtlerimiz asıllarından uzaklaştılar. Kürtlükleri sadece dilde kaldı. Acaba yarın dil ile tek Kürt olunur mu? Acaba sadece dil üzerinden bir kimse Kürt, Türk veya Arap kabul edilebilir mi? Kavmiyet dildir, folklordur. Tüm bunlar birdir. Bunlar ayrılmaz. Bizim kandırılmamız lazımdır.” ifadelerini kullandı.

“Kürt gençleri İsveç gençleri gibi oldular”

Sekülerizmin Kürtlerin örf ve adetini yok ettiğini söyleyen Turan, “Bizim anlamamız lazımdır ki; eğer biz hakiki Kürt isek, yüreğimiz Kürtlere yanıyorsa bizim sekülerizm konusunu bilmemiz lazımdır. Ya seküler olacağız ya da olmayacağız. Bu konuda konuşmamız lazımdır. Bizler bunu öğrenmek zorundayız. Bizler laik olursak siyasetimiz gider. Bakın Kafkaslarda ‘Kürdistan’a Sor’ sosyalist olduğu halde Stalin onları sürgün etti. Laiklik meselesi, Bedirhan ve Baban meselesi midir? Yoksa Kürtlerin hakkı mıdır? Sosyalizm ve kavmiyetçiliği sekülerizmin iki atı yaptılar. Sosyalist Kürtler sekülerizmin merkebi oldular. Sekülerizm bununla da kalmayıp Kürtlerin kurdu olup Kürtleri yedi. Kürtlerin adet ve örflerini yok etti. Kürt gençleri İsveç gençleri gibi oldular.” diye konuştu.

Oturumun son konuşmacısı olan İttihad'ul Ulema Genel Başkan Yardımcısı Mola Beşir Şimşek, “Kürtlerin İslami ve insani hakları” başlıklı bir sunum yaptı:

Kur’an’a göre bütün kavimlerin eşit olduğuna vurgu yapan Şimşek, üstünlüğün ancak takva ile olacağını söyledi.

“Eğer hepimiz Adem ve Havva’dan isek o zaman hepimizin hakkı eşittir”

Kimsenin Kürt olduğundan dolayı ayıplanmaması gerektiğinin altını çizen Şimşek, “Kur’an’a göre Acem ve Arapların hakkı neyse Kürtlerin de hakkı odur. Eğer hepimiz Adem ve Havva’dan isek o zaman hepimizin hakkı eşittir. Bir Kürt, Kürt olarak yaratıldığı için utanmamalı ve de başka ırktan biri bir Kürdü,  Kürt olduğundan dolayı ayıplamamalı ve küçük görmemeli. Bizim inancımıza göre kimse kimseden üstün değildir. Allaha göre üstünlük takva iledir.” dedi.

Kürtlerin tarihte İslam’a en çok hizmet edenlerden olduğunu hatırlatan Şimşek, sözlerine şöyle devam etti:

“Kürtler eskiden beri buralardadırlar. Bugün şunu söylemek istiyoruz; iki Kürt birbirini gördüğü zaman Kürtçe konuşsunlar ve birbirlerini anlasınlar. Bizler iki gündür buradayız ve hepimiz Kürtçe konuşma yapıyoruz. Fakat birbirimizden de pek bir şey anlamıyoruz. Bu yaşanılan zulümlerin göstergesidir. Buna son verilmesi lazımdır. Artık Kürtlere hakları tanınmalı ve kimlikleri verilmelidir. Kürdistan’ın dört parçasında Kürtçe ikinci resmi dil ve eğitim dili olmalı. Biz Kürtler ve Türkler eğer biz birbirimizin kardeşiysek tırnak olmayı kabul etmiyoruz. Çünkü uzayan tırnak kesilir. Biz eğer kardeşsek bir vücudun azası olmamız lazım. Kürtlerin dört parçaya ayrılmasını kabul etmiyoruz, Kürtlerin arasına konulan bu sınırların kaldırılmasını istiyoruz. Çünkü Kürtler birbirlerinin yanına rahatlıkla gidip gelebilmeliler. Resulullah Suheybi Rumi‘yi nasıl ki Rumi olarak kabul ettiyse, Kürtlerde bütün özellikleriyle kabul edilmeliler. Yani oldukları gibi kabul edilmelidirler. Bahsettiğimiz sorunların reçetesi Resullah’ın dediği gibi Kur’an ve Sünnettir. Eğer bizler bunlara sarılırsak sorunu çözeriz.”

2’nci Kürdistan Âlimleri Buluşmasının 3’üncü oturumu Şimşek’in konuşmasının ardından sona erdi. 4’üncü ve son oturumun ardından buluşmanın sonuç bildirgesi 3 dilde okunacak. (M. Hüseyin Temel, M. Sait Çelik, M. Sıddık Bilge – İLKHA)




































 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.