Acı, terbiye; terbiye, medeniyet inşa eder

Kur’an-ı Kerim’in Leyal-i Aşr dediği Hac günlerini yaşıyoruz. Aynı zamanda İbrahimi günlerdir bu günler. İbrahim’in (as) bir ümmet olduğu, bir ümmetin de İbrahim olduğu günler. İbrahim, Hacer ve İsmail’den oluşan bir ailenin milyonlar, milyarlar olduğu; milyonlar, milyarların da bu ailenin hatıralarını ibadet olarak olarak yerine getirip, bu aileye dönüştüğü günler...

Her yönüyle Usve-i Hasene olan bu aile, imtihanlarını başarı ile vermiş;sevgilerini, korkularını Allah için terbiye etmiş ve bunları Allah’ın sevgisine, korkusuna feda etmiş bir ailedir.

Allah’ın insana muamelesi, imtihan ekseninde gerçekleşir ve terbiye amaçlıdır.

Hadd-i Zatında insan, yapısı itibariyle terbiye olması gereken bir varlıktır. İnsanın sevgileri, nefretleri, ümitleri, korkuları vardır. Bunlar terbiye edildiği oranda insan Allah’a yakınlaşır ve Allah’a karşı kulluk vazifelerini yerine getirir. Sevgisi, korkusu Allah olmayan, Allah’ın üzerinde sevgi ve korkular barındıran insan, kulluk vazifelerini tam olarak yerine getiremez. Sevgi ve korku çatışmasının yaşandığı en kritik zamanlarda ve yerlerde,üstün olan sevgi ve korkularla hareket eder insan.

Allah, seçtiği kullarının üstün sevgi ve korkularının kendisi için olmasını ister. Öyle ki, yüklenen ilahi sorumluluk hakkıyla yerine getirilsin ve bir yönüyle dünyaya dair sevgi ve korkular kullukta eksikliğe, imtihanda kayba sebebiyet vermesin. Bu amaçla Allah, Peygamberlerinin sevgilerini ve korkularını terbiye etmiştir.

İbrahim’in (as) zevcesi olan Hz. Hacer’i ıssız bir yerde yalnız konaklatması ve Hz. İsmail’i (as) kurban etmesi, sevginin terbiye edilmesidir. Hz. Adem’in dünyaya gönderilmeden önce hasretini çekeceği cennet nimetleri ile tanıştırılması, nefsin dünyalık arzu ve isteklerinin terbiye edilmesidir. 

Hz. Musa’nın Firavun’a gönderilmeden önce Tur-i Sina’da görünce arkasını dönüp kaçtığı ejderha ile yüzleşmesi, korkunun terbiye edilmesidir. Zira gideceği zalim, korku imparatorluğu kurmuş bir zalimdir.

Hz. Yusuf’un uzayan zindanda kalma süresi, ümidin terbiye edilmesidir.

Hz. Muhammed’in (sav) Hz. Hamza’ya yapılanlara karşılık yaptığı müsle yeminine binaen inen ayet, nefretin/inktikamın terbiye edilmesidir.

Peygamberlerin dahi sevgi ve korkuları üzerinden terbiye edildiği bir dünyada elbetteki insan, sevgi ve korkularını terbiye etmeli. Terbiye olunmuş sevgi, nefret, ümit ve korkular istikamettir, ölçüdür. Terbiye olunmamış sevgi, nefret, ümit ve korkular ölçüyü kaçırmaktır, azgınlıktır. Azgınlaşma da ya kendisine ya da topluma zulümdür.

İnsan zalimleşmesin diye Allah çok yollarla insanı terbiye ediyor. Hastalık, açlık, acı Allah’ın kullandığı birerterbiye metodudur. Bazen bunları dünyalık birer cezaya dönüştürse de ibret alınırsa, cezasında bile terbiye fırsatı vardır.

İnsanın ilk terbiye ocağı anne babasıdır. Anne babanın terbiye etmediğini Allah terbiye eder, Allah’ın terbiyesine teslim olmayıp bu fırsatları değerlendirmeyenleri cehennem terbiye eder.

“Baba ve ananın terbiye edemediğini, zaman terbiye eder, zamanın terbiye edemediğini cehennem ateşi terbiye eder” sözü bir hakikat olarak söylenmiştir.

İnsanların acısı istenmez ancak başkalarına acı yaşatan insanların, acı üzerinden cezası ve terbiyesi söz konusuysa, acının tecrübe edilmesi lazımdır.

Balyoz Davası sonuçlanmadan önceki akşam, televizyondan bir paşa kızını dinliyorum: “Bu süreç beni olgunlaştırdı. Silivri’ye gidiş geliş 180 km neler çektiğimizi bir biz biliyoruz bir Allah” diyordu.

Allah’ın bilip de kendilerinin bilmediği nice acılar var. Kendileri, altlarında cipleri ile baba ziyaretine gidiyorlar. Babalarının vesayet dönemi zulmünü yaşamış nice mazlumlar, gidiş geliş 2000 km yollarda yıllardır neler çekiyorlar bir bilseler! Aylarca baba ziyaretine gidemeyenler var. Bazılarının asit kuyularına gömüldüğü için ziyaret edecek babaları yok hatta baba mezarları dahi yok. Allah daha neler biliyor; Paşa kızlarının bilmeyip pederlerinin bildiği. Bu acı, babalarını terbiye etmese de çocuklarını terbiye eder belki. Bunun için de acıdan bahsedenler sebep olunan acıları görmeli.Yoksa olgunlaşma dedikleri, acı döneminin geçici halidir, gelip geçer.

Sayısız dünyayı içinde barındıran bir dünyada yaşıyoruz: Saraydakilerin dünyası, zindandakilerin dünyası; zalimin dünyası, mazlumun dünyası; sevginin dünyası, nefretin dünyası; zenginin dünyası, fakirin dünyası... İnsan olmak ve insanlığı ayakta tutmak için böyle bir dünyanın acılarına dokunmak gerek.

Bayram iyi bir fırsat. Bir yetimin kendisinden daha yetim kalbine dokunabilirseniz, bir mazlumun düğümlenen boğazını açabilirseniz bir medeniyet kurmuş olacaksınız: İnsanlık medeniyeti...

Dünya ve ahiretiniz bayram olması duasıyla...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.