Akıllanması gerekenler kimlerdir?

Son yazımı “Gayr-ı meşru tarîk, zıdd-ı maksuda gider” meşhur kaidesi ile noktalamıştım. Yani meşru olmayan yollar, amaçlanan şeylerin zıddına götürür. Aynen öyle oldu ve Dicle Üniversitesi’nde yaşanan son olaylarda da bu hakikat apaçık yaşandı. Saldırıyı gerçekleştirenler PKK/BDP’ye yakın sol ideoloji sahibi öğrencilerdi. Amaçları da kendi ideolojileri dışındaki farklı düşünce ve inançları bastırmak, yani seslerini kısmak ve toplumda duyulup yayılmalarını engellemekti. Ancak öyle olmadı, onların saldırı ile ulaşmak istedikleri amacın zıddı hasıl oldu. Saldırı ile seslerini kısmak istedikleri kimseleri, kendi elleri ile duyurdular.

 

           Dikkat ettiyseniz BDP eşbaşkanı Gülten Kışanak bile katıldığı CNN Türk’teki haber programında, sunucunun ısrarlarına rağmen HÜDA PAR ismini ağzına almamak için son derece gayret sarfetti ve ağzına almadı da. Akıllarınca Hüda Par isimini ağızlarına almamakla duyulmasını, meşruiyetini ve siyasi muhatap oluşunu engelleyecekler.

           Ancak kendilerine yakın öğrenci grubunun saldırıları ile başlayan bu on günlük süreçte, düşmanlık ettikleri inanç, cemaat ve parti medyada çokça yer buldu. Toplumda haberi olmayanlar da bu vesile ile haberdar oldular. Bugünlerde manası bir kez daha tahakkuk eden hadis-i şerifin ifadesiyle: “Allah dilerse bu dine facir bir adamın/kavmin eli ile de yardım eder.”

          Bazı ortamlarda espri ile karışık şunu söyledim: Herhalde PKK/BDP tarafı saldırıyı gerçekleştiren kendi gençlerini bir güzel paylar. Gençlere, “Biz onların isimlerini ağzımıza almıyorduk ki duyulmasınlar. Siz öyle bir şey yaptınız ki herkesin gözleri onlara çevrildi.” demişlerdir herhalde.

          İki ay kadar önce görüşmemizde Ruşen Çakır -Hüda Par’ı kastederek- bana “Hani, medyada yoksunuz” demişti. Ben de “Medya bizim değilki, siz içindesiniz. Medya bir şeyi görünce ve gösterince görünüyor, göstermeyince görünmüyor” demiştim. Medyanın görmediği ve göstermek istemediği Hüda Par’ı, PKK/BDP çevreleri kendi elleri ile gösterdiler. Saldırgan bu zihniyet artık bu hakikati anlamalı: “İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık ettikçe İslam ve Müslümanlar güçleneceklerdir.” Geçmişte de öyle olmamış mıydı? PKK, Hizbullah’a saldırdıkça Hizbullah güçlenmişti. Hatta Abdullah Öcalan, Hizbullah’a saldırmalarını büyük bir hata olarak değerlendirmişti.

         Pazartesi günü katıldığımız Habertürk’teki “Türkiye’nin Nabzı” programının kapanışı esnasında, Altan Tan programın kapanışını fırsat bilip hiç de ahlaki olmayan bir tarzda İslamcıların akıllarını başlarına alması gerektiği vurgusu yaptı. Evet, bana göre de bu ülkede birileri akıllarını başlarına almalı. Ancak akıllarını başlarına alması gerekenler İslamcılardan ziyade, Kemalistler ve Apoistler ile bunların kuyruğuna takılanlar olmalı her şeyden önce. Çünkü onlar hem dünya hem de ahiret olarak kaybediyorlar.

        Bugüne kadar katıldığım programlarda şunu fark ettim: İşimiz zor. Geçen hafta da değinmiştim, muhataplarımızın meşru daire diye bir sınırları ve sorunları yok. Haklılık, değerler ve ahlaktan ziyade; çıkarlar, tarafgirlik ve haklı çıkmak saikiyle hareket ediyorlar. Hal böyle olunca iyi niyet, dürüstlük ve doğruluğu istismar ediyorlar. Ama olsun. Toplum her şeyi görüyor, bir anlık altta kalıyor gibi görünsek de akibet olarak kaybeden biz olmayız. Şairin dediği gibi:

“İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah

Doğruların yardımcısıdır Hazret-i Allah”

        Ahlakını kaybetmiş bir medya ve siyasette var olmak zordur. Ancak bütün zorluklarına rağmen bu alanlarda olmamız zarurettir. Dicle Üniversitesi’ndeki olay da bu zarureti gösterdi. Çünkü olay bütün çıplaklığı ile ortadayken PKK/BDP çevresi STK’ları, medyası ve siyaset kurumları ile olayı çarpıttılar. İletişimin, ulaşımın bu kadar şeffaf olduğu bu zamanda saldırgan taraf oldukları halde bu olayda mazlumları oynayabildilerse varın siz doksanlı yılların şartlarındaki olayları nasıl çarpıttıklarını hesap edin. Doksanlı yıllarda kendilerinin, olayları tek taraflı ve çarpıtarak aktaran STK’ları, medyası ve siyasileri vardı. Karşı taraf ise bu araçlardan yoksun olmakla beraber, bir çok cepheden yok edilmek için insafsızca saldırılar altındaydı.

        Doksanlı yılların şartlarında Müslümanlara düşmanlığın bir şey kazandırmadığı, bilakis çok şey kaybettirdiği PKK/BDP’ye, bugünün şartlarında Müslümanlara düşmanlık bir şey kazandırmaz. Çünkü artık pek çok alanda ve meydanda, taraflar ve muhataplar var.

         Son olarak bu olay etrafında şunu ifade etmek gerekir ki, sol cenah haklıya haksıza bakmadan blok olarak saldıran gençlerin yanında yer aldı, PKK/BDP’yi savundu. Ancak İslami kesimlerin çoğu ise bu olayda mazlum oldukları halde Müslüman gençlere sahip çıkmadı. Bir kısmı körleri, sağırları, dilsizleri oynadı. Bir kısmı olaya şaşı baktı. Ancak az da olsa “adil şahitlik etme” hakkını verenler de oldu. Bunları tebrik ediyoruz. İÜ’deki İslami hassasiyet sahibi öğrencileri de bu çerçevede değerlendiriyoruz. Ancak bu hassas süreçte pusuya yatmışlara fırsat vermemek ve sürecin ağırlığı altında kalmamak için, onları da baştan beri takındığımız sükunete davet ediyoruz. Karşı taraf her ne kadar azgınlık etse de…

        Hakkın üstün gelmesi duası ile...     

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.