Allah`tan Korkun!

Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması üzerine lehte ve aleyhte yorumlar yapılıyor.

Hükümet kanadı “yetkilerini aştılar, kendilerini çok büyük gördüler” yorumunda bulunuyor. Bu mahkemelerin kaldırılmasının hayırlı olduğunu vurguluyorlar.

Basının bir kanadı ise “devlet bu mahkemelerle ayakta, bunlar olmazsa kaos çıkacak” demeye getiriyor.

Hiç lafı eğip bükmeden bu mahkemelerin kaldırılması sonucunda cuntacıların serbest kalacağını bile iddia edebiliyorlar.

Muhalefetin CHP ve BDP kanadı ilkin düzenlemeye destek verdi; ama sonra içeriğini gördüklerinde karşı çıktılar.

MHP’nin ne dediği belli değil.

Aslında herkes Mit krizinden sonra hükümetten bir hamle bekliyordu; ama kısmi bir düzenleme ile savcıların yetkilerinin sınırlandırılacağı sanılıyordu.

Oysa Tayyip Erdoğan kararını çoktan vermişti.

Bir televizyon kanalında gazetecilerin sorularını cevaplandırırken Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın gözlerinin içine bakarak “Hakan Fidan’a talimatı ben verdim, savcı bundan dolayı ifadeye çağıracaksa beni çağırsın!” diyerek savcıların hamlesinin kendisine karşı yapıldığını açıkça dile getirdi.

Şimdiye kadar Erdoğan’ı tanıyanlar bu üsluba şaşırmamalıydı aslında.

Dediğimiz gibi o kararını vermişti.

Neticede 3. Yargı paketine yapılan bir ekleme ile ÖYM’ler kaldırıldı.

ÖYM’lerin yerine gelenlerin onlardan daha insani davranacağını kimse garanti edemez. Nitekim ÖYM’ler de DGM’lerin yerine kurulmuş, verdikleri hukuka uygun(!) kararlarda onları geride bırakmıştı.

Aslında pek fazla değişen bir şey yok.

On yılda bir eskiye doğru bir dönüş yapıp oradan devam ediyor hukuk sistemi.

Yeni düzenlemede yine hakime anormal bir takdir yetkisi veriliyor.

Hakimler de takdirlerini ideolojik tercihlerine göre kullandıklarında ne olacak?

Bir de düzenlemeler yine insan hakları ve düşünce özgürlüğü gözetilerek değil, devleti koruma refleksiyle hazırlanmış.

Kendini devlet olarak görenlerin farklı beslenme kaynaklarından dolayı ruh tahlilini yapamayacağımızdan davranışları için de bir öngörüde bulunmamız söz konusu olmaz. Ama konunun her açıdan problemli olduğunu söyleyebiliriz.

Bu arada yargı paketleri de ardı ardına hazırlanıyor ve yasalaşıyor.

Adalet Bakanı, bazı maddelerde cezaları azaltarak daha fazla demokratikleştiğimizi iddia ediyor.

Bu konuların ulusal ve uluslararası konjonktüre göre şekil aldığını belirtmeye gerek yok sanırım.

Yani içte ya da dışta bazı gelişmeler bu düzenlemelere hemen müdahale edilmesine ve eskiden daha da kötüye dönülmesine yol açabilir.

Çok sağlam ve alt yapısı güçlü bir zeminde hareket etmiyoruz yani.

Düzenlemeler ve değerlendirmeler insan merkezli olmadığı için mağduriyetlere sebep olabiliyor.

Bir cezaevi aracı yandı, tüm personel ve asker kurtuldu, mahkumlar yanarak öldü.

Daha geçenlerde mahkumlar koğuşta çıkan ya da çıkarılan bir yangınla hayatlarını kaybettiler.

Soruşturmalar yapıldı, yapılıyor.

Bir şey bekliyor musunuz bundan?

Bir de sevkler var: Mahkuma verilen gayri resmi ceza.

İşte en son önümüzde Adalet Bakanlığı kaynaklı Diyarbakır ve Mardin’den Tokat ve Sivas’a sevk zulmü var.

“Devlet kendi kanunlarına göre suçlu saydığı kişilere kendi düzenlemeleri çerçevesinde muamelede bulunabilir” diyebilirsiniz. Bu kendi içinde tutarlı; ama insanın olduğu yerde sadece istatistik değerlerle hareket etmek insani sonuçlar doğurmaz.

Mahkuma davranışınız eğer sonuçları itibariyle mahkum yakınları için zulüm noktasına varıyorsa ve siz bunu hesaba katmıyorsanız insani değerlerden söz etme hakkınız yoktur.

Sevk ettiğiniz kişinin yakınlarının sıkıntılarına da çözüm bulma yoluna gitmeniz gerekmiyor mu?

Anaları ağlatanları görmek için ille de 1937’lerin Dersim’ine gitmenize gerek yok!

Sizler de anaları ağlatıyorsunuz ve bunun hesabını Allah’a veremezsiniz.

Allah’tan korkun!    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.