Bahar geliyor, ama ben onu görmeyeceğim

Baharın ayak sesleri duyulmaya başlandı ya, kış pılı pırtısını toplama derdinde şimdi. Her gün orada burada uykudan yeni uyanmış bir böcek ya da yeri ufaktan ufağa çatlayıp başını çıkaran bir filiz görmek mümkün artık. Gökyüzü bahara has o büyüleyici maviliğine bürünürken kuş teraneleri de yavaştan yavaşa duyulmaya başlandı. Elhasıl tabiatta bir telaştır, bir telaştır ki hiç sorma.

Evvela baharı bir benzetme ile tarif edeyim diyorum. Zihnimizde hoş bir çağrışım yapan güzel her ne varsa, ya bahara ya da baharın kucağında serpilen bir güzelliğe benzetiriz: Bahar gibi, gül gibi, kelebek gibi… Gençlik için, hayatın baharı deriz mesela. Peki, bu durumda baharı neye benzeteceğiz. Düşün düşün sonuç yok. Bazılarımızın aklına hemen cennet gelmiş olabilir. Acaba baharı cennete benzetebilir miyiz? O zaman, cenneti biraz hayal edelim diyorum. Hepimizin hayal perdesine yansıyan görüntüler, bahardan kesitler değil mi? Bu durumda bahar cennet gibidir derken aslında "Bahar bahar gibidir." demiş oluyoruz. Bu da "gül gül gibidir." veya "kanarya kanarya gibidir." benzetmesi gibi yanlış bir benzetme olur. O zaman baharla ilgili şu sonucu çıkarmak hiç de zor olmasa gerek: Bahar insan muhayyilesinin hayal edebileceği en muhteşem, en uç güzelliktir, ötesi yok.

       Baharı tarif işinden vazgeçmiyoruz ama. Benzetmeler işe yaramadığına göre kimi hikâye ve veciz sözler bize yardım edebilir mesela. Bunlarda gizli bir bahar tarifi görmek mümkün. Mesela bir farisî sözde “ Der şehr-i aşk, hemêpencerehabê bahar guşadémişeved.” denilir. Bu, aşk şehrinde bütün pencereler bahara açılır manasındadır. Burada övülen aşktır. Bu sözde, zahirde aşk övülüyor ama gizliden gizliye bir bahar tarifini de görmek mümkün. Burada aşk görkemini, nefesini bahardan alıyor. Zira aşktan pencereler bahara açılmıştır. Yani bahardan aşka açılan pencerelerdir aşkı anlamlı kılan. Bütün azametiyle aşk baharın yanında böyle cici dururken varın siz düşünün artık baharın haşmetini. Kendisine bahardan açılan pencerelerle, malum görkemini alan aşktan hareketle, yakında ne büyük bir servete konacağını düşün. Çünkü sen aşk gibi pencereden bahara bakmayacaksın; bizzat baharın içinde, ortasında yaşayacaksın.

   Değerli dostum, bu denli aziz olan bahar gelecek ama ben onu görmeyeceğim. Evet,bunu diyor hikâyenin birindeki kişi. Baharın tanımı için bu hikâyeyi bilmek lazım. Yoksa onsuz her bahar tarifi kesinlikle eksik kalır. Hikâye, kör bir dilencinin hikâyesi. Dilencimiz mendilini yere sermiş, insanların acıma duygularını harekete geçirmek için de başucuna “Bu köre yardım edin.” tabelacığını koymuş. Ama gel gör ki mendilin para yüzü gördüğü yok. Dilencinin bu haline acıyan biri, tabelayı alır ve yazıyı “Bahar gelecek ama ben onu görmeyeceğim.” şeklinde değiştirir. Mendilde, bir para yağmurudur başlar bu defa. Bahar öyle bir şey ki sadece o nimeti görememenin kendisi, insanlarda bu kadar acıma duygusunu galeyana getirebiliyor. İşte bahar budur. Konu o olunca ve benzetilecek bir şey bulamayınca böyle dolambaçlı yollara girmek durumunda kalıyor, beyazı siyahla anlatma gibi onu ancak zıddıyla tarif edebiliyorsun.

     Değerli dostum bu anlatılanlar baharın sadece sûrî tarafı, bir de onun mana tarafı var. Yani bahar ne der, ne anlatır, mesajı nedir? Bu taraf daha da şirindir. Bütün o anlattığımız ve doğal olarak güzelliği karşısında mest olduğumuz o sûrî taraf, mana tarafı yanında meyvenin posası gibidir. Bu da inşallah bir sonraki haftaya.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.