Başbağlar ve Susa için Adalet

Allah’ın adıyla… Barış, çözüm süreci derken bu günlere geldik. Malum sürece iki ateş arasında kalan mütedeyyin insanların karıştırılmadığı ve bu hususta kaale alınmadıklarını bilmeyen yok. Her ne kadar PKK’nin ve devletin zulümlerine maruz kalan insanları sürecin dışında tutmanın doğru olmadığı dile getirildiyse de birileri bu itirazları görmemezlikten geldi, geliyor.

 

Evet, PKK-devlet çatışmasının sona erecek olması iyi güzel de çatışmanın asıl mağdurları olan mütedeyyin halkı hesaba katmamanın ve endişelerini dikkate almamanın neresinde iyi niyet var. Bunlar bir yana, helallik konusuna gelince birilerinin PKK’nin zulümlerine maruz kalanlara adeta helalliği dayatması ne yaman çelişki?

Bu iş böyle çözülmez, defterler zorla kapatılamaz. Küfrün tek millet olduğu; batıda, doğuda, kuzeyde ve güneyde tek zihniyet olduğu unutulmamalıdır. Küfür, zulmetmekte, kan dökmekte, sömürmekte, ahlaksızlaştırmakta ayırım yapmamış, yapmıyor. Kürt, Türk, Laz fark etmez onun için. Küfrün devlet olması, örgüt olması bu gerçeği değiştirmez.

TC kuruluş yıllarında batıdan ithal şapka için Rize’ye bomba yağdırmaktan ve yazdığı bir eserden dolayı İskilipli Atıf Hoca’yı dallarda asmaktan çekinmediği gibi PKK de ondan eksik kalmamıştır. Hatta PKK, fikir ayırımına gitmeden sağ-sol demeden kırıp geçirmiş. PKK’nin zulüm sarmalından en başta fikren kendisine yakın olan sol örgütler nasiplenmiş, sonra da bölgenin Müslüman halkı PKK’nin şamarlarına maruz kalmış. PKK’nin Müslüman halka olan tahammülsüzlüğünden dolayı gerçekleştirdiği belli başlı katliamlarından ikisi Susa ve Başbağlar’da gerçekleştirdiği katliamlardır. Dine düşman zihniyetlerin eserleridir bu katliamlar. Katledilenlerin suçu Müslüman olmak, camiye gitmekti. PKK, öldürülmelerine karar vermişti. Neticede vahşetlere imza atılmıştı. Susa Cami yarenleri ve Başbağlar şehitleri anısına o günlere dönelim.

Susa, mağduriyette Başbağlar’dan geri değil. Köyde sahipsiz ve kimsesiz birkaç Müslümanın nasıl katledildiğinin hikâyesi şöyle: Başbağlar katliamından bir yıl önce zamanlardan mazlumiyet, 25 Haziran 1992… Yer şehitlerin diyarı, Susa-Yolaçan Köyü…

Peygambere ve Peygamber sevdalılarına olan tahammülsüzlükleriyle namdar olanlar, o gün yine kirli bir ihanetin içerisine girmişlerdi. Susa’da namluların cami ehline ölüm kusması için and içmişler. Katiller, cami düşmanı militanlar Susa’yı kıskaca almışlar. Susa, mustaz’aflığa; Susa’nın mazlum Müslümanları Allah’a yolcu… Susa, an an şahadete yürüyordu. Zalimlerin zulmüne, Müslümanların mazlumiyetine şahadet etmek için Allah’a yürüyordu.

Evet, PKK’li militanlar asker kılığında köye girerler. Tüm arabaların lastiğini indirirler. “Neden?” demeyin, katliamdan sonra yaralıları hastaneye götürecek araba olmasın diye. Anlayacağınız Susa Cami Katliamı tüm detaylarına kadar düşünülmüştü. Yatsı namazı için cami müdavimleri camidedir. Katiller sessizce cami etrafına sızarlar. Yatsı namazı kılındıktan sonra tesbihata geçilirken köylülerin şuurlanmasında etkili olmuş olan Hüseyin adındaki Müslüman bir ses işitir, bunun için pencereden dışarıya bakar. Köy imamı Abdülhaluk Hoca’ya caminin asker tarafından sarıldığını söyler. Kendi aralarında caminin etrafında asker ne arasın tartışmasını yaparlarken kapı tekmelenerek açılır. Katiller ayakkabıyla camiye girince tepki görürler. Hüseyin’in “Burası Allah’ın evi, buraya ayakkabıyla giremezsiniz” itirazına katiller “Allah mı, hani Allah? Çağırın Allah’ınız gelip sizin kurtarsın” küfürbazlığında bulunurlar. Susa Camisi’ndeki Müslümanlar dışarı çıkarılıp elleri bağlanır.

Hüseyin, köy imamına “hocam bunlar asker değil, ayaklarında spor ayakkabı var” diyerek “Allah-u Ekber” der.

Mazlum Susa namluların ucunda… Cami avlusunda Mü’minlerin payına ölüm düşer.

Kimi kan kaybından olmak üzere on Müslüman şehit düşer.

Zalimlerin yaptığına yer gök lanet okur. Bir kez daha lanet olsun zalimlere!

Başbağlar’a geldiğimizde Susa’dan bir yıl sonradır. Vakit, akşam vakti; anlardan mazlumiyet, 5 Temmuz 1993… Kirli bir tezgâh kurulmuş, Müslümanların kanı üzerinden hesaplar yapılmıştı.

Başbağlar masum, sessiz ve habersizdi her şeyden, kendisine kurulan hain pusulardan. Garip ki bir oyuna kurban seçildiğinin farkında değildi Başbağlar.

Başbağlar’da cami imamı Adil Hoca ve okuduğu ezan ilk hedef olduğundan dolayı caniler Başbağlar’a girince ilk tokat Adil Hocanın ensesinde patlatmış, ezanı kesmişlerdi. Ezanı tamamlamak istemesine rağmen izin verilmemişti Hoca Efendiye.

Camide olmayan erkekler de getirildikten sonra Kabillerin eli bir daha Habillerin kanına bulaşmıştı. Kabilin torunları kan dökmekteki, fitne çıkarmaktaki maharetlerini bir daha göstermiş; Müslümanların üzerine kurşun yağdırmıştı. Yetmemişti, kadınlar ve çocukları da bombayla havaya uçuracaklardı gözü dönmüşler, kanla beslenenler. “Zülüm üstüne zülüm baran gibi dökülür” dedikleri bu olsa gerek. Lanet olsun zalimlere! Susa’da on canın toprağa düşmesinin ardından Başbağlar’da otuz üç can düşmüştü, toprağa. Şahadete, Allah’a uçmuşlardı şehitlerin ardından. “Jiboy zalimé xwînxwarî bijî cehennem!” (Zalimler için yaşasın cehennem!)

Gelelim bugüne. Şimdiye kadar bu katliamların faillerinden birisini bile tespit edip tutuklatmayan, katillerin aramızda dolaşmasına göz yuman devletin çözüm sürecine bu mağdurları hiçbir şekilde katmadan Susa, Başbağlar ve benzeri onlarca katliamdan dolayı açılan yaraları nasıl kapatacağı merak konusudur. Zalimlerden hesap sorulmalı, hak sahiplerinden özür dilemeleri sağlanmalıdır. Kelamın ahirinde zalimin Türk’ü, Kürd’ü, Arab’ı ve İngiliz’inin kahrolması temennisiyle…

Selametle kalınız.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.