Bayram, İbrahim’i Bir Haykırıştır

Kutlu misafir –bayram- yüreklerimizde şen, mekânlarımızda neşe olmak üzere teşrif etti, yine. Evveli kelamda “bayramınız mübarek olsun”. Kurban Bayramı, İbrahim; İbrahim, teslimiyet demektir. Kurban Bayramı, Hz. İbrahim –aleyhisselam-‘ın teslimiyetinin tescil, Hz. İsmail –aleyhisselam-‘ın bıçaktan azad olmasıdır. Sevinç kaynağı, ihsan çeşmesi, kurtuluş müjdesidir bu açıdan. Kurban olma, kurban etme günüdür. İzzet, rahmet, tevekkül ve teslimiyet günüdür. Kurban ederken, kurban olurken Allah –azimuşşan-‘ı hoşnut etmenin; kurban ederken yeniden kazanmanın adıdır, Kurban Bayramı. Bıçağa boyun uzatırken bağışlanmanın, dirilmenin günüdür. Allah –azimuşşan-‘ın, hatırına ve teslimiyetinin anısına iki kurbanlığın atasına armağanı, şeref payesidir Kurban Bayramı.

Peki bir mevzudan dolayı, Kurban Bayramlarında yüz yıllardır Hz. İbrahim –aleyhisselam-ı anmamız ve hatırlamamızın sebebi hikmeti nedir?

“(Hz. İsmail) babası İbrahim ile beraber yürüyüp gezecek çağa gelince (Hz. İbrahim),

‘Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün ne dersin?’ dedi.Hz. İsmail de: ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulursun’ dedi. Her ikisi de teslim olup (babası oğlunu) şakağı üzerine yatırınca; ‘Ey İbrahim! Rüyayı doğruladın. Biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü bu gerçekten çok açık bir imtihandır’ dedik. Biz oğlunun yerine ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. Geride gelecekler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık. ‘İbrahim’e selâm’ dedik. Biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mü’min kullarımızdandır.”(es-Saffat, 37/102–111.) Şüphesiz bu ayetler, bunun sırrının Hz. İbrahim –aleyhisselam-‘ın tam bir teslimiyetle Azimuşşan’a dayanıp tevekkül etmesi olduğunu yeterince açıklıyor.

Hz. İsmail –aleyhisselam-‘ın kurban edilmesi için Hz. İbrahim –aleyhisselam-‘a yapılan çağrı, verilen sözü hatırlatmakla beraber, kayıtsız şartsız bir teslimiyete ve tam bir tevekkülü göstermeye yapılan bir çağrıydı. Hz. İbrahim –aleyhisselam- Allah –azimuşşan-‘ın dostu, sözünün eri, peygamberlerin atası olmaya namzet biri olduğundan yüzyıllar sonra bile dilden düşürülmeyecek olan ve “İbrahimî Teslimiyet” olarak tarif edilen bir teslimiyet örneği göstermişti. Rabbi Allah’ın çağrısına fiiliyatıyla “Lebbeyk Allahumme lebbeyk” diyerek belki de canından bile çok sevdiği Hz. İsmail –aleyhisselam-‘ın boğazına bıçağı dayamıştı. Hz. İbrahim –aleyhisselam- melekleri bile kıskandıracak teslimiyet örneğiyle imtihanını geçmiş; nefse, dünyaya ve şeytana çalım atmış; onlara galip gelmişti. Teslimiyet adamı Hz. İbrahim –aleyhisselam-‘ın teslimiyetinden bahsederken Hz. İsmail –aleyhisselam- da bıçağa doğru çekinmeden boynunu uzatarak; kendisi de imtihanını geçiyordu. Onların o teslimiyeti, itaati, tevekkülü şanlarını yüceltmiş. Onlara iki kere hayat bahşetmişti.

Teslimiyet öncüsü Hz. İbrahim –aleyhisselam- ve gerektiğinde gözünü kırpmadan İsmailinden geçmesi apaçık ortada. Bu vesileyle her kurban bayramı olduğu gibi bu bayram da, bize ismailinden geçebilmeyi salık veriyor. Öncülerimizi, önderlerimizi hatırlamamızı onlara sadık kalmamızı; başta Hz. İbrahim –aleyhisselam- olmak üzere onların gözlerini kırpmadan canları, malları, makamları, yar ve diyarları olan İsmaillerini kurban ettiklerini-edebildiklerini, İsmaillerinden geçebildiklerini haykırıyor.  Kendi dünyamıza dönelim, bir Müslüman olarak bizim İsmailimiz kim veya ne? Gözümüzden esirgediğimiz, canımızdan çok sevdiğimiz… Eşimiz ve çocuklarımız mı, malımız makamımız mı? Toplumda kaybetmekten korktuğumuz bir statümüz mü? Ne, hangisi ya da hangileri?

Hakiki manada İsmailimizi kazanmak için İsmailimizi kurban ediyor muyuz, edebiliyor muyuz? İsmailimizle imtihan olunduğumuzun farkında mıyız?

İsmailimizin bizi Allah –azimuşşan-‘a yaklaştıracak, karib kılacak bir vesile olacağı gibi bizi Allah –azimmuşşan-‘dan uzaklaştıracak, ırak kılacak bir sebep olduğunun bilmem pratikte ne kadar farkındayız.

Bu münasebetle başta İsmaillerimizin farkında olalım. Sonra İsmaillerimizin bizim helakımıza sebep değil de necatımıza bir adım olması için gerektiğinde onu, onun asıl sahibine adayıp kurban etmekten çekinmeyelim. Duygularımıza kapılıp da İsmaillerimize esir-teslim olmamalıyız. Sahiplerini esir alan İsmaillerin bırakın Allah –azimuşşan-‘a adanıp kurban edilebilmesini, sahiplerini, hatta sahiplerinin ebedi hayatlarını kendilerine kurban ederler.

Çünkü gerçekten de necatın anahtarı, yolu Allah –azimuşşan-‘ın verdiğini Allah’ın yolunda kurban etmektir. Bu istersen can, mal, makam ya da kesilen bir koç, bir kurban olsun.  İbn Habbâz anlatıyor: “Bir bayram günü Minâ’da, Cemre’ye (şeytan taşlama) yakın bir yerde bulunuyordum. Orada duran bir derviş gördüm. Elinde bir testi (veya ibrik) vardı. Şöyle yakarıyordu. «Ey benim Efendim! İnsanlar sana kurbanları ve sevap işlerle yaklaşıyorlar. Benim ise canımdan başka bir şeyim yok» Bunu söyledi ve birden haykırıp can verdi. Bir koyunu, koçu Allah –azimuşşan-‘a kurban ettiği gibi yeri geldiğinde Allah –azimuşşan-‘a ve O’nun davasına canını, malını, makamını kurban edenlere, edebileceklere selam olsun. İnançları için demir parmaklıklar arkasında ve ecnebi diyarlarda ömürlerinin en güzel yıllarını; yine minik yaşında tesettürü için rahatı tepip sıkıntı, tecrit ve sürgünlere göğüs gererek hayatlarını kurban edenlere selam olsun.

İsmaillerini kurban ettiklerinden, edeceklerinden ahreti bayram olacak olanlardan olmak temennisiyle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.