Bedelli ve af

Seçim sürecine girdiğimiz bu günlerde siyasi partilerin halkı etkilemek için vaatlerde bulunması normaldir. Her parti “Beni tercih ederseniz” diye başlayan mesajında yapacaklarını, düzeltecekleri bozuklukları kendi siyasi perspektifinden değerlendirerek duyurur.

Bundan birkaç gün önce gazetemizin manşetinde de gördünüz. Evet, “Vaatler ne kadar gerçekçi?”

Hükümet “yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” modunda mesajlar verirken, kimi siyasi partiler de kendilerini rakipleri üzerinden ifade edebildikleri için “yapacaklarından” daha çok “yıkacakları” üzerinde duruyor.

Kimi partiler pek çalışma yapma gereği duymazken, kimileri seçim vaatleri yerine tehditlerde bulunarak mesaj vermeye çalışıyor.

Arşivler taranıyor, istihbaratlardan ve bürokrasideki “dostlar”dan yardımlar alınıyor ve hiç de centilmence olmayan hamlelerde bulunuluyor.

Maalesef “seçim meydanı” böyle bir şey.

Bu arada ekonomik sorunlar da kendini göstermeye başladı.

Hükümetin, emeklilere iki bayramda ikramiye, memurlara ek gösterge ile sağlanan avantajlar süreçte ne kadar etkili olur sandıkta göreceğiz; ama “bedelli askerlik” sorunu ve MHP'nin gündeme getirdiği istisnalarla beraber “genel af” önerisi ciddi rahatsızlıklara sebep olacak gibi.

Irak sınırları içerisinde PKK'ye yönelik askeri harekat devam ederken, Suriye'de yeni operasyonlar konuşulurken “bedelli”den söz edilmesinin seçmen nezdinde iyi karşılanmayacağını düşünüyor hükümet.

Öte taraftan kamuoyunda bedelli bekleyen yüz binlerce kişiden söz ediliyor.

Aslında çözüm HÜDA PAR'ın dediği gibi tümüyle “Profesyonel ordu”ya geçiştir. Zaten son zamanlarda yürütülen operasyonlarda ateş hattında bulunanların ya da sınır ötesine gidenlerin neredeyse tümü subay, astsubay ya da uzmanlardan oluşuyor. Yani fiili bir “profesyonel ordu” söz konusu. Geri hizmetler ya da jandarma faaliyet alanlarında görevlendirmek için bu kadar fazla sayıda kişiyi silahaltına almanın mantıklı bir tarafı yoktur.

Gelelim af konusuna…

Devlet Bahçeli'nin af konusunu, kamuoyunda “mafya” olarak isimlendirilen “organize suç şebekesi” başı olma suçlamasıyla ceza alan Alaattin Çakıcı üzerinden gündeme getirmesi Müslüman mahkumlar için hiçbir şey yapmayan “muhafazakar hükümet” için bir yüz karasıdır. Bahçeli, ülkücülüğü bir yana bir “devlet adamı” olması vasfıyla zamanında “devlete hizmet eden”; ama sonra yasadışı işlere bulaşan biri için “af” isteyebilir ki, bu son derece normaldir.

Belki unutmuş olanlar olabilir, o yüzden hatırlatma babından söyleyelim: İddialara göre içinde Çakıcı ve Çatlı'nın da bulunduğu eski ülkücülerden oluşan bir ekip istihbaratın desteğiyle silahlı Ermeni örgütü olan ASALA'nın kampını basmıştı. ASALA, o dönemde Türkiye'ye karşı çok sayıda suikast ve bombalama eylemi gerçekleştirmekteydi.

ASALA'ya yönelik yapıldığı iddia edilen operasyonun doğru olmadığını söyleyenler de neticede Çakıcı'nın da içinde bulunduğu bu ekibin devlet için karanlık ve yasa dışı “çok sayıda iş yaptığını” kabul ediyorlar.

Ama Çakıcı, şu anda organize suç lideri olarak çok sayıda öldürme ve yaralama fiili talimatı vermekten dolayı cezalandırılmış durumda.  

Bahçeli, eski ülküdaşına, yaptığı her şeye rağmen sahip çıkarken, laikçi zulmün baskı ve komploları sonucunda zindanlara atılan, göstermelik yargılamalar sonucunda ağır cezalara çarptırılan Müslümanlar için adım atmayanlar, utanmadan İslam dünyasındaki baskı ve zulümlere karşı çıktıklarını söyleyebiliyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.