Çivisi çıkan muamma süreç

Silahı, şiddeti demokratik bir araç; yakıp yıkmayı, molotoflamayı, kaos çıkarmayı demokratik bir hak, öldürmeyi güçlenmek için bir vesile görenlerin silahı bırakmaları ütopyadan öte bir şey değildir. Böyle bir zihniyetin silahı bırakıp şiddetten arınabileceğini de düşünmek en hafif tabiriyle safdilliktir.

O zaman bu ağızlardan düşmeyen her seferinde bir sonraki bahara ötelenen muamma süreç neyin nesidir? Kim nemalanıyor, kime yarıyor, amaç ve gayesi nedir, artı ve eksileri nelerdir?

Seçimleri atlatma süreci midir?

Süreç, her iki tarafın birbirini oyalaması mıdır?

Hem devlet hem örgüt için çetin bir savaşa hazırlık dönemi midir?

Hem devlet hem örgüt için düşmanını nakavt etme hamlesinin alt yapısı mıdır?

Devletin oyalandırılıp PKK’nin güçlenmesi ve alan kazanma hilesi midir?

Devletin karakolları onarıp, kalekolları inşa etmesi midir?

Öcalan üzerinden dayıların yeğenleri alt etme hamlesi midir?

Dayıya dayılık, yeğenlere yeğenlik yapabilmeleri için sunulan bir fırsat mıdır?

Alırken vermek, verirken almak mıdır?

Taviz verme süreci midir?

Barış adına bir ileri iki geri adım atma mıdır?

Örgüte alan hâkimiyeti sağlaması için verilen altın fırsat mıdır?

Başka bir düşmana karşı otuz yıl savaştığıyla canciğer olma, hatta askeri destek isteyebilecek kadar samimileşme(!) midir?

Askere ve polise dokunmaması şartıyla PKK’nin tüm yaptıklarının yanında kâr kalması mıdır? Velev ki gencecik yiğitler hem kurşunlansa, sonra bıçaklansa, sonra yüksek katlardan aşağıya atılsa, sonra arabayla ezilse, sonra kafaları taşla ezilse, sonra kafası kesilmeye çalışılsa ve yakılsa dahi.

PKK ve bileşenlerini meşrulaştırma, tek temsilci kılma çalışması mıdır?

Kürt halkına karşı PKK ve bileşenlerine sınırsız manevra kabiliyeti kazandırmak mıdır?

Gerçekten nedir bu süreç, bunların hiçbiri mi yoksa hepsi mi? Fakat maalesef hiçbiri olması gerekirken hepsidir.

Peki, şimdiye kadar olan yanlış gidişat neyi doğurdu, bu işin getirisi götürüsü nedir?

Kürdistan başta olmak üzere tüm Türkiye en başta bir PKK klasiğiyle karşı karşıya kaldı. PKK demokratlığı(!)yla yüzleşmek zorunda kaldı.

PKK ve bileşenlerinin demokratlığıysa farklılıklara tahammülü(!) gereği muhaliflerine yönelik klişeleşmiş üç seçenek sunar: Şartsız teslimiyet, geçmişini, fikrini, yolunu, adını bırakıp PKK’lileşmektir. İkincisi, buraları terk etmektir. Üçüncüsü, şiddete hedef olmayı kabul etmek, taranmak, yakılmak, öldürülmektir.

Fakat şiddet kime yönelirse yönelsin, kimsenin eli armut toplamıyor; şiddet, şiddeti doğurur.

Sürece dönersek, ondan kimin otlandığıysa malumdur. En başta PKK, sonra da Ak Parti. Öncelikle insanların mağduriyetlerinden bilinçli olarak menfaat, rant ve deri koltuk devşirmenin alçaklık olduğunu belirteyim. Tekrar mevzuya dönersek; İkisi de seçimde bunu en büyük argüman olarak kullanıyor. Ak Parti, “barış gelecek, PKK’yi bu şekilde bitireceğiz” diyor. HDP/PKK “barış gelecek, özerkliği ilan edeceğiz” diyordu. Sürecin ne olduğunun kamuoyuyla paylaşılmaması, gizli kapaklı yapılması, insani hakların pazarlık konusu yapılması, PKK sorunu ve Kürt sorunun birbirine karıştırılması konusunda Ak Parti ve PKK birbirinden beterdir; al birini vur diğerine. Çünkü Ak Parti iktidar ve hükümettir. PKK’ye yarar sağlasa da insani hakları pazarlık konusuna düşüren ve PKK’nin yüzlerce genci kaos, şiddete ve suça sürüklemesinde rol oynayan da Ak Parti’dir. Bu serbestiyeti, bu genişliği, bu dokunulmazlığı PKK’ye sağlayan odur. Öyle ki büyük bir aymazlıkla PKK tarafından mağdur edilmiş vatandaşlarına sahip çıkacaklarına onları HDP/PKK’ye yönlendiren de odur. Evet, hükümetsen hüküm et. Devletsen devletliğini bil. Hayır, düşmanın bile olsa zulmetme, haksızlık etme, açığını kullanma. Fakat diğer vatandaşların hak, hukuk ve güvenliğini korumayı da bil. Eğer bunlar sen de yoksa ya da güç yetiremiyorsan Kürdistan çekil. Kürdistan’dan tamamen çekildiğin gün büyük ihtimal hiçbir asker ve polisin ölmeyecektir. En azından orda. O zaman gölge etmemiş olursun herkes başının çaresine bakar.

Bu süreçle amaçlanan sadece asker ve polisin ölmemesiyse TC’nin Kürdistan’dan tamamen çekilmesi de bunu kısmen sağlayacaktır. Hâsılı Ak Parti aklını başına almazsa bu çivisi çıkmış bu süreç elinde patlayacaktır. Bazı şeylerin pişmanlığının ölüm anındaki pişmanlık gibi fayda sağlamadığını bilmek gerekir. Bir kez ok yaydan çıktı mı bunun yaya dönüşü olmaz.

Yok, eğer işin içinde hinlik yoksa. “Îdî bese” Yeter artık. Polisin, askerin canını düşündüğünüz kadar vatandaşın canını düşün. Kürt sorunu ile PKK sorununu birbirinden ayırın. Süreç derken Dicle’nin kenarındaki kuzuları kurtların sofrasına peşkeş etmekten kurtulun.  Kürtlerin insani haklarını PKK’nin silah bırakmasına bağlamaktan vazgeçin.

Tabii ki artısı eksisiyle dünya ve ahirette bunun tüm sorumluluğu idareci olup hakkını vermeyen, adaletle yönetmeyen, vatandaşının “mal, can, namus, din ve akıl dokunulmazlığını” sağlamayanlarda olacaktır. Son söz olarak Müslüman halkı canilerin, vahşilerin insafına terk eden, zalimleri palazlandıran, meşrulaştıran, cesaretlendirenlere ve bu tekçi, kafatasçı, tahammülsüz, sakal düşmanı, din düşmanı olanlara Necip Fazıl’ca, her şeyin burada bitmediğini öldüğünüzde göreceksiniz,  diyorum.

Allah’a emanetsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.