Dava arkadaşlarının dilinden Molla Abdullatif

Dava arkadaşlarının dilinden Molla Abdullatif

Kurban Bayramı’nın 4’ncü gününde geçirdiği elim kaza sonucu vefat eden Molla Abdullatif Özer’in, örnek şahsiyetini anlatan dava arkadaşları, merhumun Risale-i Nurla hemhal olduğuna vurgu yaparak ömrünü İslam’a hizmet için adadığını söylediler.

Kurban Bayramı’nın 4’ncü günü Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde geçirdiği elim bir trafik kazası sonucunda 51 yaşında vefat eden Molla Abdullatif Özer’i anlatan dava arkadaşları, yakınları ve talebeleri merhumun, ömrünü İslam’a adadığını belirttiler. Molla Abdullatif’in zindan, evlat acısı, fakirlik gibi bela ve sıkıntılara düçar kaldığını ancak bunlara karşı büyük bir teslimiyet ve sabır gösterdiğini söyleyen sevenleri, yeri doldurulamayacak ender şahsiyetlerden olduğunu ifade ettiler.

Molla Abdullatif’in yeğeni ve aynı zamanda dava arkadaşı olan Alimler ve Medreseler Birliği üyesi Molla Abdulkuddüs Yalçın, merhum dayısının Bismil’e bağlı Koği (Koğuk) köyünde dünyaya geldiğini hatırlattı.

Molla Abdullatif’in, ilk ve orta öğrenimini Bismil’de lise eğitimini ise Diyarbakır ve Batman’da tamamlandığını ifade eden Yalçın, daha sonra sınavlara girerek imam olduğunu belirtti.

“Seyda Molla Abdullatif Bismil'de İslamî camianın temellerini attı”

Yalçın, merhum dayısının örnek şahsiyetinden bahsederek şöyle konuştu: “Eskiden beri meyli İslam’dan yanaydı. İslamî kitapları okumayı çok severdi. Kütüphanesi bunu açık şekilde gösterir. Yeni çıkan İslamî kitapları mutlaka hemen alır ve okurdu. Bir yıl kadar Zeko köyündeki  medresede birlikte okuduk. İmam-Hatip yıllarında yeni İslamî fikirler ortaya çıkıyordu. İslamî fikirler içerisinde de bazı gençler birbiriyle münakaşa ediyordu o da genç arkadaşlarıyla doğruyu bulmak için münakaşa ve münazaralarda bulunuyordu. O dönemler uç dediğimiz fikirler çoktu. O, itikat ve istikametini daima muhafaza etti. Seyda Molla Abdullatif Bismil'de İslamî camianın temellerini attı. Bismil'deki hizmetlerin yüzde 90’ı onun eseridir. Çok cesur bir insandı. İslamî dava ve davet konularında asla taviz vermezdi. Hayatı hep fakirlikle geçti, gözü hiçbir zaman yükseklerde olmadı. Dünya nasibini değil ahiret nasibini istiyordu.”

Hayatı boyunca ilimle iştigal eden molla Abdullatif’in cezaevi sürecinin ardından Mersin’de bir buçuk yıl kadar ticaretle uğraşmak zorunda kaldığını anlatan Yalçın, bu durumun kendisini rahatsız etmesi dolayısıyla ticareti bırakıp yeniden ilme ve hizmete adandığını kaydetti.

Molla Abdullatif’in ağabeyi Şeyhmus Özer hoca ise, 15 yaşındayken bir iftira nedeniyle cezaevine girdiğini merhum kardeşinin de o dönemde dünyaya geldiğini söyledi.

Kardeşi Molla Abdullatif’in anne-babasına düşkün ve saygılı biri olduğunu vurgu yapan Özer, hayatı boyunca bela ve musibetlerin peşinin bırakmadığını buna rağmen asla şikayette bulunmadığını ifade etti.

Merhum Abdullatif’in Özer’in talebesi ve aynı zamanda bacağını olan Medeni Güler de seydanın ilmiyle amil bir alim olduğunu belirterek böyle bir şahsiyetin kaybetmenin üzüntüsünü yaşadıklarını dile getirdi.

Güner, “Seydayı çocukluk yıllarımdan beri tanırım. Ben onun talebesiyim, onun dizlerinin dibinde yetiştik. Ailem Kur'an öğrenmemi çok isterdi. Ben bir kaç tane cami dolaştıktan sonra seydamızın ders verdiği camide bir miktar ders aldım. Ancak seydamızın camisinde ders alırken çok farklı bir tabloyla karşılaştım. Çünkü kendisi yaşça bizden büyük olmasına rağmen göstermiş olduğu ilgi, bire bir diyalog kurması, gerekirse camiden sonra kolumuza girip bizi gezdirmesi bizde ona karşı bir muhabbet oluştururdu. Sık sıkı bize ikramlarda bulunurdu.” ifadelerini kullandı.

Molla Abdullatif’in her kesim tarafından saygı duyulan birisi olduğuna işaret eden Güner, “Esnafından işçisine, bürokratından milletvekiline, dindarından komünistini kadar birçok insan taziyesine gelip hürmetlerini ve üzüntülerini bildirdi. Bu, onun insanlar tarafından ne kadar çok sevildiğinin bir göstergesidir.” dedi.

Cezaevi sürecinin ardından en büyük evladı kanser nedeniyle hayatını kaybetti

Cezaevi süreci, evlat acısı gibi musibetlerle imtihan olunan Molla Abdullatif’in bu sıkıntılar karşısında büyük bir sabır örneği gösterdiğini anlatan Güner, “28 Şubat sürecinde imamlık görevinden alındığı gibi bir de 4 yıl kadar cezaevi süreci yaşadı. Bu süreç içerisinde ailesi maddi zorluklarla karşı karşıya kaldı. Cezaevi sürecinden sonra can ciğer paresi en büyük oğlu Hamza kanser hastalığına yakalanıyor. 3-4 sene o yokluklar içerisinde İstanbul, Ankara, Diyarbakır’daki hastanelerde doktor doktor gezdi. Çocuğu gözünün önünde eriye eriye hayatını kaybetti. Bu bir baba için çok zor bir duygudur. Ama buna da asla isyan etmedi çok güzel sabır gösterdi.”

“Rabbim o mübarek kanın yerde kalmasına razı olmadı”

Elim kazanın yaşandığı anlarda şiddetli bir yağmurun yağdığını hatırlatan Güner,  o gün yaşadıklarını şöyle dile getirdi: Kazayı duyunca ilk etapta inanmak istemedik. Haberler teyit edilince “İnna lillah ve inna ileyhi raciun’ dedik. Hızlı bir şekilde olay yerine gitmeye çalıştık. O sırada çok şiddetli bir yağmur yağmaya başladı. O kadar şiddetli yağıyordu ki arabamızın silecekleri bile yağmuru engellemekte yetersiz kaldı. Bazıları gibi biz de kontak kapatıp yolun kenarında durmak zorunda kaldık. Yağmurun şiddeti azalınca tekrar devam ettik ve kaza yerine ulaştık. Ben vardığımda seydamızı alıp ambulansa koymuşlardı. Ambulansa koymaları ile beraber şiddetli yağan yağmur bir anda kesilir gibi oldu. Kazadan dolayı yere akan seydanın kanı yağmur suyuyla temizlenmişti. Yağmur kesildi ve güneşli bir hava açtı. Rabbim adeta o mübarek kanın yerde kalmasına razı olmadı.”

“Cezaevinde gece namazları kaçırmazdı”

Molla Abdullatif’le birlikte Elazığ’da cezaevinde kaldıklarını söyleyen Cengiz Çiçek hoca, merhumun Risale-i Nur’a vakıf biri olduğunu vurguladı. Çiçek, “Cezaevindeyken bize Risale-i Nur dersleri veriyordu. Risale-i Nur'un bütün özelliklerine hâkimdi. Gece namazını kaçırmazdı ve bizi de kaldırırdı. Cezaevine gelen mektupların çoğu sabır tavsiyeleri içeriyordu. O da buna son derece karşı idi. ‘Biz zaten mahkumuz bizim dışarıdaki olayları öğrenme ihtiyacımız vardır. Bize neden olayları, dışarıdakileri anlatmıyorlar.’ diye sitem ederdi. Sevdayla sonra akrabalık bağımız oldu. Bizim evliliğimizde aracı olan kendisiydi. Benim hastalığın nüksedince bana daima sabır tavsiyesinde bulunurdu, sık sık ziyaretime geliyordu.”

Çiçek, 1992 yılında merhum Abdullatif’le Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Yolaç köyünde bulunan Susa şehitliğini ziyaret dönüşünde yaşadığı bir anısını şöyle anlattı: Seydayla 1992 yılında Susa şehitliğine gittik. Şoförlük yapıyordu. Dönüşte arabamız yoldan çıktı. O zaman arabada ben, kayınbabam, kaynanam, kayınbiraderim ve Seyda vardı. Allah korudu, arabamız 4 takla attı ama çok şükür hiçbirimize bir şey olmadı. Biz tekrar o arabayla Bismil’e döndük.”

80’li yıllarda Hizbullah Cemaati’yle tanışıyor

Merhum Abdullatif hocanın 80’li yıllarda Hizbullah Cemaati ve cemaatin rehberi Merhum Hüseyin Velioğlu’yla tanıştığını aktaran Molla Kerbela Şanlı, “O yıllarda insanlar gaflet içerisindeyken seyda bilinçli bir insandı. Gençlere İslamî kitap veriyordu, onlarla sohbet halkaları oluşturuyordu. Siyer, hadis, tefsir, ahlak dersleri işliyordu. Ağırlığını gençlerin üzerine veriyordu. İslam ümmetinin uyanması için gecesini gündüzüne katıyordu.” dedi.

Vefatının ardından bölgedeki diğer camiaya mensup olanların, Molla Abdullatif için büyük üzüntü yaşadığını ifade eden Şanlı, merhumun daima ittifak ve ittihat ehli olduğuna vurgu yaptı.

Molla Abdullatif’in, 13 yıllık imamlık görevi boyunca yüzlerce çocuğa camide ders vererek hidayetlerine vesile olduğunu söyleyen Abdussamed Yalçın ise, hiçbir zaman hizmetten geri durmadığını belirtti.

“Şeriat Humeyni'nin değil Allah'ındır”

Bir dönem vekil öğretmenlik yapmak zorunda kalan Molla Abdullatif’in, bu görevini de İslam’ı anlatmak için bir araç olarak kullandığına vurgu yapan Yalçın, merhumun iki anısını şöyle aktardı: “Bir gün okula müfettiş gidiyor. Bakıyor ki kız çocuklarının başı örtülü. Çocukları konuşturmaya başlıyor. Çocuklar tüm konuşmalarında ve sorulan sorularda İslam’dan bahsedince; ‘Siz yoksa Humeyni'nin şeriatını mı istiyorsunuz?” diye soruyor. Çocuklar bunun üzerine ‘Şeriat Humeyni'nin değil Allah'ındır.’ şeklinde cevap veriyorlar. Bu olay üzerine müfettiş şok oluyor ve seyda hakkında tutanak tutuyor. Ardından vekil öğretmenlikten atılıyor. Yine vekil öğretmen olarak görev yaptığı köyün ağası ile birlikte Bismil’e geliyor. Arabada köyün ağasını çocuğu ve aynı zamanda seydanın okuldaki öğrencisi var. Bir bankanın önünden geçiyorlar. Çocuk o anda bankayı görünce, “Faiz bankası, haram bankası” gibi bir ifade kullanıyor. Çocuğuna dönüp, ‘Bunları nereden öğrendin, senin aklına bunları kim soktu?’ diye soruyor. Ardından seydaya dönerek, “Bunlar senin başının altından çıkıyor, biliyorum.’ Diyor. Seyda için görevinden atılmak onun için fazla önemli değildi. görevinden atılacağını bile bile bunları yapıyordu ve öğretmenliği de davası için kullanacağını söylüyordu ve kullandı da.”

İLKHA





























Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.