Devletin dili yine sert yine yabancı

Devlet yetkililerinin ve ona yakın medyanın dili sertliğini koruyor. Bu sertlik Türkiye'nin batısına hem bir gaz hem bir terapi oluyor. Bu arada milliyetçilik eşiği yükseliyor. Ayrımcılık ve ikiliğe yol açan durumlar normalmiş gibi görülüyor. İnsanlar vahdete çağrılıyor ama vahdetin şartlarını unutuyor. Bugün bir çok insan ben ne Şii'yim ne Sünni ben Müslümanım diyebiliyor ama Ben ne Türküm ne Kürdüm ben öncelikle Müslümanım diyemiyor. Geçmişte milliyetçilik ayaklar altına alınmıştı ama meğer konjonktür gereğiymiş. Veya daha doğrusu malum çözüm süreci iksirinin etkisiymiş.

PKK ile mücadelede kararlıyız diyorlar başaracağız diyorlar ama başarı, “terör” diye isimlendirdikleri sorunu çözmek değil, esas meseleyi çözüme kavuşturmaktır. Birkaç yıl sonra gene piyasaya sürülecek bir sorunu bastırmak büyüklük değildir. Nitekim 28 Şubatçılarda Öcalan'la anlaşıp 4–5 yıl şiddetsiz bir ortam oluşturabilmişti. Ama sonra ne oldu? Geldiğimiz nokta ortada.

Sonuca ulaşmayan şeylere “olmadı, bırakalım” demek doğru olmaz. Tıpkı bir bilim insanı gibi ısrarla denemek gerek. Sonuca ulaşamayan denemeler başarısızlık değil tecrübe olarak adlandırılır. Nitekim biz de sabık süreçlerin sorunlu ve sabıkalı olduğunu ısrarla dile getiriyorduk ama “süreç bitsin, olmasın” demiyorduk; “ıslah edilsin” diyorduk. Ama ne yaptılar. “Artık bunların hepsini bir kenara attılar.” Ve “çözüm sürecini de buzdolabına koyduk” dediler.

Şimdi operasyonlar dönemi. Ne olacak bu operasyonlar döneminde? Şimdiye kadar ne olduysa o olacak. Yıkım olacak, göç olacak, ölüm olacak. Bu iş bana göre bu şekilde bitmez. Bir örgüte diz çöktürebilir ona geri adım attırabilirsiniz. Ama hakları gasp edilmiş bir halka diz çöktüremezsiniz. O halka haklı davasına haksızlık bulaştırıldı diye haksızlık yapamazsınız.

Bu milletin huzuru sanki yeni bozulmuş gibi; “Bu milletin huzuruna kimsenin kast etmeye hakkı yoktur.” diyorlar. Hâlbuki bu millet bir asırdır huzursuz. Bir asırdır ezilmiş, hor görülmüş yok sayılmış hatta yok edilmeye çalışılmış bir millet olarak duruyor. Huzur en başta ne zaman ve neden bozulmuş ona bakın. Bir halk ölümüne girdiği bir Kurtuluş Savaşı'ndan galip çıktıktan sonra kendi devleti tarafından gavurların bile yapmadığı bir zulme maruz kalınca başlamış. Rejiminiz, laikliğiniz, milliyetçiliğiniz yüzünden başlamış. Onlarla bir hesaplaşın hele. Sonuna kadar mücadele edin bu gâvur icadı uygulamalarınızla ondan sonra “dayanışma” deyin, “kardeşlik” deyin. Yoksa laikliğiyle, ırkçılığıyla dimdik ayakta tuttuğunuz bir rejimde kalkıp insanları İslam kardeşliğine çağırmayın. İslam'ı amaçlarınız için kullanmayın.

Yıllardır anlatılan efsaneler var. Sözde örgüt elemanlarının dilinden... “Bittik, battık” diyorlarmış. “Nereye kaçacağız?” diye soruyorlarmış. Yok, teslim olan militan demiş yok itirafçı veya telsiz dinlemeleri falan. Allah aşkına bu senaryo diyaloglarına hala insanlar inanıyor mu?  30 yıldır aynı senaryo var.  Her birkaç ay veya yılda bir örgüte geniş çaplı operasyon yapılır. Örgütün güya beli kırılır, “örgütün saldırıları artık son çırpınışlardır” hatta “intihar anlamındadır” falan. Tabi bu arada örgütten de kazandık kazanacağız umutları pompalanıyor. Sonuç: Ortada.

Yıllar önce bir gazete karikatüründe şöyle bir ifade görmüştüm. “Birkaç çapulcu idiler, ordumuzun kararlı operasyonları sonucunda düzenli ordu haline geldiler.”  Aynı gerçek şimdi de geçerlidir. Öldürerek bitmez. Ancak sorun büyür, acı büyür, nerede patlak vereceği de kestirilemez hale gelir.

Ayrıca çukurlara kurban edilen bu gençlerin son birkaç yıl içinde dağa çıkarılan çocuklar olduğu gözardı edilmemeli. Birileri bu çocukları kimi zaman ayartarak kimi zaman zorla dağlara götürdü ve orda militanlaştırdı. Devlet de seyretti. Örgüt şimdi de onları ölüm bölgelerine gönderip kurban ediyor. Bu yolla onların ailelerini/yakınlarını kendine otomatik taban haline getiriyor.

“Bölge halkının tercihi bölünmeden değil” diyorlar. Madem öyledir bu muhterem halka bir değer verin. Ne yapsanız arkanızdan yürümek zorunda kalacak sürü muamelesi yapmayın.

Diğer yandan çukurcular zaten kaybetmiştir. Ellerine geçen onca fırsatı halka hizmet yerine halka eziyet etmek için kullananlar artık ne kadar dövünüp dursa yeridir. Bölgeyi zindana çevirdiler, evcilik oynar gibi özerklik ilan ettiler, boylarına bakmadan devlete meydan okudular. Evet, “boylarının ölçüsünü aldılar” ama bu arada milleti de kendileri ile beraber perişan ettiler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.