Düşüncede, harekette ve hayatta ne kadar güçlüyüz ?

Düşünce için güç, hareket için güç, hayat için güç oluşturunuz. Hatta başkalarıyla yardımlaşmak istesek bile başkalarıyla olan yardımlaşmalarımız güçlünün güçlüyle olan yardımlaşması biçiminde olmalıdır.” (Merhum M.H. Fadlullah)
Evet, müslümanların en öncelikli işinden ve hedefinden bahsediliyor. İfsad için değil, ıslah için güç. Zalime karşı mazlumdan yana, şeytana karşı Hak’tan yana, her alanda etkin ve söz sahibi kılacak bir güce kavuşma gayesi. Aslında bütün ayetlerin ve hadislerin doğrudan ve dolaylı olarak söylediği de bu. Yine tüm dava adamlarının da anlattığı hakikat bu.
Güçlülerin zayıfları yemesi şeklindeki batının batıl prensibine karşı İslam, güçlülerin zayıfları himayesini esas alır. Yine kim güçlüyse onu haklı gören günümüzün zalimlerine karşı İslam, güç için haklıyı değil hakkı adres gösterir.

Hangi inanç veya düşüncede olursa olsun herkes, ölümün karşısında da dirilişin karşısında da aynıdır. Yani dirilişi inkar etmek, insanın dirileceği gerçeğini değiştirmiyor. Galile’nin, ‘dünya dönüyor’ dediği için kendisine ceza verenlere, ‘siz kabul etmeseniz de dünya dönüyor’ demesinden çok daha ciddi bir mesele bu. Dolayısıyla herkes, gücünün karşılığını göreceği bir geleceğe doğru istemese de inanmasa da zorla sevkediliyor. Hiç kimseyi anne karnında, bebeklikte, çocuklukta ve gençlikte belli bir süreden fazla bırakmayan irade, insanı dönüşü olmayan bir geleceğe doğru hızla sürüklüyor.
Gelecekte insanı bekleyen her şey Kuran ve sünnette detaylarıyla anlatılıyor. Zor bir mahkeme var. Hatalardan, cürümlerden, isyanlardan ve ihmallerden kurtulma derdi var. Hem de ailenin, dostların, paranın, makamların, zaman ve mekana dair ne varsa hiç birinin fayda vermediği bir halde. İnsanın dünyada da en fazla korktuğu şey, geçmişiyle yüzleştirilmesi ve kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesi değil midir? Böyle zayıf ve çaresiz bir varlığın, Yaradanı tarafından emir ve yasaklarından hesaba çekilmesinin dehşetini daha fazla düşünmek ve konuşmak zorundayız ki kurtuluşumuz için kararlı ve azimli olabilelim. Kur’an-ı Kerim’de o gün kimlerin kurtulacağıyla ilgili bir çok ipucu veriyor. Bunlar; iman, salih amel, cihad, infak, iyiliği emir ve kötülükten nehiy şeklinde özetlenebilir.

Peki alet olmadan, araç olmadan, daha açık bir ifadeyle güç ve otorite olmadan bu ne kadar mümkündür? Sözgelimi, komşusundaki yangın için hiçbir adım atmayan kişiye, ‘neden söndürmek için bir şey yapmıyorsun?’ dendiğinde, “Ne su, ne kova, ne de söndürecek bir aletim veya gücüm var, çaresizim. Hem Allah’ın takdiridir. O, bu yangına müsaade ediyorsa bir hikmeti vardır, bakalım ne gösterecek” türünden bir cevap verse ne dersiniz? Cevap verse diyoruz da bugün İslami kalabalıkların hal diliyle veya kal diliyle verdiği cevap, zaten bunun ta kendisi değil midir?

Ayet-i kerime iyiliği emredip kötülükten nehyeden topluluğun kurtulacağını haber veriyor.

Gücü olmayanın, otoritesi toplum tarafından kabul gören bir heybeti ve itibarı olmayanın vereceği emirler ne kadar karşılık bulur? Hem getirdiği yasaklara ne kadar uyulur?

Allah-u Teala, mesela önce erkeği kavvam kılıyor, yani hanımına ve çocuklarına otorite ve hakim yapıyor, daha sonra bu erkeğe, “ehline namazı emret”(Taha: 132) diye buyuruyor.

“Onlara karşı elinizden geldiği kadar savaş gücü hazırlayın..”(Enfal: 60) ayeti için Şehid Seyyid Kutub, “Yeryüzünde ‘insan’ türünün özgürlüğünü gerçekleştirmek için İslâm’ın kuvvet bulundurması kaçınılmazdır” der.

Evet şimdi, düşüncede, harekette ve hayatta ne kadar güçlüyüz diye yeniden sorma zamanı.

İslam kardeşliğinin; katledilen, ezilen, horlanan, sömürülen, kandırılan müslümanlar için sürekli ağıt yakıp acılarına ağlamaktan başka sorumluluklar yüklediğini hiç unutmama zamanı.
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.