M. Zülküf YEL

M. Zülküf YEL

Firavunlara karşı “Elif” olmak ve şehadeti kuşanmak

Mısır'da Muhammed Mursi, Muhammed Bedii, Hayrat Şatır ve diğer İslam yiğitlerinin şahsında İslam Ümmeti idam sehpasına çıkarılmak istenmektedir.  İslam Ümmeti idam edilmek istenmektedir. Bu sorun sadece Mısır'daki Müslümanların ve İhvan'ın sorunu değil, tüm Müslümanların sorunudur. Siyasi arenadan İslam'ı tamamen silme adına, yeryüzü müstekbirleri Mısır'da bir tecrübe uygulamaya koymak istiyor. Eğer bu tecrübe başlarına yıkılıp dünya zalimlere dar edilirse zalimler, İslam toplumunun öncülerini sehpalara göndermek noktasına bir daha düşünmek zorunda kalacaklardır. Ama Mısır tecrübesi olumlu neticeler verirse, İslam toplumlarının öncülerinin ortadan kaldırılması, siyasal İslam'ın toplumdan silinmesi ve etkisiz kılınması hususunda bu tecrübenin tekrar edilmesinin kapısı aralanacaktır. Zalimler, açılan bu zülüm kapısından girmeyi alışkanlık haline dönüştüreceklerdir.

Kan ve şehadetle kazanılmayan devrimlerin, direnişi kuşanmadan elde edilen mevzilerin kalıcı olmadığı, zalimlerin asla halkları özgür iradeleri ile baş başa bırakmayacakları bir kez daha tecrübe edildi. Halkın özgür iradesi ile gerçekleşen seçimler neticesinde, İslami kesim Mısır'da iktidar oldu. İktidar, İslami kesime verilmediği gibi, ellerindeki kazanımlarının tamamı alındı, gasp edildi. Siyasal İslam'ın Mısır'dan silinmesi adına, asrımızın en büyük cinayetlerine imza atıldı.

Mısır'da Mursi'yi acelecilikle suçlayanlar, Tunus tecrübesi ile hayal kırıklığına uğradılar. Tunus'ta her türlü yapıcılığa ve tavize rağmen yine de iktidar İslami kesime yar edilmedi.

Oysa Mursi ne yapsaydı netice yine değişmeyecekti. Emperyalistlerin kuklası ve zalimler, tekrar seçim isteyecekler, hile ve entrika yapma yoluna gideceklerdi. Yine aynı noktaya gelinecekti. Yine toplumun kamplara bölündüğü gerekçesi ile askeri darbe yapılacaktı. Nihayetinde tabiri caiz ise, bir yerden sonra dananın kuyruğu kopacaktı. Emperyalistlerin, kansız ve sadece seçim yolu ile iktidarı Müslüman kesime teslim etmesi ham bir hayaldir. Müslümanlar, toplumun kendilerine teveccüh etmesinin bedelini, tüm kazanımlarını kaybetmekle ödediler. Ödemeye de devam ediyorlar. Mısır'da kaybedilen mevzi, tüm İslam Ümmeti açısından iktidara gelme ve toplumu İslami esaslarla idare etme iradesini kırabilir. Mısır tecrübesinin evrensellik boyutu vardır. Burada test edilen bir tecrübe, toprağa gömülmek üzere tabuta son çiviler çakılmak isteniyor. İslam Ümmeti'nin istikbali ve ümitleri, Mısır firavunlarının eli ile çöle gömülmek isteniyor. İslami iktidarın, ufuktaki serap gibi kitlelerce algılanması isteniyor. Öyle ki, İslami iktidar denilince artık akla “ütopya” gelecektir. Bir kırılma noktasındayız. İslam Ümmeti'nin ümitlerini yeniden yeşertmek ve İslam iktidarının insanlığa öncü olabileceğinin kanıtlanması adına ayağa kalkmalı ve bedel ödemeye hazır olmalıyız. Dünya müstekbirlerine karşı ayağa kalkmalıyız. Son sözümüzü hala söylemediğimizi duruşumuz ile göstermeliyiz. Şehadet ve direniş kuşanılmalı, şehadet bir mektebe dönüştürülmelidir. Toplumların değişim ve dönüşümü noktasında, İslam Ümmeti'nin gasp edilen kazanımlarının tekrar elde edilmesi adına direniş ve şehadeti, İslam Ümmeti'nin dokusu haline getirmeliyiz. Böylelikle İslam Ümmeti'nin kazanımlarını gasp etmeyi ve Müslümanları idam sehpalarına göndermeyi düşünenlerin dizlerinin bağı çözülmelidir. Milyonlar şehadet yemini ile ayağa kalktığı zaman, bu selin ve yiğitçe öfkenin karşısında hiçbir güç duramayacaktır. Bu şehadet sevdamız ve öfkemiz, şeytanların ve dostlarının ümitlerini kıracaktır.

Bu gün İslam yiğitleri adına ayağa kalkma ve meydanları doldurma zamanıdır. İslam Ümmeti'ni temsil eden figürleri, kara yüzlü cellatların elinden alma zamanıdır. Meydanlar, ümmetin namusuna sahip çıkacak İslam'ın evlatlarını bekliyor. Bu büyük zulme seyirci kalmak ve sessizliği tercih etmek, büyük bir zillet ve vebaldir. Zülüm ve adalet savaşında “misafir sanatçıyı oynamak”, zalimin yanında yer almak demektir. Haklarımız elimizden alındığı gibi, izzet ve onurumuz da hayasızca çiğnenmektedir. İnsan hakları ve demokrasinin büyük bir yalan olduğu ve Batılıların helvadan putlarını nasıl yediklerini ve diktatörlere nasıl sahip çıktıklarını gördük. Uluslararası kamuoyu, şer güçlerin oluşturdukları bir örümcek yuvasıdır. Eşek arıları delip geçer ve bal arıları ise takılıp kalırlar.

Böylesi bir düzende meşruiyet aramanın neticesi yoktur. Ne yaparsanız yapınız, eşek arısı olmadan bu örümcek ağını geçemezsiniz. Bunların bizlere ne diyeceklerinin fazla bir önemi yoktur. Bizleri kapılarında oyaladıktan sonra ne diyecekleri bellidir. Mısır'daki darbe sonrası Batılıları tavrı ve diktatör Sisi'ye tam destekleri, bu bağlamdaki en son tecrübedir.

Aslında Mısır'daki Müslümanlar, kıyam meşalesi tutuşmuş iken, kitlelerin öfkesi zirvede iken ve milyonlar sokakta iken, bu özgürlük dalgasını kutlu bir devrime evirmeye çalışmalıydılar. O gün karakollar ve kışlalar ele geçirilip silahlı bir halk direnişi ara verilmeden başlatılsaydı, belki de bu gün ümmet olarak farklı bir yerde olacaktık.

Zalimin insafı, merhameti ve adaleti yoktur. Zalimi durduracak olan, vahdet zemininde bir araya gelip şehadet ve direnişi kuşanmaktır.

Ve meydanlar, mazlumların sesine soluk verecek yiğitlerin kutlu öfkesini bekliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.