Hz. Peygamber’in münafıklara karşı siyaseti

İslam toplumunu içten çökertmeye matuf nifak hareketlerinin tehlikesi, harici düşmanın tehlikesinden daha az değildir. Bu tehlikenin büyüklüğü ile beraber münafıklarla mücadele de dış düşmanla mücadeleden çok daha zordur. Çünkü onlara yönelik her türlü tavrın başka yansımalarının da olması kaçınılmazdır. Bütünüyle serbest bırakılamazlar. Çünkü bu durumda toplumu içten çökertebilirler. Onlara yönelik fiili müdahalenin de toplumu ikiye bölme ve iç çatışmaya sürükleme tehlikesi bulunmaktadır.

Münafıkların ortaya çıkışı, Medine döneminde Bedir Savaşı’ndan sonradır. Müslümanların bu savaştaki başarıları üzerine Medine ehlinin çoğu Müslüman olunca, münafıklar da iman etmiş göründüler. Bu tarihten sonra Müslümanlara her türlü kötülüğü yaptılar. Yahudileri Müslümanlara karşı kışkırtıp onlara destek sözü verdiler. Uhud Savaşı’nda ordunun üçte birini geri çevirdiler. Hendek savaşında korku ve panik oluşturdular. Müslümanlar arasında fitne çıkarıp Ensar ve Muhaciri birbirine düşürmeye çalıştılar. Resullulah (sav)’a suikast girişiminde bulundular. Onun hanımına iftira attılar.
Onların bu şiddetli düşmanlığına karşı Allah Resulü öyle bir siyaset takip etmiştir ki vefatına yakın bir dönemde nifak, bütünüyle tehlike olmaktan çıkmıştır. Öyle ki halifeler döneminde ne bir nifak hareketine ne de bir münafık ismine rastlamak mümkün değildir. Bunu yaparken de hiçbir münafığı öldürmemiş ve sürgüne göndermemiştir.

Resulullah (sav)’ın münafıklara karşı sergilediği bu siyaseti en genel şekliyle iki başlıkta toplamak mümkündür.
1- İslam Toplumunda ayrı bir grup olmalarının engellenmesi:

- Münafıkların tüm düşmanca tavırlarına rağmen Resulullah (sav) onlara Müslüman muamelesi yapmış ve onlara yönelik hiçbir ayırımcı muamelede bulunmamıştır.

- Onları teşhir etmemiştir. Çünkü teşhir edildikleri takdirde toplumdan dışlanacaklar ve farklı bir yapılanma olarak kendi aralarında örgütlenebileceklerdi. Hatta bugün bile yoğun faaliyetlerine rağmen çok az münafık ismi bilinmektedir.
- Onlara yönelik devlet otoritesini kullanmamıştır. Bu şekilde elebaşlarının kahramanlaşmasına ve onlarda bir mazlumiyet algısının oluşmasına müsaade etmemiştir. Ayrıca bu tavırla “Muhammed, arkadaşlarını öldürüyor” propagandasının da önüne geçmiştir.

- Onların faaliyet ve çalışmalarını somut isimler ve olaylar üzerinden gündemleştirmemiştir.

Bu siyasetin önemli sebeplerinden biri münafıkların tek tip olmamalarıdır. Bunlardan bir kısmı itikadı münafık iken kimisi de akrabalık taassubu ile veya gafletten onlarla beraber hareket eden insanlardı. Bu başarılı siyaset, bu iki kesimin kendi aralarında örgütlenmelerine müsaade etmemiştir. Zamanla ikinci kesim, Müslümanlar arasında eriyip elebaşları terk etmişler. Elebaşılar da çevrelerinde kimseyi görmeyince faaliyetlerine son vermişlerdir.

2-İhtiyat, tedbir ve somut her hatanın soruşturulması:

- Yukarıdaki tüm toleransla beraber Allah Resulü (sav), onlara karşı son derece tedbirli davranmıştır.

- Tebûk Seferi’ne bir kaç münafığın katılmayıp Medine’de kaldığını görünce, Medine’nin işgal tehlikesine karşı, yerine Hz.Ali (ra) gibi güçlü bir vekil bırakmıştır.

- Hz. Huzeyfetûl Yeman gibi bazı sahabeleri faaliyetlerinden haberdar olmak için görevlendirmiştir.

- Onlara yönelik fiili müdahalede bulunmamış ama birlik oluşturdukları takdirde tehlike oluşturacakları Yahudi destekçilerini Medine’den sürmüştür.

- Bir merkez etrafından örgütlenmelerini engellemek için Mescid-i Dırar’ı yaktırmıştır.

- Onlarla ilgili somut şikayetleri soruşturmuş, bu anlamda onlarda kontrol edildikleri hissini uyandırıp psikolojik bir baskı oluşturmuş ama mazeret ve özürlerini de her defasında kabul etmiştir.

- Cuma namazlarında Münafikun suresini okumayı adet edinerek, şahsileştirmeden genel anlamda Müslümanları münafıklara karşı uyanık tutmaya çalışmış; ama Müslümanlar arasında güvensizliğe yol açacak şekilde ‘’aramızda münafıklar var, onlara karşı dikkatli olun’’ tarzı uyarılarda bulunmamıştır.

Resulullah (sav)’ın münafıklara yönelik bu ikili siyasetinden cihadın sadece fiili savaştan ibaret olmadığını da anlıyoruz. Çünkü ayeti kerimede“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihat et, onlara karşı sert davran” (Tahrim: 9) denildiği halde Resulullah (sav) münafıklara karşı bu cihat emrini silahsız ve kansız bir şekilde zikrettiğimiz siyaset ile yerine getirmiş ve onlara karşı kesin bir zafer elde etmiştir.

Şunu da hatırlatalım ki; Resulullah (sav)’ın müminlere örnek olarak gösterildiği Ahzap suresinin 21. Ayeti, münafıklardan bahsedilen bir grup ayetten sonra gelmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.