İdlib'in ateşi kısıldı, sıra faizin ateşinde değil mi?

Hemen dış siyasetle içerdeki ekonominin alakasını kuracağımız anlaşılmasın lakin, başarılı gözüken görüşmeler neticesinde evvela İdlib'teki yaşanması muhtemel dramın durdurulması, ardından da hariçte beliren kalıcı çözüm umudu bir yana, yükseltilen faizlerle birlikte enflasyonun neredeyse üç haneli rakamlarda dolaşıyor olması dahildeki yığınlarda devasa bir tedirginlik oluşturuyor.

“Kıyametten önce faiz yaygınlaşır.”(Taberâni, Mu'cemu'l-Evsat 7/349)

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, faiz yiyecekler. Faiz yemeyen kişiye ise onun tozu bulaşacaktır”(Hakim, Müstedrek, 2/13)

Faizle ilgili fıkhi ve ekonomik analiz yapma iddiasında değiliz, yalnız bu Hadis-i Şerifler'in kadrajındaki bir zaman diliminde isek, herhalde faizi, bize zorla giydirilen bir necis gömlek diye anlayabiliriz.

Öte yandan Ayet-i Kerimede faizden vazgeçmemekle yani hür iradeyle ve kasıtla faizde ısrar etmekle Allah ve Resulü'ne savaş açılmış olduğunun bildirilmesi (Bakara Suresi 279) son derece tehlikeli bir akıbetle yüz yüze olduğumuzu gösteriyor.

Faizin haram olduğuna iman ederek bu günahtan uzak durmaya çalışan Müslüman halkın kendisine zorla dayatılan yüksek faiz politikaları karşısında organize olmayışı, hiçbir tepki vermeyişi, tehlikenin ciddiyetini artırıyor.

Basit bir metaforla söyleyelim: Paraşüt yoksa veya açılmadıysa, düşerken ‘ABD saldırmıştı, faiz lobilerine karşı çaresizdik, dış borcumuz çok artmıştı, üretmenin önemini unutmuştuk' diye bağırmak yere çakılmadan önce son kez vicdan rahatlatmaktan başka bir işe yaramaz.

Tekrar edelim, zaruretten faize bulaşmak/bulaştırılmak ayrı bir şey, eldeki yetkiyle kat kat faiz ilan etmek ayrı bir şeydir.

Şu an iş, öyle zıvanadan çıkmış bir vaziyetteki inanın, ayetlerden hemen zahiri hüküm çıkarıp, bakın bizi Allah ve Resulü ile savaşa sokuyorsunuz keskinliğini tartışmanın bile bir değeri kalmadı.

Topyekûn bir memleket adeta faiz kazanına atılmış ve ocağın ateşi ha bire yükseltiliyor. Kutsala açılan savaşın, yavaş yavaş ısıtılan kazandaki kurbağa öldüğünde geçmişteki gaz kuyruklarından çok daha dramatik siyasi, sosyal ve psikolojik travmalar gibi neticeler ortaya çıkarmayacağını kim söyleyebilir?

Tamam küresel şer cephesi, şurada şunlarla şöyle denediler olmadı, çukur kazdırdılar olmadı, darbeye kalkıştılar olmadı. Peki şimdiki sessizliğin nedeni ne?

Topluma neden faizcilere karşı direnecekleri bir bilinç, bir cesaret, bir ruh verilmiyor?

15 Temmuz'da meydanlara çağrılan halk, neden yüksek faizler karşısında sesini yükseltmeye, direnmeye ve reddedip karşı durmaya çağrılmıyor?

Yoksa bu ülke insanının alın teri, emeği, ürünü, kazancı ve maddi kaynakları -haşa- çok değersiz de o yüzden mi elin markalı gavurunun, tefeci baronlarının faizle çekip sömürmesine göz yumuluyor?

En azından şu azim ve kararlılık dile getirilemez mi: “Bize ekonomik olarak saldırıyorlar ki, faizleri yükseltelim ve kazancımızın yarısı onların cebine girsin ve hayatımız borçlarla, iflaslarla, işsizlikle, yoksullukla, zamlarla çürüsün, yıpransın. Onlara inat üreteceğiz, yorulacağız, belki ekonomik bakımdan zorlanacağız ama Allah ve Resulü'ne savaş anlamına gelen ve diğer normal ülkelerde sıfıra yakın seviyelerde olan faizi kesinlikle bir çözüm aracı görmeyeceğiz.”

Tabi Allah'a ve Resulü'ne de bir niyazda bulunarak: “Ya Rabbi, kovulmuş şeytanların şerrinden, saldırılarından Sana sığınıyoruz. Biz Sana ve Resulü'ne savaş açanlara karşı sessiz kalmaktan Sana sığınırız. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.”

Bu satırlara gülen bol kaşarlı ekonomi uzmanlarını ise kurbağaların kazanına atmaya gerek yok. Onlara özel yüzde bin faiz öngören bir kampanya yapılır, olur biter.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.