Ahmet YÜCEBAĞ

Ahmet YÜCEBAĞ

İdlib'te beş güç

İç siyasette yoğun bir şekilde atletli adalet tartışmaları yaşanırken dış siyasette ve özellikle Suriye'deki güçler konumlarını güçlendirmeye çalışmaktadır.

Astana antlaşmasına göre; gerilimi azaltma bölgesi içerisinde bulunan İdlib için; kapalı kapılar arkasında yoğun görüşmeler yaşanmaktadır. Türkiye'ye İran ve Rusya Genelkurmay Başkanlarının gelmesi ve ardından ABD Dışişleri Bakanı'nın gelmesi yapılmaya çalışılan görüşmelerde pay edinmek amacı gütmektedir.

Tuzaklarla dolu İdlib; doğru karar verilmezse Fırat Kalkanı operasyonun ikinci etabı İdlib'i kontrol altında tutan Şam'ın Fethi ile devam etme ihtimali söz konusu olur ve özellikle bunu ABD gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Rusya ile Afrin üzerinden, İran ile Kandil üzerinden pazarlık yapılmakta fakat ABD ile herhangi bir pazarlık yapılması, ABD'nin PYD'yi kayıtsız bir şekilde desteklediği için imkânsız bir duruma getirmiştir. Astana da garantör ülkelerin acelesi ABD'nin PYD'ye koridor olacak İdlib'e müdahalesini engellemektir. Türkiye, İran ve Rusya'nın beraber İdlib'e yerleşmeye çalışması ve İran Genelkurmay Başkanı'nın Kuzey Suriye'nin, Suriye rejimine bırakılacağı açıklaması, Türkiye'nin yıllardır süregelen savaşın tarafı olmaktan pişmanlığını gösteren bir durumdur ve yeni katliamlara sebep olması kaçınılmazdır. Kapalı kapılar ardında görüşmelerde Heyet-i Tahrir-i Şam ikna edilmiş olabilir ve İdlib'i sivil yönetime devretmeye çalışmaktadır.

ABD'nin ise PYD ile yaptığı ortaklık, Suriye'nin büyük bir bölümünü kontrol altına almış durumdadır. Kürt bölgelerin kontrolünde sıkıntı yaşamasa da Rakka, Menbic ve Deyrzor gibi Arap ve Sünni şehirlerin kontrolünde ve güvenliğinde(!) büyük sıkıntılar yaşayacaktır. ABD, Trump'lı veya Trump'sız tüm bölgeyi ateşe atmaya devam etmektedir. Afganistan'da bozguna uğramasına rağmen 4000 askerini gönderme kararı ne pahasına olursa olsun Pakistan ve Afganistan'ı gözden çıkarmayacağını göstermektedir. Askerlerin konuşlanacağı ülke Afganistan görünse de, Pakistan'daki darbe işi yarım kalmıştır ve saldırılar devam edecektir. Darbe demişken sıra Azerbaycan'da diyebilir miyiz?

Son İran-Türkiye yakınlaşmasının, geleneksel milliyetçi bakış açısıyla şekilllenmesi, akıllara ittifakın Irak Kürdistanı'na karşı olunduğu düşüncesini doğurmaktadır. Oysa iki İslam toplumundan beklenen ittifak, Emperyalist Batının mezhepçi, kavmiyetçi ve zulüm ile dolu olan oyunlarına karşı olmalıydı.

Türkiye'nin Suriye'de kontrolünde tuttuğu bölgeler için PYD'nin fırsat kollaması ve El Bab'a yönelik taciz ateşleri, Türkiye'nin ufak bir boşlukta Afrin'e kısmi müdahalesini kaçınılmaz kılacaktır. Ancak Afrin'i tamamen kontrol altına alması Rojava Kürt muhalefetinin eliyle olmalıydı. Fakat Suriye savaşından bu yana özellikle Rojava'ya şartlı bakış açısı muhalefeti kendine küstürüp uzaklaştırmıştır. Kürt Muhalefetin katılmadığı bir idare, ABD'nin yada PYD'nin Rakka'da yaşayacağı sorunların benzerini yaşaması demek olur ve Türkiye'deki Kürt nüfusunda oluşabilecek öfke veya kırgınlığı da göz önünde bulundurmak gerekir. Benzer bir durum Kobane olaylarında dezenformasyonla birlikte kötü sonuçlar doğurduğunu görmüştük.

Merak edilen; İran ve Türkiye, Kuzey Irak Kürdistanı'nın referandum kararına vereceği tepki refleks olmanın ötesine gider mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.