İktidar; ama muhalefette gibi

Mehmet Tezkan (Milliyet):

“AKP'nin siyaseten en iyi yaptığı iş ne sorusuna net ve kesin bir cevap var.. 15 yıl boyunca muhalefetteymiş gibi davranmak.. İktidarlarının ilk yıllarında muhalefet
edecekleri çok mesele vardı.. Geçmiş dönemi kötülersin.. Faturayı bir önceki iktidara kesersin.. Kurumları eleştirirsin.. Onlarla mücadele edersin.. Zaten öyle yaptılar.. Hedeflerine koymadıkları kurum kalmadı.. YÖK'ten HSYK' ya.. Anayasa Mahkemesi'nden Yargıtay'a.. Askeri vesayetten bürokratik oligarşiye kadar..
Birçoğunda haklıydılar.. Neyse!. Konumuz bu değil.. 15 yıl az buz zaman değil.. Yıllar içinde muhalefet edecek kurum kalmadı ama AKP iktidardayken muhalefetteymiş gibi davranmayı sürdürdü.. En somut örneği Milli Eğitim'de yaşandı.. Göreve gelen bakan bir önceki bakanın yaptığını eleştirdi, değiştirdi.. Değiştirirken kendinden önceki bakan sanki başka partidenmiş gibi davrandı.. Aynı durumu şimdi belediyelerde yaşıyoruz.. Ankara'nın yeni başkanı geçen gün
CNN Türk'e çıktı.. Öyle sözler söyledi ki.. Zannedersin ki; Ankara'nın anahtarını daha dün almışlar..”

Herkesin bir tarzı var ve Mehmet Tezkan hala bunu anlamamış. Bir de şunu anlamamakta ısrar ediyor. Evet, Ak parti 15 hatta 16 yıldır görünürde iktidarda; ama muktedir olmaya başladığı dönem 2012'den sonrasıdır. Daha 2008'de Ak Parti'nin kapatılması davasında 11 Anayasa Mahkemesi üyesinden sadece biri (rakamla 1) “parti kapatılmasın demişti. Kalan 10 üyeden 6'sı “kapatılsın derken 4'ü “Kapatılmasına gerek yok; ama hazine yardımı kesilsin” demişti. Hatırlatayım dedim Mehmet Tezkan! Bir de şu var. Evet, yıllardır Ak Parti iktidardayken muhalefetteymiş gibi davranırken, CHP ise muhalefetteyken iktidarda gibi davranıyordu.
Vesayet odakları tasfiye edildi; ama Ak parti “muhalefet ve mağdur” anlayışından vazgeçemiyor. CHP zor da olsa kabullenmek zorunda kaldı. Daha yeni yeni muhalefete ısınmaya çalışıyor, arada bir tökezliyor. Madem bu işi biliyorsunuz bir yardım edin siz de.

Kurtuluş Tayiz (Akşam):

“Afrin'e yönelik askeri harekatın eli kulağında; operasyon bugün ya da yarın başlayacak. Harekatın hedefi öncelikle sınırlarımızı terörist unsurlardan temizlemek, milli güvenliğimizi tehdit eden PKK/ PYD'yi Afrin'den tamamıyla söküp atmak. Fırat Kalkanı, Türkiye için yapılması zorunlu bir operasyondu; keza Afrin de benzer
şekilde Ankara için kaçınılmaz milli bir görev. Afrin, ABD'nin güney sınırlarımızda oluşturmaya çalıştığı terör devletinin en stratejik noktalarından biri. Burası aynı zamanda kurulması öngörülen terör devletinin Akdeniz'e açılacağı umudu taşınılan stratejik bir yer. Hatay ve Kilis'e askeri açıdan hakim olan Afrin, terör örgütüne terk edilirse, Türkiye'nin milli güvenliği tehdit altına girer. Eğer Afrin'e girmezsek yarın Hatay ve İskenderun'u almak için kapımıza dayanırlar ki, artık bu şımarıklığa bir son vermek gerekiyor.(…) AK Parti ve MHP ittifakı, Türkiye'nin bekası için mücadele eden güçleri birleştirme adına doğru bir adımdır. Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü hedef alan ABD destekli saldırılara karşı milli güçlerin de birleşmesi şarttır.”

Çok keskin sözler; ama hemen gaza gelmeyin! Kurtuluş Tayiz bu! Bu şahıs yıllarca PKK için “Kürt hareketi”, HDP-BDP için “Kürt siyasi hareketi” diyerek algılarla oynayan biridir. Çözüm sürecinin PKK'nin meşrulaştırılması süreci olmasında çok katkısı vardır. Dış politikada da “acayip uzman”dır. “Amerika aleyhimizde komplo kuruyor” diyenlerle alay eden ve onları gerçek dünyaya çağıran biridir. Öcalan'ı öven ve onun vizyon sahibi biri olduğunu söyleyen biridir. O yüzden bu cümleleri okurken çok da takılmayın. Yarın siyasi konjonktür değişirse tam tersi şeyler söyleyebilir. 

Ahmet Hakan (Hürriyet):
“Yoksa ben biraz fazla mı abartıyorum? Gerçekten de iktidar dururken muhalefeti eleştirmenin şehvetine mi kapılıyorum? CHP söz konusu olduğunda biraz fazla mı abanıyorum? Yapılmış bir hatanın üzerinde tepiniyor muyum? Falan demeye başlamıştım... Vicdani bir sızlanma içindeydim yani. Fakat kardeşim, bu CHP öyle bir parti ki, insana iki dakika vicdani sızlanma fırsatı bile vermiyor. Alın işte Canan Kaftancıoğlu olayı. Neresinden tutsan dökülüyor. Neşet Ertaş'ın “Hata benim, günah benim, suç benim” türküsü var ya... CHP ile ilgili yazdıklarım söz konusu olduğunda... Ben o türküyü şuna çeviriyorum: “Hata benim değil, günah benim değil, suç benim değil.”

Hiç de abartmıyorsun Ahmet Hakan! Canan Kaftancıoğlu olayı CHP'nin marjinalleşme sürecini başlatabilir. Kemalist öfke büyüyebilir ve bir patlamaya neden olabilir. Ama şunu da göz ardı etmeyelim. Böyle bir zamanda iktidara çakmak çok da mantıklı değil. Biliyorsun OHAL var, patronun vergi meseleleri var.
Sen CHP'yi eleştirerek iktidara “aba altından gülücükler” gönder; ama gazeten ve televizyonların asli hüviyetlerine dönüp inanç ve ahlak değerlerine savaş açsınlar. Taktik değiştirmişsiniz; ama gözümüzden kaçmıyor bilesiniz.

Yılmaz Özdil (Sözcü):
“Seçimlerde oylarımızın çalınmasından dert yanıyoruz; ama aslında… CHP kendi seçmenlerinden çalınmış bir partidir. İşgal altında bir partidir. Akp'yi iktidarda tutmak için organize edilmiş bir partidir. Alt kadrolardaki insanlar Atatürk Türkiyesi ve devrimlerini korumak için çırpınırken, partinin tepesine paraşütle indirilenlerin
amacı, partiyi partisizleştirmektir, kimliksizleştirmektir. Ne yaparsak yapalım kazanamıyoruz duygusunu, yenilgiyi kanıksama duygusunu, Atatürkçü seçmenin zihninde kökleştirmektir. CHP'yi geri almadan, Türkiye'yi geri alabilmek mümkün değildir. Belki yarın, belki yarından da yakın, bu tabloyu mutlaka değiştireceğiz.
Gençliğe Hitabe'den aldığım yetkiyle yazıyorum. Her Kemal'in değil… Mustafa Kemal'in askerleriyiz.”


Önce sondan başlayayım… “Gençliğe hitabe”den yetki alıp yazamazsın Yılmaz bey! Ertuğrul Özkök'ün standartlarına göre bile “orta yaş” civarındasın. Eğer kendini genç sanıyorsan “başka” sorunların var demektir. Bir de şu var. “Gençliğe hitabe” iktidar sahiplerinin “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içerisinde olabileceğini söylüyor; ama sanırım sen daha çok “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içerisinde olan muhalefet partisini hedef alıyorsun. Bu bir paradoks; ama çözümsüz değil. “CHP'nin Kemalistlerden çalındığı”na dair görüşlerine ise katılıyorum. Sesini yükseltmenin tam zamanı! Bak açıkça söylüyorum. Sen ve dostların
sesinizi keserseniz, Kemalistler “eski Maocu” Doğu Perinçek'e yönelecektir ki, bu da en az Canan Kaftancıoğlu ve Sezgin Tanrıkulu kadar büyük bir felakettir sizin için.

Yusuf Ziya Cömert (Karar):

“Neyse, yıllar sonra ilk defa gitmiş oldum Saadet Partisi'nin bir programına. Temel Bey oldukça sakin. Eğer sert bulunuyorsa, kendi üslubunu daha da yumuşatabileceğini söyledi. Gerilimi, kutuplaşmayı en büyük sorun olarak görüyor. Yerel mahkemenin, Anayasa Mahkemesi'nin kararına uymamasını sert bir şekilde eleştiriyor. Başkanlık sistemine taraftar. Fakat kuvvetler ayrılığının zaruri olduğunu söylüyor. Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili olarak 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e hafif bir sinyal göndermeyi de ihmal etmedi. Temel Bey'in 2019'la ilgili projeksiyonunun ‘fizibıl' olduğu kanaatinde değilim. Buna rağmen, yukarıda bazılarını sıraladığım sorunlardan sıyrılmış bir Saadet Partisi'nin Türkiye siyasetinde mevcut olmasının faydalı, hatta lüzumlu olduğunu düşünüyorum.”

Erdoğan karşıtlığının dışında bir meselede “karar” kılmamışların gazetesi ufaktan rotasını belirlemeye ve o yöne dümen kırmaya başladı. Temel  Karamollaoğlu'nun Abdullah Gül ile ilgili sözlerinin “Karar”cılarda böyle bir heyecana sebep olmasını da anlamak lazım. “Ama bunlar Davutoğlucu diye bilinirdi”
diyorsanız ilk cümleyi bir daha okumanızı öneririm.

Arslan Bulut (Yeniçağ):
“Bugün devletin FETÖ diyerek mücadele ettiği Fetullah Gülen cemaati, bilindiği gibi Saidi Nursi takipçisidir. Gerçi, Gülen'in devlet adına cemaati bölmekle görevlendirildiği de kuvvetli bir iddiadır. Fakat, boynuz kulağı geçmiştir! Dikkat ederseniz, Saidi Nursi, devletin ajansı tarafından, “İslam âlimi” olarak gösteriliyor. Oysa okuyan ve aklı olan herkes görür ki Saidi Nursi külliyatı, sayıklamalardan ibarettir. Saidi Nursi'nin kitaplarının hiçbir bilimsel değeri yoktur ama devletin
valisi, bir tarikatın önderi kabul edilen bu kişinin doğduğu yere gelenlere hizmet etmeyi görev kabul ediyor!”

İmla hatalarını olduğu gibi bıraktım. Doğru dürüst yazı yazmasını bilmeyen birinin Said-i Nursi'nin telif ettiği Risale-i Nur'u okumasını ve anlamasını beklemiyorum. Zaten yazının ilmi bir tarafı da yoktur!  Bu gazeteci kılıklı şahıs ve malum taifesinin Üstad'a olan düşmanlığının tek sebebi Kürt olmasıdır. Şamanizmi kutsayan, İslam içinse “Arap'ın dini” diyen bir gelenekten geliyorlar. Hutbe-i Şamiye'den kısa bir alıntı yapalım: “Biz Kur'ân şakirtleri olan Müslümanlar, bürhana tabi oluyoruz. Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-i imaniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz. Onun için akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı akliye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur'ân hükmedecek.” Bir de Arslan Bulut'un şu cümlesine bakın: “Saidi Nursi'nin  kitaplarının hiçbir bilimsel değeri yoktur.” Sanırım daha fazla söze gerek yok!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.