İnsanın tercihini doğru kullanması

Allah tarafından insanın kendisine tevdi edilen halifelik vazifesini bihakkın yerine getirmesi istenmiştir. Bu gezegen üzerinde çıktığı hayat yolculuğunda insana Allah tarafından akıl ve irade nimeti bahşedilmiştir. Kendisine bahşedilen nimetleri hor kullanan insanlığın, değişen zaman ve mekânlarda bazen yanlış mecralara savrulduğuna da şahit olmaktayız.

Halifelik rolünü sahneye koymaya çalışan insanlık, Kur'an'ın kendisine tarif ettiği hayattan uzaklaşmaya başlayınca med cezirler yaşar ve haliyle "ahsen-i takvim" ile "esfel-i safilin" arasında bocalayıp aklınca bir yol tutturmaya başlar. Güzel yaratılış sırrına muhalefet ederek tercihini aşağıların aşağısından yana kullanmaya başlar. Bu tercihiyle o, derecata değil, derekata düşmüştür.

 "Gerçekten (biz) insanı, en güzel bir biçimde yarattık! Sonra onu, aşağıların aşağısına çevirdik."

Doğrusu insanlık ilahi öğretilerden ayrıldığı gün bir kısır döngü yaşamaya başlar. Tıpkı Yunan efsanelerindeki Sisyphus'un kısır döngüsü gibi döngüler yaşar. "Efsaneye göre Sisyphus, çok tamahkâr bir hükümdardır. O, süfli âlemde sonsuza dek taşları dağın tepesine kadar çıkarmaya mahkum edilmiştir. Ancak onun, dağın tepesine kadar çıkardığı taşlar her seferinde tekrar aşağı yuvarlanmaktadır."

Aslında ilk insandan günümüze değin geçen zamanda insan değişmemiştir. İnsan aynı insandır, değişen sadece şartlar ve dünyadır. İnsan, olumlu ve olumsuz yönleriyle, güçlü ve zayıf yanlarıyla, özlemleri, beklentileri, hayalleri, içgüdüleri, düşünceleri ve davranışlarıyla aynı insan. Yani o, evrimleşerek hayvandan insana dönüşen bir varlık asla değildir. Yaratılmışların en şereflisi olma sırrını muhafaza etmeye devam etmekte.

İnsan, yaratıkların en şereflisi olmakla birlikte mayası icabı kötülüğe de meyyal bir varlıktır. Aslı çamurdandır. Su ve toprağın karışımı olan bir çamurdan... Allah, o mayaya "ilahi bir ruh" üflemiştir. Bu yüzden insan "çamurlaşmaya" da, "rabbanileşmeye " de meyyaldir.

Üstad Bediuzzaman 23. Sözde ne güzel buyurmuş:" İnsan ahsen-i takvimde (en güzel surette) yaratıldığı ve ona gayet câmi bir isti'dad (kabiliyet) verildiği için, esfel-i safilînden ta a'lâ-yı illiyine, ferşten (yerden) ta arşa, zerreden ta şemse (güneşe) kadar dizilmiş olan makamâta, meratibe, derecata, derekata (makamlara, mertebelere) girebilir ve düşebilir. Bir meydan-ı imtihana atılmış, nihayetsiz sukût ve suuda (düşüş ve yükselişe) giden iki yol onun önünde açılmış bir mu'cize-i kudret ve netice-i hılkat (yaratılışın neticesi) ve acube-i sanat (şaşılacak bir sanat) olarak şu dünyaya gönderilmiştir."

Kur'an, insan'ı; aciz, huysuz, zalim, hain, cimri, menfaatçi, mala-mülke düşkün, nefsini ilah edinen, nankör, şükürsüz, aceleci, sabırsız, saçmalayan, tartışmacı, gösteriş meraklısı, kendini beğenen, böbürlenen, vesveseye kapılan, ümitsizliğe düşen, alaycı, dedikoducu, kıskanç, tecessüs eden/merak sahibi, boşboğaz, bozguncu, unutkan... gibi olumsuz karakter özellikleriyle tanıtmakta.      

Buna karşın Kur'an, insanın güçlü, adil, doğru, salih, cömert, fedakâr, sabırlı, dayanıklı, emin, faziletli, bilgili, mütevazı, azimli ve kararlı gibi... ahsen-i takvime uygun olumlu özelliklerinden de söz etmiştir.

Elhasıl insan "doğru" ve "eğri" çizgileri arasında yol alan bir varlıktır. Ancak Kurân'ın rehberliğinde yürüyen insan, tercihini doğru yapan doğru yolda olan insandır. Kur'an'a göre insan; kendisini, toplumu ve yeryüzünü gücü nispetinde dilediği şekilde şekillendirme özgürlüğüne sahiptir. İmtihan sırrı gereği insana tercih serbestliği tanınmıştır. Şu da bir hakikat ki insan, iradesini hangi istikamette kullanırsa kullansın, yaptığı her eylemin, attığı her adımın karşılığını ebedi âlemde görecek, kendisine teslim edilen her nimetin hesabını verecektir.

Çünkü insan başıboş bir varlık değildir. Yaratılış gayesi, Allah'a kulluk etmektir. İnsan, "halifelik" görevinin gereği olarak Rabbinin çizdiği yolda yürümeli, O'nun emir ve yasaklarının yeryüzünde uygulayıcısı ve uygulatıcısı olmalıdır. Öyleyse halkımız, yaratılış kanununa uygun mücadeleyi veren, halkın inancı ve toplumun değerleriyle barışık olanlardan yana tercihini kullanmalıdır.

Evet, tarih; toplumların yükseliş ve çöküşlerinin, güzellik ve çirkinliklerinin serüvenleriyle doludur. Bu zıtlar arasında gidip gelen, sürekli değişen insanlar/topluluklar, içinde yaşadıkları şartları kendi elleriyle oluşturmaktadırlar.

"Bir toplum kendi özünde bulunanları değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez." ( Rad:11.ayet)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.