İstikbal Elden Gidiyor, Farkında mıyız?

Allah’ın adıyla

Bir önceki yazımızda sanal dünyanın bataklık yüzüne değinmiştik. Bu minvaldeki yazılarımıza ara veriyoruz. Çünkü ümmetin ayı Ramazan ayındayız. Ona kavuşarak rahmete nail olmuştuk, mağfirete doğru yol alıyoruz. Rabbimiz bizi cehennemden de azad etsin. Biz Ramazan ayının geldiği ilk günün heyecanıyla merhaba diyelim, ona. Merhaba ey rahmet ve mağfiret ayı! Merhaba ey Kur’an’ın ve Kadrin ayı! Merhaba ey nefsi terbiye etmenin ve nefsin tahtını yerle bir etmenin ayı! Merhaba! Merhaba, ey şehr-i Ramazan! Merhaba ey on bir aya sultan! Merhaba, Merhaba!

Rabbim mübarek kılsın bu ayı, bu aydan hakkıyla faydalananlardan, manevi enamla rızıklananlardan eylesin, cümlemizi.

Biz gelelim, asıl mevzumuza. Mesele çocuklarımızdır,  onların eğitimidir. Onlara dinin, peygamberin, namazın ve caminin sevgisini kazandırma meselesidir. Onlardan kendilerine, ailelerine, topluma ve insanlığa faydalı olacak bireyler çıkarma meselesidir.

Ramazan ayı bu konuda yeni bir ivme için büyük nimettir.  Ramazan’ın çocuk eğitimi için büyük bir fırsat olduğunu müşahade etmemek elde değil.

Teravih namazları vesilesiyle, camilerimiz çocuk kaynıyor. O saatte camide olan çocukların gözlerindeki heyecan ve coşku görülmeye değer, yanında biraz mızıkçılık olsa da. Lakin ne var ki, coşku ve heyecanla camiye gelen o çocuklar gözümüzün önünde heba oluyorlar. Onların kendi aralarında kavgaları, koşuşturmaları, bağrışmaları genellikle camiden kovulmakla neticeleniyor.

Hiçbir zaman böyle bir coşku ve heyecanla camiye getiremediğimiz, camide toplayamadığımız bu çocuklara karşı sorumluluklarımız yok mu? Onlar bu toplumun istikbaliyken biz sadece seyretmekle mi yetineceğiz. Ya da sadece onları camide görmenin sevinciyle mi kalacağız.

Hâlbuki köklü bir geleneğe sahibiz, bu hususta. Birkaç örnek aktaralım. Hz. Peygamber –salallahu aleyhi vesellem-‘in ezanla dalga geçen Ebu Mahzure adlı çocuğa kızmadığını, bağırmadığını ve onu kovmadığını aksine sevgiyle başını okşadığını biliyoruz. Böyle bir peygamberin ümmetine çocukları camiden kovmak ya da onlara karşı duyarsız olmak yakışır mı?

Hıristiyanlar bile Hz. Peygamber –salallahu aleyhi vesellem-‘in çocuklara karşı olan ince hareketlerini örnek alıyorken ya biz! Onlarda öyle ki, Hıristiyan baba çocuğunun istediği oyuncağı gizlice alıp kiliseye bırakıyor. Kiliseyi çocuğa sevdirmek ve çocuğu kiliseye bağlamak için o oyuncağı bir ayin günü rahip tarafından çocuğa hediye ettiriyor.  Hıristiyanların sadece kendi çocuklarının kalbini kiliseye bağlamak için çalıştıklarını sanmayın, biz Müslümanların çocuklarının kalbini de kiliseye bağlamak için de çalışıyorlar. Bu haber bunu tüm vahametiyle ortaya seriyor.

“Diyarbakır Kilisesi, bölgede çocuklar üzerinde yoğun bir çalışma başlatmış durumda. Kent merkezinde ve civar köylerde çocuklara Hıristiyanlığı sevdirebilmek için macera kulübü ismiyle bir çocuk kulübü oluşturmuş ve okullarda dağıttıkları el ilanlarıyla çocukları bu kulübün etkinliklerine davet ediyorlar. Kilisenin yazdığı davet aynen şöyle:  Bundan sonra her Cumartesi günü, saat 11.00’de 7- 11 yaşları arasındaki çocukları anne ve babadan izin almak şartıyla kilisemize bekliyoruz. Çocuk programında dersler, oyunlar, el işleri ve grup çalışmaları olacak.”
Evet, Diyarbakır Kilisesi misyonerlik çalışmalarında hedefi 7 yaşına kadar düşürmüş durumda. Sözde çocukların ev ödevlerine yardım edip onların boş vakitlerini değerlendiriyorlar. Bu aktivitelerin temelinde çocuklara yapılan Hıristiyanlık propagandaları yer alıyor.”

(Erdal GÜVEN, 2005, http://www.bilinmeyendiyarbekir.com/bolge_misyoner.html, 17.07.2013)

Bu haberin yorumunu size bırakıp Musevi babanın çocuğuna Tevratı sevdirme çabasına geçelim. Musevi baba çocuğunun önüne Tevratı ilk koyduğunda, çocuğunun ağzına hemen bir çikolata koyarak çocuğunun beyninde çikolata ile Tevrat arasında ilişki kurmaya çalışıyormuş.

Şimdi Müslüman bir kadının çocuğuna namazı ve camiyi sevdirmek için başvurduğu takdire şayan bir örnek sunalım sizlere.

Anne daha okula başlamamış olan oğluna, “oğlum bu gün cumaya gidersen sevinirim “dedikten sonra caminin yanındaki bakkala uğrar. “Oğlum ilk defa Cuma namazına gelecek. Namaz çıkışı ona mutlaka bir tane çikolata ver” der. Çikolatanın parasını da hemen öder. Başka gün oğluna “vakit namazına da ara sıra git” dedikten sonra yine bakkala uğrar. Ona birkaç çikolata parası bırakır. “Bundan sonra oğlum ne zaman camiye gelirse her seferinde ona mutlaka çikolata ver” diye tembihler. (Allah Çocuk Yakmaz, Sait Çamlıca, İki Dünya Yayınevi, Sy.14-26)

Örnekler, duyarlılıklar ve yöntemler ortada, artık top bizde. Ramazan fırsatını kaçırmadan, özelde kendi çocuklarımızın genelde tüm çocukların kalbini camiye, namaza bağlama zamanıdır. Hangi dernek, vakıf, cami, cemaat olursa olsun, bu el atılması gereken bir mevzudur. Bireysel veya kurumsal üzerimize düşeni yapmak zorunluluğumuz vardır.

Unutmamız gerekir ki onlara camiyi, namazı sevdiremediğimiz zaman başkaları biz farkında olmadan onları bizden çalıp, kötü emellerine alet eder. O zaman da onları kazanmamız çok daha zor olacaktır. “Sebep olan yapan gibidir” vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.