İttifak ilkesizlik değil!

İttifak; birden fazla tarafın buluştukları ortak çıkarlar ve paydalar çerçevesinde ve yine belirledikleri ortak hedefleri gerçekleştirmek amacıyla aralarında yaptıkları antlaşmadır.

Taraflar bazen bireylerdir, bazen de gruplar, partiler, şirketler ve devletlerdir. İttifak, antlaşma ve uzlaşma gibi şeyler için tarafların aynı inanç ve düşüncede olmaları gerekmez. Çünkü söz konusu olan tarafların ortak çıkarlarıdır.

İttifaklar önemli ihtiyaçlara binaen yapılırlar. Tarafların memnuniyeti olduğu sürece devam etmesi de mümkündür. Fakat ittifak sürecinde ilkelerini yitirenler, ilkelerini koruyanların lehine erimeye, değişmeye ve hatta kaybetmeye mahkûmdur. Her değişimi de kötü görmemek gerekir. Çünkü önemli olan, bir değişimin kötüden iyiye mi, yoksa iyiden kötüye mi gittiğidir. Bu da bizi ilkelere götürüyor ve ilkelerle karşı karşıya getiriyor.

İlkeler, kişinin inancını, sözlerini, eylemlerini ve bütün bunların toplamı olan duruşunu şekillendiren ve yön veren değerlerdir. Bazı ilkeler inanç ekseninde isme dönüşürken, bazıları da grup, kulüp, cemaat ve parti ekseninde isimlere dönüşürler. Örneğin; Yahudi olmak, Hristiyan olmak, Müslüman olmak, Komünist olmak ve Kemalist olmak gibi.

İster ilahi olsun ve isterse beşeri, ama her inanç sisteminin kendisine göre ilkeleri var. Bu ilkelerin bazıları değişmez ve değiştirilemez iken, bazıları da zamana ve şartlara göre değişebilir veya terk edilebilir.

İlkelerin en fazla istismar edildiği ve çiğnendiği alan da şüphesiz ki siyasettir. Hatta bazıları ilkelerini çiğnemeyi, ilkesizliği bir marifet ve başarı olarak sunarlar. Yukarıda dediğimiz gibi, değiştirilebilen, ötelenebilen ve hatta terkedilebilen ilkeler olabilir, ama ilkesizlik ve özellikle evrensel insani değerlerin hilafına olan ilkesizlik mazur görülemez.

Siyasi tarihimizde de ilkesizliğin çokça örnekleri var. Buna bir örnek de, Demirel'in “dün dündür, bugün bugündür” sözüdür.

Bu uzun girişten sonra Ak Parti-MHP'nin kurduğu Cumhur İttifakına gelebiliriz. Bu ittifakın seçimden de öte bir anlam taşıdığını her iki partinin liderleri de söylüyorlar. Fakat bu ittifak bir partinin kendi temel ilkelerinden vazgeçmesini veya onları değiştirmesini yahut o ilkelerin aksine bir duruş sergilemesini de gerektirmiyor.

Fakat buna rağmen Ak Parti'nin kendi ilkelerini fena bir şekilde ittifakın rüzgârına kaptırmış olması kamuoyunun dikkatinden kaçmıyor. Bu kısa zaman içinde Ak Partililerin kayda değer bir kısmının eylem ve söylemleriyle MHP'lileşmeleri de bunun göstergesidir. Daha düne kadar ayaklarının altına aldıkları milliyetçiliği bugün baş tacı etmelerinin bir izahını kendilerinden istemek hakkımız olsa gerek. Ak Parti'nin milliyetçilik dalgası karşısında bu kadar alabora olması, toplumdaki güvenine ve saygınlığına da gölge düşürür. Dikkat edilirse, bazı Ak Partililer, milliyetçilik hakkındaki düşüncelerini söylemektense, susmayı tercih ederken, diğer bir kısmı da -ki bunlar, ikbal ve çıkarlarını esas alanlardır- milliyetçiliği yeni keşfetmiş olmanın hazzı ve şehvetiyle MHP'yi bile solladılar. Kimilerinin iddialarına bakılırsa, Sayın Erdoğan da bozkurt selamı verdikten sonra, artık Ak Parti içinde kimse milliyetçilik eleştirisi yapamaz! Ya susacaklar veya “müsbet milliyetçilik” şeklinde tevil yoluna gidecekler yahut “biz de milliyetçiyiz” diyeceklerdir.

MHP'ye gelince… Hakkını yememek gerekir Niçin ve nereye kadar ittifak yaptığının bilinciyle davranıyor ve ilkelerini de eskisinden daha fazla ve daha yüksek bir sesle dile getiriyor. Ordudaki askerlere bile bozkurt selamı çaktırabiliyorlar ve kendi marşlarını söyletebiliyorlar.

En yetkili ağızların da belirttikleri gibi, Ak Parti bir İslami parti değil, ama İslami hassasiyeti olanların ve dahası İslam'ı kendilerine referans alanların kurdukları bir partidir. Üç dönemdir üst üste iktidar olmasının nedeni de, baskıcı, jakoben, ötekileştirici ve inkarcı gibi özellikleri ile topluma kan kusturan bir rejime-sisteme getirdiği eleştiriler ve bu doğrultudaki kayda değer icraatları idi. Başkalarının temel insani haklarına tecavüz olmadığı sürece ilkelerde kararlılık gerekirken, Ak Parti'nin bu konuda gerektiği gibi hassas olmaması, şimdiye kadarki kazanımlarını da tehlikeye sokar.

Örneğin, her insana olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'e de saygılı olmak insani bir davranıştır. Fakat eğer ona saygı, birilerinin yaptıkları gibi onun ilkelerine iman noktasına kadar götürülürse ve “Atatürk'ü CHP'den kurtarmak” için düşünsel mücadele yerine Anıtkabir'e otobüs seferleri düzenlenirse, olunacak şey CHP'lileşmektir. Hakeza milletini sevmek ile milliyetçilik arasındaki fark da böyle bir şeydir. Bu farkı göremeyen Ak Partililer de görüldüğü gibi MHP'lileşmektedir.

Ak Parti eğer “Yeni Türkiye”yi inşa iddiasında ısrarlıysa, sistemin birer prangası olan Laiklik, Kemalizm ve Milliyetçilik gibi konulara karşı ilkeli duruşunu korumak durumundadır. Aksi halde sistemin rengine bürünmekten kurtulamayacaktır.

İnanıyoruz ki, Ak Parti'nin her zamankinden daha fazla bu tür eleştirilere ihtiyacı var. Çünkü Ak Parti'nin elde ettiği kazanımlar dostlarını bu gibi eleştiriler yapmaya mecbur ediyor adeta.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.