Kirli eller kadın ve ailenin üzerinde

Muhteşem Yüzyıl’ın Hürrem’i Meryem Üzerli şöhretin zirvesinde, ekonomik ve cinsel özgürlük(!) haklarını kullanan bir kadın olmasına rağmen TÜKENMİŞLİK SENDROMUNA yakalanıyor. Elde etmek istediği her şeye sahip olduğu ve hiçbir ekonomik sıkıntısı olmadığı halde bunalıma girip, hayattan zevk alamaz hale geliyor.

Aslında fıtratı ona Allah’sız bir hayatın tatminsiz, elem dolu, manasız ve ruhsuz olduğunu haykırıyor.

Avrupa’daki insanlar da öyle değil mi? Birçoğu intiharın eşiğinde yaşıyor. Bu dünyada kendilerini hiçbir konuda frenlemeyip, nasıl istiyorlarsa öyle yaşıyorlar. Her şeyin tadına baktıklarından yalnızca ölümün tadı kalmış. Birçoğu haplarla ayakta kalıyor. Afrika’ya baktığımız zaman ise durum tam tersi. İnsanlar yaşamak için günde bir öğün yemek yemeğe çalışıyorlar, bulabildikleri bir yudum suyu dahi içiyorlar. Orada intihar vakasına rastlanmıyor. Çünkü hayatlarında bir Allah var. Allah’dan gayrısı insana yaşama sevinci vermiyor. Elde ettikçe tatminsizlik ve mutsuzluk veriyor.

Her şeyi elde etmekten hayatının tadı kaçan Üzerli’de Allah’a yönelmesi gerekirken Googlee amcaya yönelip, Facebook’da tanıştığı bir adamla özgürlük(!) kapsamına giren her şeyi yapmakta bir beis görmüyor. Her fırsatta kadınların özgürlüklerinin ancak Ekonomik ve Cinsel Özgürlüklerini elde etmekten geçtiğini haykıran Kadın Örgütlerinin tam da istediği kıvama geliyor.

Bir süre sonra hamile olduğunu adamla paylaşınca adam ona hakaretler yağdırıp, çocuğu aldırmasını söylüyor. O da “Ben tanrıcılık yapamam” deyip doğuracağını söylüyor ve kendisini terk eden adamın ardından yeniden Tükenmişlik Sendromuna yakalanıyor. Şu anda bir Alman Hastanesinde tedavi gören Üzerli’nin durumunu topluma cici bir şeymiş gibi göstermeye çalışanlar var.

Kadın Hakları savunucularının hedefledikleri de özgürlük adı altında ortalık malı haline gelen bunalımlı kadınlardır. Kadınların ancak cinsel özgürlüklerini elde ederek ve çalışarak çağdaş olabileceklerini savunup, zihinlere bu durumu meşruymuş gibi dayatıyorlar. Şimdi de nikahsız hayat yaşayıp da anne olmak isteyen kadınların böyle bir haklarının olması gerektiğinin peşindeler. Bu işin destekçileri de yavaş yavaş saflarını belirlemeye başlıyor.

Bakın savunucular ne söylüyor; İnsan bekarken de anne olabilmeliymiş, istediği kişiyle beraber olan bir genç kız nikahla yaşamaya zorlanmamalı ve eğer isterse anne de olabilmeliymiş, anneliği tatması için evlenmesi gerekmemeliymiş. Bu durum yadırganmamalıymış. Tıpkı Avrupa’da olduğu gibi devlet, bekar annelere sahip çıkmalı, maaş bağlamalı, çocuğa en iyi kreşlerde eğitim hakkı tanınmalıymış.

Bu kadar ahlaksızlıklara verilen hakların yanında şimdi de bekar anneliği mağdur annelik gibi gösterip, onlar hakkında çeşitli yasalar çıkartılırsa hiç şaşmamak lazım.

Zaten bu ülkede tankla, ordularla yapılamayanlar Eğitim, Medya, Kadın ve Aile’yi ilgilendiren yasalarla yapılıyor. Özgürlük adı altında her türlü ahlaksızlık insan hakları kapsamında değerlendirilip, koruma altına alınıyor. İnsanı insanlıktan çıkartıp, hayvandan daha aşağı bir dereceye düşüren yaşam şekillerine saygınlık kazandırılıyor.

Bu durumlar aslında bu toplumun İNANÇ VE DEĞERLERİNE açılan bir savaştır.

Kadın hakları adı altında çalışmalar yapan, sözde kadının özgürlüğünü hedefleyen birçok kadın örgütleri de İslami değerleri aile üzerinden yıkmaya çalışan Siyonistlerin maşalarıdırlar. Onların hesabına çalışan, bu toplumun inancına ve tüm değer yargılarına düşmanlık besleyen kimselerdir.

TBMM’ de yasa çıkartma, yasaları değiştirme yetkisine sahip olan “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna” bağlı tüm kadın derneklerinin yaptığı çalışmalar aile fertlerini birbirlerine karşı kışkırtan, aile sistemini çökertip, toplumsal bozulmaları hızlandırmaya yönelik çalışmalardır. Bu dernekler kadını ve aileyi Amerika’nın istekleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyorlar.

“Aile toplumun temel birimi olduğuna göre bütün kanun, karar ve ilgili planlar aile kurulmasının kolaylaştırılması, kutsallığın gözetilmesi ve ailenin korunması ile aile ilişkilerinin tabii hukuk ve ahlak temeline oturtulması yönünde olmalıdır.”

Kadın ve aile ancak İslam’la gerçek onurunu ve şerefini koruyacaktır. Bu toplumun değer yargıları ve inancı gözetilmeksizin ithal edilen yasalar ailenin felaketi olmaktadır. Kadına Şiddeti Önleme ve Aileyi koruma adı altında çıkartılan yasanın sonucunda şiddetin ve boşanmaların artması da bu durumun bir göstergesidir. Tarih boyunca İslam’dan başka hiçbir sistem ailede huzuru ve asayişi sağlamamıştır.
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.