Kısa Kısa...

Türkiye’deki köşe yazarları için yazacak konu sıkıntısı yaşamadıkları söylenir. Çünkü ülke gündemi o kadar hızlı değişiyor ki. Türkiye gündeminin hızlı değişimi ve yoğunluğu, başka bir okuma ile aslında çok sorunlu bir ülke olduğu manasına geliyor. Kurulduğu günden beri halkının inancı ve ırkı ile barışık olmayan; hak ve hukuk, ilkeler ve değerler üzerine bina edilmemiş olan bir sistemin oluşturduğu sorunlar ile boğuşan bir ülke… Böyle bir ülke olmanın gündem yoğunluğunu yaşıyor Türkiye.

 

Dünyadaki gelişmeler de eklenince gündem o kadar yoğunlaşıyor ki bazı gelişmeleri ele almanın fırsatı bile olmuyor. Bu hafta içinde de değinilmesi gereken pek çok gündem konuları var. Her biri, etrafında birkaç yazı yazılacak konular ama gündem altı olmaması için kısa kısa değinide bulunmak zorunda kaldım.

Yine genelge, yine başörtüsü...

Başörtüsü konusunda hükümetin ne yapmaya çalıştığını anlayan varsa beri gelsin.  Yayınlanan ve uygulanması için valiliklere gönderilen yaz genelgesinde, çalışan hanımların başlarının açık olması gerektiğine yer verildi. Bunu silah zoruyla hükümete dayatan olmadığına göre, bunun manası ne? Başörtüsü takanların zımni bir toplumsal destek gördükleri ve uygulamadaki müsamahadan faydalandıkları, karşı olan amirlerin de uygulamada kerhen sessiz kaldıkları, CHP dahil kimsenin eskisi gibi böyle bir talebi ve baskısı da yokken kısacası yasak doğal seyrinde unutulmaya yüz tutmuşken başörtüsü yasağını gündeme taşıyan hükümet ne yapmaya çalışıyor?

Ayn’ur Rıda (rıza gözü) körlüğü ile hükümetin başörtüsü başta olmak üzere diğer olumsuzluklarına körleşenler, başka yönleri bir tarafa bu halin duyarsızlığa duyarsızlığın da toplumsal bozukluğa sebebiyet verdiğini de mi görmüyorlar? Yoksa hâlâ hikmet ve tedricilik mi diyorsunuz? Yalnız benim bildiğim hikmet ıslahtır, ifsat değil; tedricilik de ilerlemedir, gerileme değil. Sözü uzatmaya gerek yok, manzara ortada. Yazık! Sebep olana da yazık, razı olana da yazık! Yozlaştırana da yazık! Yozlaşana da yazık!

Şii-Sünni Çatışması...

Suriye’de zalim Esed’in işlediği katliamlar ve mazlum Suriye halkının yaşadığı acılar, zulüm tarihinin kara lekelerindendir. Ancak biz, İslam ümmeti adına bundan daha ötesinden korktuğumuz için sorumlu bir dil ve yaklaşım sergiliyorduk. Suriye meselesinde en çok korktuğumuz şey, Suriye’yi aşan bir Şii-Sünni çatışması idi. Çünkü Lübnan, Irak, Bahreyn, Yemen... buna hazır ülkeler. Irak’ta devam ediyor ve Lübnan’a da ara ara sıçrıyordu bu çatışma. Lübnan’ın Trablus kentinde üç gündür devam eden çatışmalarda 12 kişi ölmüş. Hizbullah’ın Suriye’deki savaşa bilfiil müdahil olması ile Allah korusun bu tehlike İslam coğrafyasında korkunç bir hal alıyor. Bırakın İslam coğrafyasını, Şii-Sünni Müslümanların yaşadığı her yeri bu ateş sarıyor. Geçen hafta haber sitelerinin göstermek istemediği bir olay oldu. Londra’da gösteri yapan 400 kişilik bir Sünni grup, Lübnanlı Şii esnafın olduğu sokağa giriyor ve aleyhte sloganlar atıyor. Çıkan toplu kavgada yaralananlar oluyor. Dikkat edin, sıcak bölgeden uzak Avrupa’da oldu bu olay. Şimdi birileri çıkıp İran ve Hizbullah Suriye’de yanlış yaptı desin. (Bana göre de yanlışları oldu. Sadece onların değil, Türkiye’nin de yanlışları oldu.) İran ve Hizbullah da El-Kaide düşüncesinde olanların “bir Şii’yi öldürmek, bir Amerikalıyı öldürmekten daha önceliklidir” inancının korkusuna karşılık, stratejilerden ve Esed’in direnişe desteğinden bahsetsin. Böylece taraflar, kendilerini haklı çıkarmaya çalışsınlar. Haklı taraflarını ön plana çıkaran iki tarafın sorumsuz aşırılarının fitne ateşi ise korkunç bir şekilde ümmeti sarıyor. Lübnan’da başlayacak bir iç savaş ve sonrasını düşünmek bile korkunç. Aşırı tarafların dikkatine sunduğumuz ve sorumlu bir yaklaşım sergilememize sebep olan tehlike, işte buydu.

BDP’nin hedefi...

BDP milletvekili Baluken “Kürtler’in bağımsızlık gibi bir hedefi yok” derken Ahmet Türk de “yeni anayasada Türk vurgusundan rahatsız olmayacaklarını” söylemiş. Sormak lazım 40 bin insan hangi hedef için öldü? (Yanlış anlaşılmasın, ben ölmeye devam etsinler demiyorum.) Ancak bugüne kadar uğruna mücadele ettikleri hedefler bunlar değildiyse neydi, onu merak ediyorum. Yoksa Kürtleri İslam’dan uzaklaştırıp laikleştirmek midir hedef?

Hayri Kozakçıoğlu’nun intiharı...

Böyle bir akıbet ve ebedi cehennem... Değdi mi? Mazlumların ahı bu dünyada da ahirette de insanın yakasını bırakmıyor. İbret olur inşallah.          

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.