Kudüs ve İslam dünyasındaki gerçeklikler

ABD başkanı Trump'ın Kudüs'ü siyonist İsrail'in başkenti olarak tanımasından sonra, dünyanın dört bir yanından haklı olarak, Müslümanlardan tepkiler ve protestolar yükselmeye başladı. Siyonist İsrail'in başta ABD olmak üzere, batıdan aldığı destekle yıllardır işgal ettiği Filistin'de Müslüman halka kan kusturmakta, Filistin halkını yerinden yurdundan edip, başka ülkelerde sığıntı olarak yaşamalarına sebep olmaktadır. Filistin’in Müslüman halkının, bütün olumsuzluklara ve içinde bulunduğu yokluklara rağmen, Siyonist rejime boyun eğmemesi ve geri adım atmaması, gerçekten takdire şayan bir durumdur.

Bir avuç Filistinlinin verdiği bu cansiperane mücadelenin yanında, Müslüman ve özellikle Arap ülkelerindeki rejimlerin çoğunluğunun bu mücadeleye suskun kalması bir yana, Siyonist rejimle işbirliği yapıp, bu haklı mücadeleyi sekteye uğratmaya çalışması, herhalde tarihin görüp görebileceği en adi ve alçak ihanetlerden biridir.

Suudi rejimi ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) denilen kuklalar topluluğu, şu anda Orta Doğu’da ABD'nin yürüttüğü politikaların avcı köpekliğini yapmaktadırlar. Kudüs’ün, Trump tarafından Siyonist İsrail’in başkenti olarak tanınmasını medyada dahi gündeme getirmesini yasaklayan Suudi rejimi, ABD Ve İsrail’e her türlü desteği vermekten çekinmemektedir. Özellikle Suudi Krallığının veliahdı Muhammed bin Salman’ın, ABD politikalarını kayıtsız şartsız bir şekilde desteklemesi ve kendini bu politikaların uygulamasına adaması, Suudilerin nasıl bir ihanet içerisinde bulunduğunu göstermektedir.

Tamamen CIA Ve MOSSAD’ın denetimine giren ve Orta Doğu’da bu karanlık ve kanlı istihbarat örgütlerinin en önemli üssü durumuna gelen BAE ise, İsrail ve ABD’nin bölgeye yönelik politikalarının operasyonel bir merkezi haline gelmiştir. BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed El Nahyan, tıpkı Suudi Krallığı veliahdı Muhammed bin Salman gibi ABD politikalarına kayıtsız şartsız bir şekilde destek vermektedir. ABD ve İsrail şu anda bölgedeki politikalarını veliahtlar üzerinden yürütmektedir. Bu da gelecekte ki durumun bugünkü den daha vahim olacağını göstermektedir.

Öte yandan Yaser Arafat’ı zehirleme, Gazze’de HAMAS’a darbe yapma, yolsuzluk ve İsrail istihbaratıyla işbirliği yapma gibi sebeplerle yargılanacağı için BAE’ye kaçan Muhammed Dahlan buradan ihanetlerine devam etmektedir. En son İsrail, Mısır ve BAE tarafından desteklenen Muhammed Dahlan'ın, Mahmud Abbas'ın ve HAMAS'ın yerine Filistin'in yeni lideri olmasını sağlayacak bir darbeyi planladıkları ortaya çıkmıştı. Ürdün’ün de bu girişimi desteklediği belirtiliyor. ABD ve İsrail’in isteklerine kayıtsız şartsız bir şekilde bağlı olan bu karanlık kişi, şu anda müstakbel Filistin liderliği için sahaya sürülmeye çalışılmaktadır. İçteki direnişi kıramayan İsrail, yetiştirdiği hainlerle bu şekilde direnişi kırmaya çalışmaktadır.

Halkı Müslüman olan diğer devletlerin çoğunun, İsrail ile diplomatik ve ticari ilişkileri bulunmaktadır. Hatta başta Türkiye olmak üzere, bazılarının askeri işbirliği alanında da ilişkileri mevcuttur. Kamuoyu önünde Siyonist İsrail’e bağırıp çağıranların sıra bu ilişkileri kesmeye gelince suskun kalmaları ve bu konuda bir adım atmamaları, ister istemez kafalarda soru işareti bırakmaktadır!

Dün Güney Kürdistan’da bir referandum üzerinden Müslüman Kürtleri ambargoyla, açlıkla tehdit edenlerin, hava sahalarını kapatıp, sınır kapılarını işlevsiz hale getirmeye çalışanların, bugün ABD ve Siyonist İsrail’e yönelik ilişkileri koparma ve harekete geçme noktasında tek bir laf etmemeleri, herhalde gücün siyasetteki reel etkisinin en önemli örneklerindendir. Müslüman Kürtler güçsüzdü her türlü tehdit ve yaptırım uygulandı. ABD ve İsrail güçlü olduğu için sadece serzenişte bulunuluyor!

Kendi içinde adaletli olmayanların, adil davranmayanların, dişlerini geçirebildiklerine her türlü haksızlığı yapanların, başkasından hak ve adalete uygun hareket etmelerini istemeleri de ayrıca ilginç bir vak’adır.

İslam dünyasına bakın, genelinde Müslüman halka baskı ve zulüm yapan idarecilerin tahakkümü altındadır İslam ülkeleri. Bu tiranların uyguladıkları mezalimler ABD ve İsrail’in yaptıklarından aşağı değildir. Bu tiranların bir kısmı, Arap baharı denilen sahte baharla gitmesine rağmen, küresel emperyalist güçler tarafından, yerine ya Sisi gibi yeni diktatörler getirilmiş, ya da kendi içlerinde halk birbirine düşürülerek parçalatılıp kendileri için tehdit olmaktan çıkarılmıştır bu ülkeler.

Şunu bilmeliyiz ki; başta Kudüs olmak üzere mukaddes beldeler kurtarılmak isteniyorsa, ABD ve İsrail’den önce onlarla işbirliği halinde olan, onlara piyonluk yapan idarecilerin baştan gitmeleri gerekir. En başta Müslüman halklar kendileri azad olacak ki Kudüs ve diğer kutsal mekanlar azad olsun. Aksi takdirde bir süre Müslümanlar yürüyüşlerle, mitinglerle bu zorbalığı protesto ederek içlerindeki öfkeyi bu şekilde deşarz eder, daha sonra da olay yine unutulur gider.

Tıpkı daha öncekilerde olduğu gibi...!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.