Kürt Halkını ve Haklarını Savunmak mı, Kürtçülük mü?

Geçen hafta köşemde “ümmetin ihtilaflarını ve siyasi vahdeti” ele almıştım. Gazeteden siz değerli okuyuculara yansıyan yazım, aslında düşüncelerimin/yazımın son hali değildi. Yazı metnim, teknolojinin azizliğine uğradı ve son hali yerine düşüncelerimi yazıya döktüğüm ilk ham hali çıktı. Yazıya yüzeysel bakıldığında dahi bu anlaşılıyordu. Bediüzzaman’a ait cümlelerin tırnak işareti içinde olmaması da bunu gösteriyordu. Hassas bir konu etrafında kelimelerin kalemimden çıplak çıkmasını istememiştim. Ancak sonra düşündüğümde bunda da bir hayır ve hikmet vardır inşallah, dedim.

Örneğin; camiamız içine sokulmaya çalışılan fitnelerden bahsettiğim son paragrafta yer alan “Şiilik, seleficilik/tekfircilikle beraber Kürtçülük” ibaresindeki Kürtçülüğü yazımın son halinden çıkarmıştım. Çıkarışım böyle bir fitne tehlikesinin olmayışından veya gelecek tepkilerden dolayı değildi.  Bu konunun izahata muhtaç farklı boyutları oluşundandı. Daha sonra bu konuyu müstakil birkaç yazı halinde yazmayı düşünüp, Kürtçülük mefhumunu metinden çıkardığımı zannederken, ciltlik tefsire muhtaç meramım, çıplak bir kelimeye kaldı. Hayırlısı, belki de bu konuyu yazmayı geciktirmemem gerekiyordu.

“İçimize sokulmaya çalışılan Kürtçülükle”; camia olarak yaptığımız Kürtlerin haklarını talep etmek ve uğranılan zulümleri dillendirmek değil kastım. Elhamdulillah, ırkçılığın her türlüsü dâhil olmak üzere, Kürtçülükten de fersah fersah uzak bir camiayız. Ancak bu demek değil ki, Kürt halkının haklarına sahip çıkmayacağız veya uğradıkları zulümleri dillendirmeyeceğiz ve bu zulümler karşısında durmayacağız. Zulmün her türlüsünün karşısında olup, haklar üzerine bina olunmuş olan bir dine mensup olmamız, bunu ilahi bir vazife olarak önümüze koyuyor. İçimizdeki ve dışımızdaki şartların, zamanın, zeminin ve toplumsal yapının müsait olmayışından dolayı yeterince sahip çıkamadığımız bu konuyu, bugün şartların müsaitleştiği bir vasatta ele almamız Kürtçülük olmasa gerek.

Birilerinin camia olarak bizleri Kürtçülükle itham etmesi de aslında eski bir projedir. Küfrün bir iftirası ve oyunudur. Küfrün bu projesinin çok farklı amaçları vardır. İslami çalışmalarımızı Kürt bölgelerine hapsetmek de bu amaçlardandır. Müslümanları Kürtçülükle itham edip, diğer ırklara mensup insanlara İslam davasını götürmemizi engellemek istiyorlar. Kürt olmamız ve Kürtler içinden çıkıp yıllarca Kürtler arasında İslami mücadele vermiş, bu sebeple de kardeşlerimizin çoğunluğunun Kürt ve tebliğ araçlarının çoğunluğunun da Kürtçe üzerinden oluşu doğallığını, hakkımızda Kürtçülük delilleri olarak kullandı şer odakları. Resulullah’ın (sav) Araplar içinden çıkmasından dolayı ilk Müslümanların hemen hepsinin Arap ve Kur’an da dahil kullandığı tebliğ araçlarının çoğunlukla Arapça oluşu ne kadar Arapçılık ise, bizimki de o kadar Kürtçülüktür.

Kürtçülük yaftasını diğer ırklara mensup insanlara gidişimizde bir engel olarak kullanabilirler, ancak Kürtler arasında bu itham Müslümanlara kazandırırdı. Bunu bilen küfrün proje mimarları, bu ithamın Kürtler arasındaki yan etkilerini ortadan kaldırmak için de bölgeye has bir reçete düzenlediler ve Müslümanları devletle ilişkilendirip, bunun üzerinden vurmaya çalıştılar. Bu yönde iftiralar geliştirdiler, kara propaganda yaptılar senelerce ve halen yapıyorlar.

Aslında küfür merkezli projelerin elebaşları, İslam davasını ve bu davanın mücadelesini verenleri Kürtçülük üzerinden ırkçılığa mahkûm etmek isterken, aynı zamanda İslami camianın gerçek Kürtçülüğünden de (ırkçılık manasını kast etmiyorum)  şiddetle korkuyorlar. Wikiliaks Belgelerini hatırlayın. Amerika Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’deki Büyükelçisi’nden Hizbullah cemaati ile alakalı bir rapor istiyor. Hizbullah cemaati hakkında ilk öğrenmek istedikleri şey de “Hizbullah, Kürt sorunu ile ilgileniyor mu?”

Herhalde Amerika makamları işsiz kaldıklarından ve kendilerine iş çıkarmak amacıyla bu araştırmayı yapıyor değiller. Haklarının mücadelesi adı altında batıl bir ideoloji peşine takıp dinsizleştirmeye çalıştıkları Kürt halkının, İslami yapılara yönelmesinden korkuyorlar. Kürt halkı içinden çıkmış İslami cemaatlerin Kürt halkına sahip çıkması, dünya düzenine şekil veren İslam düşmanlarının plan, proje ve hesaplarıyla birlikte çıkarlarının da yıkılması demektir. Oyun içinde oyunları görüyor musunuz? Siyasi basiretle bakamayan bazı kardeşlerimiz de televizyonun Kürtçe programları, gazetenin Kürt halkı ile ilgili haberleri, derneklerin Kürt halkının talep ve savunmalarına bakarak, Amerikalarda şekillenen projelerle paralel bir şekilde Kürtçülük olarak değerlendirebiliyorlar. Amerika ve Türkiye’deki uzantıları, Müslüman Kürt halkını dinsiz örgütün arkasında görmek istiyor. Bu kardeşlerimiz bunu istemez elbette…

Bizim dışımızdaki batı Müslümanlarının Kürtlerin haklarına sahip çıktığı bir vasatta Kürt olarak bizlerin bundan uzak durdurulmaya çalışılması, İslam’ın ve Müslümanların hayrına değildir.

Hal bu iken içimize sokulmaya çalışılan Kürtçülük konusuna gelince, onu da başka bir yazıya bırakalım. İstikamet üzere olmak duası ile…   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.