Kusur niçin görenindir?

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O'nun pak Rasûlüne olsun.

Gözlerimiz içimizden dışımıza açılan bir pencere ve içimizde ne varsa dışımızda ona benzer manzaraları görürüz. Yaşam tarzımız, geçmişimiz, düşünce yapımız; hepsi bunda etkilidir. Bir olayın, bir işin onlarca vechinden sadece birini görüp o şey hakkında hüküm veririz bazen. Bu hüküm bazen iyi olur bazen kötü… Bazen de apaçık kötü bir şeydir gördüğümüz, kusurdur. Görmeyelim mi yani? “Kusur görenindir.” derler, neden böyle ki?

İslam ümmeti bir binanın tuğlaları gibidir. Binadaki bir taş kırıksa, bina hasarlı demektir. İslam binası değil, ümmet binası; zira İslam kusursuzdur. Kötüler kötülük yapıyorsa, iyilerin pasifliği ve sessizliği yüzündendir. Günahkârlar günah işliyorsa, hidayete ermişlerin tebliğde ağır davrandıkları içindir. Evet, biz kusurlu insanlar için, kusur görenindir. Yavaşlığımız, gayretsizliğimiz, tembelliğimiz yüzündendir.

Açık saçık bir insan eğer kapanmaktaki huzuru bilseydi, bir an bile beklemez örtünürdü. Kendini kapalı sanan yarı tesettürlüler de öyle… İçkide, uyuşturucuda, sigarada ne lezzet var ki? Hakkıyla tebliğ edilseydi, dua edilseydi, bu haramlar bu kadar yaygın olur muydu?

Fuhuşa karışılmadığı ama erken evlenenlerin cezalandırıldığı bir devirde yaşıyoruz. Evlenenlerle birlikte masum çocukları da cezalandırılıyor. İffet zindana tıkılıyor, hayâsızlıksa her yerde kol geziyor. İffeti zindana atanlarınki kadar gür çıkmıyor sesimiz. Gerek Kur'an dersi vermek gerekse erken evlilik sebebiyle Yusuflar var zindanda. Kusur bizimdir, tepkisizliğimizin ve kısık seslerimizindir.

Herkesin birbirine bilendiği bu çağda, muhabbetsizliktir kusurumuz. Ezanla alay eden çocuğun müezzin olmasına sebep, Efendimiz(sav)'in muhabbetiydi. Şimdi bizim kendi çocuklarımıza bile tahammülümüz yok, hemen cehennem tehditleri savuruyoruz. Hoşgörü, anlayış, rıfk ve hilm birçoğumuzu terk etmiş durumda. Bunca merhamete muhtaç insana merhametsizlikle yaklaşmaktır kusurumuz. Sanki kendimiz, kendi başarımızla hidayete ermişiz gibi “Biz nasıl doğru yolu bulduysak onlar da bulsunlar.” diyerek günahkârları tahkir etmemizdir sorunumuz.

Bir yerde bir aksaklık varsa sebebi gerçekten biziz. İslam fıtrat dinidir, zorluk dini değil. İnsanların fıtratına hitap edebilsek, kazanamayacağımız pek az insan kalırdı. Boş kalan camilerden sorumluyuz. Boş kalan yahut kötü şeylerle doldurulan kalplerden de. Boşa giden ömürler, boşa harcanan paralar, heba olan gençlikler hep bizim yüzümüzden. Daha dört yaşındaki çocuklarımıza izletebileceğimiz adamakıllı çizgi filmler bile yapabilmiş değiliz. Yaptıklarımız da çocukların ilgisini çekmiyor. Dört yaşındakinin zevkine hitap edemedikten, helalini üretemedikten sonra kırk yaşındakine nasıl hitap edeceğiz?

Ümmet olarak hepimiz yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışsak, hep birilerinin yapmasını beklemesek, eleştirmek yerine kendimiz yapmayı denesek, kınamak yerine tebliğ etmeyi, nefret yerine muhabbeti seçsek, kusur görmeyip kusur örtecek, hatta kusurları izale edeceğiz inşâAllah. Rabbim yardımcımız olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.