Mealcilik ve Tekfircilik

Geçen haftaki yazımda ilk inen ayetin neden “oku!” olduğu hikmeti üzerinde durmaya çalışmıştım. Buna bağlı olarak İslam'ın ölçü dini olduğundan bahsetmiştim.

İbadet ve çalışmalarda sadece niyetin Allah için olması yetmiyor. Evet, niyet çok önemlidir, hatta amellerin kabulünde ilk koşuldur. Allah katında amellerin kabulünün ölçüsüdür. Niyet, amele değer kazandırır. Beden içindeki ruh gibidir, ameldeki niyet. “Müminin niyeti, amelinden daha hayırlıdır” hadisi bu gerçeğin ifadesidir. Dolayısıyla müminin niyeti Allah için olmalı ve işlediği amellerde de Allah'ın rızasını amaç edinmeli.

Niyetin sadece Allah için olması, niyete herhangi bir riya ve şirk bulaştırmamak, ihlastır. Amellerde aranan, ihlastır. İhlas, hem amelin kabulünün olmazsa olmaz şartı, hem de şeytanın saptırmasına karşı mümini koruyan kaledir. Şeytan, Allah'a karşı senin kullarını saptıracağım dediği zaman, Allah da benim ihlaslı kullarım hariç diyor. Dikkat ederseniz Allah'ın, şeytanın saptırmasından istisna tuttuğu kullar, sadece ihlaslı olanlardır.

Bütün bunlarla beraber, sadece niyet de yetmiyor veya sadece amellerde ihlaslı olmak da yetmiyor. Amellerimizin İslam'ın koyduğu ölçülere uygun olması da lazım. Allah, şunu yapın ve niyetiniz halis olsun deyip bırakmamış, bir de yapılmasını istediği şeylere ölçüler de tayin etmiştir. Müslüman bu ölçüler içinde dini yaşamak zorundadır. Yoksa Allah korusun amelleri boşa gider.

Örneklendirecek olursak; namazda niyetin riya ve şirkten uzak, sadece Allah için olması, namazın Allah katında kabulünün şartıdır. Bununla birlikte halis bir niyetle kılınan namaz İslam'ın ölçülerinde olmalıdır. Ne fazla, ne eksik. Bir Müslüman, ben Allah için öğle namazının farzını sekiz rekât kılmak istiyorum dese, halis bir niyetle öğle namazının farzını sekiz rekât kılsa, kıldığı namaz batıldır. Evet, halis bir niyetle Allah'a fazladan namaz kılmıştır ama Allah ondan bu namazı kabul etmeyecektir. Rekâtlarını eksik kılsa da kabul etmeyecektir. Resulullah'ın hayatında namazın ölçülerini tayin etmiştir.

Sadece namazın değil, orucun, zekâtın, Haccın, cihadın, tebliğ ve davetin, metodun, had cezalarının, ticaretin, eşler arası hukukun, aile içi ilişkilerin, sosyal ilişkilerin, dostluğun, düşmanlığın, savaşın... kısacası hayatın her alanına dair dinin ölçülerini tayin etmiştir. Bizim amellerimiz bu ölçülerde olduğu zaman İslam'a uygundur, bu ölçülerden uzak olduğu zaman da -her ne kadar da niyetimiz halis Allah olsa da- amellerimiz İslam'a uygunluktan uzaklaşmış olur. Tekfirci düşünceye sahip Müslümanların niyetleri Allah olabilir ama dindeki ölçüleri karıştırdıkları için, amelleri İslam'ın özünden/ölçülerinden uzaktır. Korkarım ki, gözlerini kırpmadan canlarını vermelerine ve diğer çabalarına rağmen, İslam'ın ölçülerini aştıkları için amelleri boşa gittiği gibi İslam'a da büyük zararlar veriyorlar.

Tekfirci düşünce, dinin ölçülerini karıştırıp, İslam'ı mecrasından çıkarmaya çalışırken veya buna sebep olurken, son zamanlarda kendine taban bulmaya çalışan mealcilik de dinin ölçülerini ortadan kaldırıp, dindeki düzeni ve Müslümanlar arasındaki birliği dağıtıyor. Bana göre bu yönüyle mealcilik, masum bir niyetin ürünü olmadığı gibi dolaylı olarak küfre hizmet ediyor. Kur'an bize yeter demek, Resulullah'ın (sav) hayatını, vefatından sonra şer'i bir kaynak olarak görmemek, dinin ölçülerini ve buna bağlı olarak düzenini ve birliğini yıkmaktır.

Resulullah (sav) dinin ölçüsüdür. Resulullah'ı (sav) ortadan kaldırırsanız, dinde ölçü kalmaz, bağlı olarak da düzen ve birlik kalmaz. Altı milyona yakın Müslümanın dar bir zamanda ve dar bir mekânda Hac için bir araya gelişlerini düşünün. Bu altı milyon insan, Resulullah'ın (sav) pratiği ile bu ibadeti yerine getirmezse, ne olacağını herhalde her akıl sahibi kestirebiliyor. Bazıları ben tavafı sağdan değil soldan yapmak istiyorum, Kur'an sağdan veya soldan yapın dememiş, dese, ne olacak? Ne olacağı belli; kargaşa, karışıklık, izdiham ve katliam... Kur'an namaz kılın, oruç tutun, zekât verin diyor ama buna dair tafsilat vermiyor. Allah, dinin ölçülerini, Müslümanların birlik ve düzenini Resulullah'ın (sav) hayatı ile ortaya koymuş.

Resulullah'ın reddi demek, namazda, zekâtta, oruçta, dinin bütününde karışıklık demektir, Müslümanlar arasında düzen ve birliğin dağılması demektir. İşte mealcilik, bütün bunlara hizmet ediyor. Yok, efendim, Resulullah (sav) bir elçi imiş, görevini yapmış, bağlayıcılığı ortadan kalkmışmış... Tevbe sûresi 29. ayette geçen şu ibare bile tek başına mealcilerin yüzüne tokat olarak yeter:

“... Allah'ın ve Resulü'nün haram kıldığını haram saymayan...” Tek başına Allah'ın haram kıldıklarını haram saymayan demiyor, Resulullah'ın da haram kıldıklarını haram saymayan diyor. Yorumsuz bir şekilde Allah, bu ayetle Kuran'ın dışında Resulü üzerinden de haramlar tayin etmiş olduğunu söylüyor. Allah'ın Kur'an'da haram kıldıklarının dışında, Resulullah da hadislerinde haramlar tayin etmiştir ve Allah bunu teyit ediyor. Kur'an'ın buna benzer nice ayetleri dinde Kur'an ile beraber Resulullah'ın (sav) hayatını adres gösterirken, “Kur'an bize yeter” demek, üstteki zararları bir tarafa bırakın, en başta Kur'an'a aykırı hareket etmektir. Mealcilik, sadece Resulullah'ın (sav) reddi değil, (Resulullah ile iligili ayetleri üzerinden) bir anlamda Kur'an'ın da reddidir.

Ölçüleri karıştıran tekfircilik ile ölçüleri ortadan kaldıran mealcilikten uzak durmak lazım. Yoksa Allah korusun amelleriniz, “habitat a'maluhum” olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.