"Milliyetçilik ideolojisi en olumsuz tesirlerini Kürtler üzerinde yaptı"

"Milliyetçilik ideolojisi en olumsuz tesirlerini Kürtler üzerinde yaptı"

Kürt melesinin, temelde etnik talepler içeren politik bir mesele olduğunu belirten Doç. Dr. Vahap Coşkun, milliyetçilik ideolojisinin, en olumsuz tesirlerini Kürtler üzerinde yaptığını vurguladı.

Geçtiğimiz günlerde HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun yaptığı çağrıyla tekrar gündeme gelen "Kürt meselesi"ne ilişkin değerlendirme yapan Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, bu meseleyle ilgili geçmişten gönümüze kadar yaşananları anlattı.

Türkiye ideolojisinin iki parametresinden birinin laiklik, diğerininse milliyetçilik olduğunu belirten Coşkun, laikliğin, dini temsilin ve dini görünürlüğün kamusal alanda silinmesini hedefleyen agresif bir politika olarak uygulandığını söyledi.

Coşkun, "Milliyetçilikse Osmanlı'daki çok etnikli, çok kültürlü yapının tekleştirilmesi ve tek bir etnik kimliğe dayalı bir millet ve devlet kurulmasının ideolojisi olarak uygulandı. Hiç kuşkusuz bu milliyetçilik ideolojisi, en fazla ve en olumsuz tesirlerini Kürtler üzerinde yaptı. Çünkü Kürtler, Osmanlı Devleti'nde hem yönetim biçimi olarak özerk bir yapıda hem de devlet yapısı içerisinde etnik kimliklerine ve kültürel kimliklerine sahip bir hayat idame ettiriyorlardı. Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti bunu ortadan kaldırdı. Türk etnik kimliğine dayalı bir devlet yapısını oluşturmaya girişti. Bu da Kürtlüğe ait ne varsa kamusal alandan silinmesini, mevzuattan çıkarttırılmasını beraberinde getirdi." dedi.

"Lozan Antlaşması'yla birlikte diğer kimliklere kapıları kapattılar"

1923 yılından sonra sadece Türklük üzerinden bir siyaset yürütüldüğünü dile getiren Coşkun, şunları söyledi:

"Kurtuluş Savaşı açısından baktığınızda, savaşın sürdürülmesi esnasında cumhuriyetin kurucu babalarının, savaş kazanıldığı takdirde bütün etnik kimlikleri tanıyan çoğulcu bir toplum yapısını vadettiklerini görüyorsunuz. Ancak savaş bitip de 1923'te Lozan Antlaşması'yla birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nin hükümranlık hakları kabul edildikten sonra bu siyasetten tamamıyla vazgeçtiklerini, diğer kimliklere kapıları kapattıklarını, sadece Türklük üzerinden bir siyaset yürüttüklerini görüyorsunuz ve bu Kürtlerde çeşitli tepkilere sebebiyet verdi. Bu tepkiler bazen sistem içerisinde demokratik siyaset yoluyla, bazen de şiddet yoluyla kendini ifade etti. Bunun soncunda devlet, inkâra, asimilasyona ve tenkide dayalı bir siyaset yürüttü. Bu siyaset, Kürt meselesinin ciddi bir şekilde derinleşmesine sebebiyet verdi. Dolayısıyla cumhuriyetin kuruluş ideolojisinden başlayan bu mesele bugünlere kadar geldi. Bu gelme esnasında elbette birtakım değişiklikler oldu, cumhuriyetin yapısında birtakım esnemeler meydana geldi ama Kürt meselesi varlığını bir şekilde devam ettiriyor."

"Kürt meselesi temelde etnik talepler içeren politik bir meseledir"

Kürt meselesinin asıl sebebinin Kürt kimliğinin inkâr edilmesi olduğuna dikkati çeken Coşkun, "Daha önce bir kimlik olarak tanınacağı vadedildi fakat daha sonra reddedildi. 1924'teki anayasayla birlikte bu ülkede yaşayan herkesin Türk olduğu ifade edildi. Bu, Kürtlerin kabul edeceği bir şey değildi. Kürtler buna tepki gösterdiler. Kürt meselesini çeşitli açılardan tanımlayabilirsiniz. Asıl meselenin ne olduğu hakkında çeşitli görüşler ileri sürebilirsiniz ama Kürt meselesi, temelde etnik talepler içeren politik bir meseledir. Bu taleplerin karşılanmaması, bu taleplerin sürekli ters yüz edilmesi ve bu taleplere olumlu cevap verilmemesi, sorunu katmerleştirerek bugüne kadar getirdi." ifadelerini kullandı.

"Temel noktalardaki anlaşmazlıklar devam ettiği için çözüm sürecini yürütmek mümkün olmadı"

Çözüm sürecine değinerek, sürecin iki önemli nedenle bittiğini kaydeden Coşkun, "Bunlardan bir tanesi dış politikayla ilgili, bir diğeri ise iç politikayla ilgilidir. Dış politikayla ilgili olan Suriye'deki gelişmeler ve değişimler, Suriye'deki dengeleri bozdu. Sürecin taraflar arasındaki anlaşmasını bozdu. İç politikada ise çözüm sürecinden kaynaklanan sıkıntılar ve hatalar söz konusuydu. Sürecin hedefi açısından iki taraf arasında bir uzlaşma söz konusu değildi. Sürecin zamanlaması konusunda oldukça hatalar yapıldı. Diğer taraftan, süreci yürüten aktörler arasında bir problem çıktığında bunları giderebilecek olan mekanizmalar inşa edilmemiştir. Dolayısıyla süreç bu anlamda sona erdi. Bunlar içerisinde en önemli nedenlerden bir tanesi, tarafların sürecin sonucu hakkında ortak bir anlaşmasının olmamasıydı. Her iki taraf da barış ve çözüm diyordu ama her iki tarafın da çözüm ve barıştan anladıkları birbirinden farklıydı. Hükümet barış derken PKK'nın silah bırakmasını bekliyordu. PKK ise çözüm ve barış derken kendi hegemonyasını kabul ve tahkim ettiren bir model düşünüyordu. Aradaki bu derin uçurum süreç içerisinde giderilmedi. Herhangi bir adım atılmadı ve bir noktadan sonra süreç tıkandı. Birtakım suni müdahalelerle bu tıkanıklık giderilmeye çalışıldı ama temel noktalardaki anlaşmazlıklar devam ettiği için süreci yürütmek mümkün olmadı." şeklinde konuştu.

Siyasi partilerin Kürt meselesine ilgi göstermesini ve bu konuda çağrı yapmasını son derece olumlu karşıladığının altını çizen Coşkun, diğer siyasal aktörlerin de bu hususta görüşlerini dile getirmeleri gerektiğini söyledi.

"Kürtlerin taleplerinin karşılanması gerekiyor"

Kürt meselesinin çözümü noktasında yapılması gerekenlerle ilgili olarak Coşkun, şunları ifade etti:

"Kürt meselesi hakkında doğru bir reçeteyi herkes farklı tanımlayabilir. Ancak benim görebildiğim kadarıyla bu meselenin çözümü noktasında bazı temel konu başlıkları var. Bu konu başlıklarında adımlar atılması gerekiyor. Bunlardan bir tanesi, hak ve özgürlükler meselesidir. Yani Kürtlerin çeşitli talepleri var. Başta ana dilin hem eğitimde hem de kamusal alanda kullanılması olmak üzere talepleri var. Bu taleplerin karşılanması açısından adımların atılması gerekiyor. Meselenin diğer bir boyutu ise silah meselesidir. Bu silahın ortadan kaldırılması, silah kullanımının sonlandırılması, silahsızlandırmanın gerçekleştirilmesi için gerekli mekanizmaların üretilmesi ikinci bir boyut oluşturmaktadır. Üçüncü bir boyut ise Türkiye sınırları dışında yaşayan Kürtler ile olan ilişkilerin gerçekleştirilmesidir. Irak, Suriye ve İran'da bir Kürt nüfusu var. Türkiye'nin etrafı tamamen Kürtlerle çevrilidir. Türklerle ilişkilerin en doğru bir şekilde yönlendirilmesi gerekiyor. Bu Kürdistan'daki referandumdan önce Türkiye ile Kürdistan yönetimi arasındaki ilişkiler son derece iyiydi ancak daha sonra bu ilişkilerin sekteye uğradığını görüyoruz. Bunların geliştirilmesi gerekir. Suriye'deki Kürtlerle, Suriye'deki Kürt yapılanmalarıyla yeni bir ilişkinin kurulması gerekir."

İLKHA






 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.