Modernizm insan hayatında peygamber algısını istemiyor

Modernizm insan hayatında peygamber algısını istemiyor

Milletlerin tarihi medeniyetlerin oluşturduğu tarihle gelecek neslin tarihini oluştururlar. Milletlerin iki tarihi olur; mitlerden oluşan tarih, dinin oluşturduğu ilahi tarih anlayışı.

Milletlerin tarihi medeniyetlerin oluşturduğu tarihle gelecek neslin tarihini oluştururlar. Milletlerin iki tarihi olur; mitlerden oluşan tarih, dinin oluşturduğu ilahi tarih anlayışı. Her toplumun veya milletin kaderini bu iki ana unsurdan öğrenmiş oluyoruz. Mitlerin oluşturduğu tarih bilincinin ana ekseninde ilahi dinin özü vardır. İnsanın algısı ve tabiatı mit tarihine daha sahiplenicidir.

Çünkü mitler tarihi kavmin tarihi dini olduğu için peygambersiz bir din onun tarih sahnesindeki varlığını kavmiyetçi bir ağırlık algısından dolayı mit tarihi onun atasının yani kahramanlık destanlarını oluşturmasından dolayı masalın kahramanı onun peygamber figürü manasındadır. Çünkü masalın bir gerçekçiliği yoktur. Kahramanlar kendilerinden olduğu için dünyayı iki unsur üzerine kurarlar; İyiler ve Kötüler… İyiler hep kendi masallarının kahramanıdır, kötüler ise kendi dışında kalan tüm kavimlerdir.

Dünya mitlerinin veya Rusların yeryüzü sahnesinde varoluşçu durumları masal kahramanının aşırı insanüstü özelliklerine büründürülerek kavmin kutsal masal kitabında yerini almıştır. Kavmiyetçi masal peygamberin şeriatları kavmin geleceği, atisi için tüm insanlığı ya ortadan kaldırmak ya da o yabancı insanı hayvanlar gibi ehlileştirerek zapt u rapt altına alınmasıyla köleleştirilerek dünyada tehlike kalmamış oluyor. Masalsı peygamberin insanlık tarihi için bir şeriatı olmadığı için kendi kavmi için yapmış olduğu fiil ve hareket iyilik barındırıyor. Oysaki kendi kavmi dışındaki insan topluluklarına nasıl zulüm ve işkence yaptıklarına bu masalsı peygamber siretinde rastlamayız.

İnsanlık kendi tarihinin her dönemine bir isim koymuş. Vahye dayalı dünyayı üç şekilde isimlendirmiştir. Bunu da iki ana başlık altında toplamış, hakla batıl olarak isimlendirdikten sonra alt başlık isimler bırakmış, takvaya dayalı ilahi dinin hüküm sürdüğü çağ, zulmün hüküm sürdüğü ve küfrün hüküm sürdüğü çağ… İlahi vahye dayalı peygamberler zulüm çağında ortaya çıkmışlardır. Zulmün buhranlarına son vermişlerdir.

Modernizm olarak isimlendirdiğimiz çağda küfür de zulüm de yeryüzünü kasıp kavurmaktadır. İlahi vahyin miras bıraktığı peygamber hukukunu kendi hayatından tamamen çıkarmak için savaş verilir. Ama bir türlü insanlık tarihinin hiçbir döneminde başarıya ulaşmamıştır ve ulaşmayacaktır da… Modernizm çağı tarihin en karanlık çağıdır. Bu karanlık çağın başlangıcından itibaren daha önceki asırlarda tüm insanlık için açık olan hakikatler, gitgide daha gizli ve ulaşılması zor bir hale gelmiştir. Modernizm ilahi vahye ait olan peygamberin yerine kendi ürettiği, nefsinin yansıması olan teknolojiyi koyarak insandaki otokontrol görevini üstlenen peygamberi insan hayatından çıkardığı günden beri insanlık tarihi masalsı mit dinin karanlığına yeniden dönüş yapmış oldu.

Hakikate ulaşmak isteyenler her geçen gün azaldığı gibi hakikati teknoloji peygamberinin öğretilerinde karartmaktadır. Gerçi beşeri olmayan hikmet kaybolmamışsa da gitgide aşılması güç, sosyal medya perdeleriyle perdelenerek Zulkarneyn’in demir ve bakırdan ördüğü duvarı andırmaktadır. Bu duvar tamamlandığında azgın medeniyetin nesli duvarın arkasında kaldığında sonu gelmiş olacak.

İlahi Hikmetin keşfedilmesi oldukça zorlaştırılarak bizim içimizden olan, insani değerleri taşıyan peygamberin yerini bizim doyumsuz azgın neslimizin icat ettiği sosyal medya peygamberliğinin kötülük ve azgın ahlaksızlığına, yecüc ve mecüc nesli hayatımızı istila ediyor.

Şayet Allah ve Resulüne, kitabına iman etmiş insan topluluğu hakkı batıla karıştırmazsa veya karıştırırsa bile yine bizim içimizden bir grup bu gizlenmeye çalışılan ilahi hikmeti adeta kaybolmuş şeyi bu devrin sonunda yeniden aşikâr edecek bu da yeni bir devrin başlangıcı olacak her dönemde olduğu gibi bu çağın sonunda da masalsı mit dinin peygamberliği yenilecek, mağlup olacak. İlahi vahye dayalı hukukun peygamberinin mirasçıları tarihi yeniden yazıp şekillendirecektir.

Doğu medeniyeti tarihin hangi döneminde batı miti medeniyeti işgaline uğramışsa batının dayatmacı o masalsı kahramanı iyiliğin tek temsilcisi algısı olduğu için doğu medeniyetini kendisine hizmetçi, köle yaparak yer altı ve yer üstü kaynaklarını talan etmiş ve doğu medeniyetini köreltip tahrif etmek için gayret göstermiştir. Doğu medeniyeti ile batı medeniyetini birbirinden ayıran unsur batının dini mite dayalı masal kahramanlarının tanrı niteliğinde olması… Doğunun medeniyet algısı ise ilahi vahye dayalı kendi içinden kendini en iyi anlayan peygamber, nübüvvet algısıdır. Biri sömürü, zulüm, köleliği medeniyet algısı diye insanlığa empoze eder. Diğeri takva, devlet anlayışıyla hareket eder, tüm insanlık için hak ve hürriyet algısına davet eder. Paylaşımcıdır, sömürücü değil… Birinde otokontrol masal kahramanının insafına bırakıldığı için kendi kavminin dışında acıma, merhamet etme olmadığı için otokontrol yoktur. Bir diğerinde mesaj ilahi olduğu için davet tüm insanlığın kurtuluşu içindir.

Daima muhtelif, çeşitli pek çok medeniyet mevcut olmuştur. Her biri kendine mahsus bir şekilde içinde doğduğu kavmin veya ırkın karakterine göre uygun bir istikamette gelişmiş ve şekillenmiştir. Bunların arasında sadece farklılıklar vardır. Çünkü hepsi aynı temelde ve ana prensipler üzerinde kurulmuştur. Sadece geçici şartların getirdiği şekiller, farklılıklar mevcuttur. Bunlara ananevi veya normal medeniyetler kavminin atasının medeniyeti diyoruz. Bunlar arasında hiçbir zıtlık ve muhalefet yoktur, sadece çıkarların çatışması vardır.

Oysa modern çağın hususiyetlerinden biri de doğu medeniyeti ve batı sömürge medeniyeti arasında çatlamanın, bölünmenin son reddeye gelmesidir. Batının ananevi medeniyet algısı masalsı mit inancı vardır. Doğunun medeniyet ise algısında ilahi nefha barındırır ve peygamber algısı inanç meselesidir. Aslında batı medeniyet algısında orta çağdaki gibi medeniyet algısı olsaydı doğu medeniyeti ile arasındaki zıtlıklardan fazla bahsetmezdik. Bahsettiğimiz maalesef coğrafi farklılıklar değil bu farklılık zihniyet ve ruh(mana) muhalefetini ifade eder. Orta çağda böyle bir mana ve ruh muhalefeti yoktu. Daha sonraki devirlerde batı hızla değişim ve dönüşüme uğrayarak kapitalizmi kendine manevi değerler açısından din haline getirince vahşi zulüm hukuk anlayışını doğu medeniyetini talan etmek için dikte etmeye başladı. Dünyada nizam esasları altüst oldu ama doğu medeniyetinde böyle bir değişim olmadı. Onca sömürü boyamasına, zorla boyanmasına rağmen “Bu boya Allahın boyasıdır, O’nun boyasından daha güzel boya kimindir” vahiy üzerine kurulmuş doğu medeniyeti onca zulüm ve işgallere rağmen özünde (dininde) değişim olmadı.

Batıdaki bu ruhi değişim ve zihniyet onu beşeriyetin tamamına nispetle geçmişten bugüne kadar, farklı anormal bir hale getirdi. Doğu medeniyeti ise beşeriyetin ilk devrinden beri gelen vahye dayalı din algısına sadık kaldı. Vahye dayalı dinin temsilcisi her dönem doğuda olmuştur. Batı onu kimi zaman taklide dayalı takip ettiği için bir süre sonra onun dininin içine yine kendi kavminin masallarını, mitini yerleştirerek daha vahşi sömürgeci medeniyet algısını dayatmaya çalışmıştır.

Modernizm batı için yeni bir din algısı olarak ortaya çıktığında tarihin gelişi evresinde şöyle şekillenmiştir. Modernizm anlayışı ilimleri birbirinden bağımsız müstakil olarak kabul etmektedir. Manevi ilimleri aşan şeyleri ya red etmekte veya onların bilinmez olduklarını söylemektedir. Bu tür reddetme ve inkâr daha önceleri de mevcuttu. Modern devirde sistematik teoriler halinde pozitivizm veya bilinmezcilik adını aldı. İşte bu şekilde modernizm batı medeniyet algısında sistematik teorilerin inkârıdır fakat sadece XIX. asır ve sonrasında takip edip gelen asırlarda cehaletiyle övünen insan topluluğu ortaya çıkmış, bununla övünmüşlerdir. Zaten modernizm insan kalbinin mutmain olmasındaki zikirle övünmektir. Zira agnostisizm olarak adlandırılan yani eşyanın hakikatinin ne olduğunu bilemeyiz şeklindeki sistematik inkârcılık, bilmiyoruz, cahiliz demekten başka bir şey değildir.

Aynı zamanda bu kendi bilmedikleri şeyi başka medeniyetlere de dayatarak inkârcılıktan başka bir anlam ifade etmiyordur. Bu batı medeniyetinin irfan geleneğinin tamamen nebevi irfandan soyutlanarak mit irfanına bürünmesinden dolayı yaşadığımız çağda ilahi nefhadan yoksunuz. Peygamber algısından bihaber dar neslin doğumuna sebebiyet verdiği için bugün modernizm batı algısını dinin, teknolojisi için peygamberi olmuştur. Onların mit tarih sahnesinde dillendirdiği söylemi bugün kemale ermiştir. “Tanrı dünyayı yarattı, onun idaresini beceremedi, insana bıraktı” algısı bugün zirveye ulaşmıştır.

Batı medeniyet algısı ilmi sınıflandırıp ayırdığı yetmedi, insanın sosyal alanına müdahale ederek insanı dünya ile manevi olandan ayırmak istedi. Lasizm’i kurarak dini kalplere hapsedip orayı ona mezar yaparak, kalplerdeki sezgisel itaat da sanal medyanın kontrolüne bırakılarak sosyal medyaya itaat Allah’a ve Resulüne itaatten öncelik arz eder hale getirildi. Lasizm (modernizm) batı medeniyetinin icat ettiği din oldu. Çok sonra da bu dinin peygamberi de sosyal medyayı icat ederek modernizm çağının miadını doldurmuştur.

İşte doğu medeniyetinin yeniden şahlanışı güneşin doğudan tekrar doğuşuna gebe olmasının Müslüman beyinlerde batı medeniyet algısının sömürüsünde şekillendiği için gerçek manada nübüvvet fikri ile yoğrulmuş aklın ortaya çıkması zaman alacaktır. Yine de bizim dinimiz bizim peygamberimiz içimizden gelen Hz. Muhammedin dinidir. İnsanlık ölüme olan yolculuğunda dünya ve ahiretini inşa etmede en iyi otokontrol görevini onu yaratan Rabbinin dini ve gönderdiği peygamberin hukuk anlayışı ile yeniden tarih sahnesinde yerini alacaktır.

Selam ve Dua ile

Mehmet Akif İkbal

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.