Müslümanlar İçin Camii'nin Önemi

Müslümanlar İçin Camii'nin Önemi

İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir

CAMİİ'NİN ÖNEMİ

{ اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِى بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ }

"İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir" (Âl-i İmran, 3/96).

Ebû Zerr (r.a)'den rivayete göre, şöyle demiştir: Resulullah (s.a.s)'a, yeryüzünde ilk defa hangi mescidin tesis edildiğini sordum. Cevap olarak; "mescid-i Haram" buyurdu. . Bundan sonra hangisi inşa olundu, dedim Mescid-i Aksâ" buyurdu.

Kâbe-i Muazzama'nın ilk olarak Hz. Âdem tarafından inşa edildiği, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (a.s) tarafından aynı temeller üzerine yeniden bina edildiği nakledilmiştir

İslâm'ın çıkışı sırasında Kâbe putlarla doldurulmuş bir halde, Kureyş müşriklerinin ziyaret yeri idi. Hz. Peygamber Mekke'de iken müslümanlar önceleri kendilerini gizlemişler, Erkam b. Ebî'l-Erkam'ın evinde toplantılarını gizlice sürdürmüşlerdi. Hz. Ömer'in İslâm'a girişi ile kendilerini açığa vurdular ve ilk olarak topluca Kâbe'ye kadar giderek burada müşriklere karşı bir gösteri yaptılar. Hz. Peygamber Mekke'de iken namazlarım Beytullah'ın yanıbaşında, Yemen köşesi ile Hacer-i Esved arasında kılmaktaydı. O, peygamberlikten önce de, Kâbe'ye saygı göstermekte, onu kutsal tanımakta, fırsat olunca ziyaret edip, Hacer-i Esved'i öpmekteydi.

Mekke'de ilk müslüman cemaatin, özel bir ibadet yeri yoktu. Hz. Peygamber (s.a.s), erkeklerden ilk müslüman olan Hz. Ali (r.a) ve diğer arkadaşları ile Mekke'nin dar sokaklarında, gizlice namaz kılmıştı. Hz. Peygamber genellikle namazlarını, Kâbe civarında veya kendi evinde tek başına kılardı. Bununla birlikte Müslümanlar, cemaat halinde namaz kılabilmek için bir evde toplandıkları da olurdu. Bu ev, çoğu zaman ashabdan Erkam'ın evi idi. Hz. Ömer (r.a), İslâmiyet'i kabul ettikten sonra, müminlerin rahatsız edilmeden Kabe'nin yanında namaz kılmalarını temin etmişti.

İkinci mescid de yine Hicret'ten evvel, Hz. Ebu Bekir'in kendi evinde inşa ettirdiği mesciddir.

Netice olarak şunu demek istiyorum ki, başlangıçta davet için sadece Allah'ın evi Kabe vardı. Mekke'li müşrikler olsun, Müslümanlar olsun, ibadetlerini burada yapıyorlardı. Fakat daha sonra; içtimai işkenceler neticesinde, Müslümanlar başka çözümler aradılar ve namaz kılmak için evlerinde mescidiler inşa etmeye başladılar

Hz. Peygamber'in bir gün mescide girdiğinde cemaatin bir kısmını dua ve zikirle, diğer bir kısmını ilimle meşgul halde görüp. “Ben muallim olarak gönderildim” diyerek ilimle meşgul olanların yanına oturması Asr-ı saadette mescidin eğitim ve öğretim alanındaki fonksiyonunu göstermeye yeterlidir. Hatîb el-Bağdadî, ilim meclisinin zikir meclisine üstünlüğü hakkında bir konu açarak buna dair rivayetleri sıralar. Mescidin bu fonksiyonunun İslam'dan önceye giden bir geçmişi vardır. İmran'ın karısının, doğacak çocuğunu mescidde yetiştirilmek üzere adaması (Al-ı İmran 3 35-37) Mescid-i Aksa'nın buna uygun bir planı olduğunu gösterir.

İslam'da ilk eğitim ve öğretim faaliyetleri Mekke döneminde Darülerkam'da başlamış, Medine'de Mescid-i Nebevinin inşasından sonra buna hız verilmiştir. Mesciddeki öğretim faaliyetleri "meclis” kelimesiyle ifade edilir. Hz. Peygamberin Mescid-i Nebevideki derslerine "meclisü'l-ilm" denilmiştir

Mezhep imamları camide yetişmişler ve buralarda ders okutmuşlardır. İmam Şafiî küçük yaşlarda mescitlerdeki ders halkalarına katılmış, daha sonra buralarda ders vermiştir. Ebü Hanîfe kendi mescidinde ders okutur, talebelerinin mescidde yüksek sesle müzakere yapmalarına müsaade ederdi. İmam Malik Mescid-i Nebevide, Hasan-ı Basri Basra Camii'nde öğretimle meşgul olmuşlardır. Tefsir, hadis, tarih, mantık, matematik. cebir, tıp alanlarında oldukça bilgi sahibi olan Taberî gününün bir kısmını eser yazmaya, bir kısmını mescidde ders vermeye ayırırdı.

Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, mescitleri yapacak olanlarda dört ana vasfın arandığı görülmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللهِ مَنْ اَمَنَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلاَخِرِ وَاَقَامَ الصَّلَوةَ وَاَتَى الزَّكَوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلاَّ اللهَ فَعَسَى اُولَئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ

"Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur" (et-Tevbe9/18).

Mezkûr ayette geçen îmarın hem maddî hem de bilhassa manevî cihete şamil olduğunu gösteren müteaddit hadis-i şerifler bulunmaktadır ki bazılarının mealleri şöyledir:

قَالَ رَسُولُ اللّهِ

ﺼﻠﻌﻡ: مَنْ بَنَى مَسْجِداً يَبْتَغِى بهِ وَجْهَ اللّهِ بَنَى اللّهُ تَعالى لَهُ بَيْتاً في الْجَنَّةِ؛ وَفي رواية أخرى: بَنَى اللّهُ لَهُ مِثْلَهُ في الْجنَّة


"Her kim sırf Allah rızası için bir mescid yaparsa, Allah da onun için cennette bir ev yapar.

«

صَلاةُ الجَمَاعَةِ أَفضَلُ مِنْ صَلاةِ الفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرِينَ درَجَةً » متفقٌ عليه .


İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.”

«

الصَّلواتُ الخَمْسُ، والجُمُعةُ إِلى الجُمُعَةِ ، كفَّارةٌ لما بَيْنهُنَّ ، ما لم تُغش الكبَائِرُ » رواه مسلم .


Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir.”

«

مَنْ غَدا إِلى المسْجِدِ أَوْ رَاحَ ، أَعَدَّ اللَّه لهُ في الجَنَّةِ نُزُلاً كُلَّمَا غَدَا أَوْ رَاحَ » متفق عليه .


Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah Taâlâ o kimseye cennetteki ikramını hazırlar.”
«
مَنْ تَطَهَّرَ في بَيْتِهِ ، ثُمَّ مَضى إِلى بيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللَّهِ ، لِيَقْضِيَ فَرِيضَةً مِنْ فَرائِضِ اللَّهِ كانَتْ خُطُواتُهُ إِحْدَاها تَحُطُّ خَطِيئَةً ، والأُخْرى تَرْفَعُ دَرَجَةً » رواه مسلم .

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse evinde güzelce temizlenir, sonra Allah’ın farzlarından bir farzı yerine getirmek için Allah’ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir.”
«
إِذا رَأَيْتُمُ الرَّجُلَ يَعْتَادُ المَسَاجِد فاشْهدُوا لَهُ بِالإِيمَانِ » قال اللَّه عزَّ وجلَّ : { إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَن بِاللَّهِ والْيَومِ الآخِرِ } الآية . رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mescidlere devam etmeyi alışkanlık haline getiren bir adamı gördüğünüz zaman, onun gerçek mü’min olduğuna şahitlik ediniz”. Allah Taâlâ şöyle buyurur: “Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar onarırlar. İşte onlar, doğru yolu bulanlardan olabilirler” [Tevbe sûresi (9), 18].

Muhterem Mü’minler

Camiler; ibadet etme, Allah’ı anma, eğitim-öğretim, birlik ve dirlik, huzur ve sükun mekanlarıdır. Bu itibarla dinimiz; camilere büyük önem vermiştir. Yüce Rabbimiz, Kur’an-Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin”[1]. “Ey Ademoğulları! Her mescide gittiğinizde güzel elbiselerinizi giyinin. ”[2].

Ayet-i kerimelerden de anlaşılacağı üzere, İslam’da camilerin önemli bir yeri vardır. Allah’ın evi kabul edilen camiler, İslâm’ın alâmeti sayılmıştır. Camiler, bulunduğu yerin halkının Müslüman olduğunu gösterir. Sevgili Peygamberimiz, yeryüzünde Allah’a en sevimli yerlerin camiler olduğunu bildirmiştir[3]. Öyle ise camilere gelişigüzel değil, en güzel elbiseler giyilerek girilmelidir. Camileri kirletecek, havasını bozacak ve cemaati rahatsız edecek davranışlardan sakınılmalıdır.

Yüce Allah, caminin önemini Kuran’da şöyle bildiriyor: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazlarını dosdoğru kılan, zekatlarını veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte, doğru yola erenlerden olmaları umulanlar bunlardır.”[4] Sevgili Peygamberimiz (a.s.) ise: “Kim Allah rızası için bir mescit yaptırırsa, Allah da bunun karşılığında ona cennette bir köşk ihsan eder”[5] buyurmuştur.

Cami ve mescitler, aynı zamanda insanlara helal ve haramın, güzel ahlakın, doğruluk ve dürüstlüğün öğretildiği, sevgi saygı ve kardeşlik ruhunun işlendiği mukaddes mekanlardır. Şehitlik ve gazilik mertebesinin yüceliği, i, iffet ve namusu korumanın onuru gibi birçok dini ve milli şuurun insanlarımıza verildiği ilim ve irfan yuvalarıdır.

Camiler, bulundukları yörenin sosyal hizmet ve ilişkilerinde, devamlı ışıldayan ve çevresini aydınlatan birer kandil gibidirler. Camiler, insanların birbirini sevmelerine de vesile olur. Camilerin ortak kalbimiz olduğunu, oralarda hayat varsa, bizlerde de hayat olacağını bilelim. Bu sebeple camilerle aramızdaki bağları sıcak tutalım. Çocuklarımızı da camilere alıştıralım. Onların temiz kalplerine, din, iman, sevgisini yerleştirelim. Müminlerden uzak kalan camiler, matem havasına bürünürler. Onları mahzun bırakmayalım.

Konuşmamı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu Hadis-i şerifiyle bitirmek istiyorum: “Bir kişi, Allah’ın farzlarından birini eda etmek üzere evinde güzelce temizlenir ve camiye giderse, onun attığı adımlardan biri günahlarının silinmesine, diğeri de onun derecesinin yükselmesine vesile olur”[6]. “Yüce Allah, sabah ve akşam camiye giden kimsenin, her gidiş ve gelişine cennette bir yer hazırlar”[7].

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.