Mustazaf Şehid Feremez

Mustazaf Şehid Feremez

Halim selim bir kişiliği olmasına rağmen, zulme karşı tavizsizdi. Haksız olan onun en yakını, haklı olan düşmanı da olsa hep haklının safında yer alırdı. Bu özelliklerinden dolayı daha sonra dava arkadaşları arasında Ebu Zer lakabıyla ün salacaktı.

Şırnak’ın İdil İlçesi, Hespıst (Yarbaşı) köyünde 04.06.1976‘da dünyaya gelen Feremez, PKK’nin baskısından dolayı hicretinden şehadetine kadar geçirdiği 2 yıl hariç, ömrü bu köyde geçti. On çocuklu bir ailede yaşayan Feremez, ilkokul yıllarını çobanlıkla geçirdi. Bu yüzden köydeki ilkokula dahi düzenli devam edemiyordu.

Şehid fıtratlı kardeşimiz küçüklüğünden beri bir şehid gibi yaşadı. O zor şartlarda namazı aksatmadı, on yıl kadar yaptığı Peygamber mesleğinde hayvanlarının bir başkasının tarlasına veya ekinine zarar vermesine izin vermedi. Bu nedenle köyde sevilip sayılan bir gençti. Halim selim bir kişiliği olmasına rağmen, zulme karşı tavizsizdi. Haksız olan onun en yakını, haklı olan düşmanı da olsa hep haklının safında yer alırdı. Bu özelliklerinden dolayı daha sonra dava arkadaşları arasında Ebu Zer lakabıyla ün salacaktı.

1990’lı yıllarda köylerindeki Cehennem Deresi’nde PKK militanları ile tanıştı. Marksist/Leninist olan bu militanlar, dindar olarak teşhis koydukları Feremez’i kandırmak için İslami söylemler kullanmaya çalıştılar. Hatta Suriyeli militanlara “Hoca” süsü vererek kendisini dağa götürmeye ikna ederler. Ancak birlikte gidecekleri militan grubu randevu yerine gelmeyince dağa gitme olayı ertelenir.

Durumu fark eden babası, derhal Nusaybin’de liseyi okuyan abisini çağırır. Abi her hafta sonu gelip kardeşi ve onunla birlikte PKK saflarına katılma kararı veren gençlere İslami davayı anlatır. Feremez’in ilk okuduğu kitap “Nur Dağındaki Çocuk” isimli romandır. Kitaptaki kahraman, Afganistan dağlarında mücadele eder; Müslümandır ve ibadetlerini aksatmaz. Artık Feremez kararını vermiştir. İslami davanın saflarına katılır. Kıt imkânlarla öğrendiği okumayı bu şekilde İslami kitaplarla geliştirir.

“Madem bizim davamız Kur‘an davasıdır, ilk önce Kur’an’ı öğrenmemiz lazım” der ve hemen bir Elifba alır. Bir sene içinde kimseden doğru dürüst ders almadan, kendi çabasıyla Kur‘an‘ı hatim eder. Abisinin de katkılarıyla köydeki çobanlarda bir gelişme olur. Artık kitap okuyan, ibadetlerini aksatmayan bir çoban grubu vardır köyde. Fakat bu durumdan rahatsızlık duyan PKK milis ve militanları, köyde kitap okunmasını yasaklarlar.

Henüz İslami bir şuur seviyesine ulaşmayan köyün çobanları ve diğer gençler PKK’nin tehditleri karşısında korkup, ellerindeki kitapları Feremez’e iade ederler. Ama Feremez baskılara boyun eğmez ve kitap okumaya devam eder. Köydeki milisler bir gün Feremez’in üstünü ararlar. Kemerine sıkıştırıp, sakladığı bir kitabı ele geçirirler. Seyyid Kutub’un “İstikbal İslam‘ındır” adlı kitabı ele geçiren PKK’liler, Feremez’i uçurumdan aşağı atmak isterler. Böylece kayadan aşağıya düştü süsü vererek, ondan kurtulmaya çalışacaklardı ama diğer çobanlar durumu fark ettiklerinden, Feremez’i “Bir daha böyle kitaplar okumayacaksın” diye tehdit edip bırakırlar.

PKK ZULMÜ HAD SAFHADA

Köyde bulunan üç gence baskılar artmaya devam eder. Aslında bölge iyice karışmıştır. Şehid haberleri duyulmaya başlanır.

Üç genç sohbetlerini köy camisinin bir hücresinde ve elektrikleri kapatarak yapmaya çalışırlar. Köy imamı onlar için gözyaşı döker ve “Sizlerin bu hali bana Ashab-ı Kehf’i hatırlatıyor” der. İmanlarını gizlemekten başka bir çıkar yol yoktur. Belki Allah bize bir kapı açar da kurtuluruz diye beklemeye başlarlar.

Ama PKK köylüye iyice baskı yapma kararı vermiştir. Bunun için geleneksel olarak Müslüman olan ama İslami dava ile organik bağı olmayan iki kişiyi kaçırıp köye getirirler. Mardin’in Rışmıl ilçesinden olup, İdil’de kapkacak satan Süleyman ile köylerde zeytin satıcılığı yapan, ismi bilinmeyen, sadece Sofiyê Zeytuna olarak tanınan kişiyi köye getirdikten sonra boyunlarına bir halat geçirip, 15 günlük işkenceden sonra her ikisinin başlarını kesmek, vücutlarını da Dicle nehrine atmak suretiyle şehid ederler. Böylece köylüyü sindiren PKK, üç gencin etrafındaki çemberi iyice daraltır.

Artık köyden ayrılma vakti gelmiştir. Hicret ederek bu durumdan kurtulabilirlerdi. Feremez, abisi ve köyden bir başka genç hicret ederler. Böylece İslami davanın kontrolündeki köylerde yaşam mücadelesi başlar. Hicretleri köyde büyük yankı uyandırır. Ailelerine büyük baskı uygulanır. Kaçırılıp dağlarda uzun süre bekletilirler.



 MAZLUMCA ŞEHİD OLDU

Artık Feremez’in hayalleri gerçek olmuştu. Hep rüyalarında gördüğü Müslüman kardeşlerine kavuşmuştu. Şehid Feremez, Ashab-ı Suffa gibi kendini tamamen İslam davasına adamıştı. O bir İslam mücahidiydi. Dünyaya ayıracak bir dakika bile zamanı yoktu. Bir süre Zınarex (Bozburun) Köyünde kaldı. Beş-altı ay sonra Fil (Bereketli) köyüne arkadaşları ile birlikte gitti. Bu durum PKK açısından tahammül edilemez bir olaydı. Onun için Fil köyüne büyük bir kalabalık ile saldırdılar. Hüseyin’ê Filî diye ün yapan kardeşimiz burada şehid düştü. Feremez ise yaralanmıştı. 1995 yılında köy muhtarının kızı ile evlenen Feremez’in evinde hemen hemen hiç eşya yoktu. Muhtar O‘nu öz oğlu kadar seviyordu. Arkadaşları kıt imkânlarıyla ona bazı ev eşyaları aldılar.

Evliliğinin üzerinden iki buçuk veya üç ay geçmişti, 7 Nisan 1995 tarihinde, Fil köyünde ambargo altında bulunan arkadaşlarına, İlçe merkezinden traktörle erzak almaya arkadaşları ile birlikte gider. Bunu fark eden PKK milis/militanları yollarına on kiloluk bir mayın döşerler. Geri dönüşte bu mayın büyük bir gürültüyle patlar. Abisi Fehmi mayının patlamasından sonraki gelişmeleri şöyle anlatır: “O gün ben de Fil köyündeydim. Patlama sesini duyduğumda ayaklarımın bağı çözüldü. Traktördekilerin şehid olduğunu anladım. Bütün köylüler olay yerine koştu ama ben zar zor yürüyordum. En sonunda ben de oraya vardım. Dehşet bir manzaraydı. Feremez ve Molla Mahmud’un vücutları paramparça olmuştu.

Sadece yüzlerine bir şey olmamış, göğe bakıp gülümsüyorlardı. İkisi de taze damattı. Molla Mahmud da, Feremez gibi üç ay önce evlenmişti. Düğünleri ve şehadetleri birlikte oldu. Şoför olan diğer arkadaşın burnu bile kanamamıştı. Çünkü mayın römorkun altında patlamıştı. İki şehid de römorkun içindeydiler. Bu iki şehidi Tepe Köyü (Xirabêrapin) Şehidliği’nde defnettik. Ama Feremez‘in bir ayağı yoktu. Bunun üzerine ayağını aradılar. Olay yerinden iki yüz metre uzakta buldular. Kopmuş ayağı Fil Köyüne götürüp, Şehid Hüseyin‘in yanına gömdüler. Yani Şehid Feremez’in vücudu Tepeköy’de, bir ayağı Fil köyünde defnedilmiş oldu”

Not: Bu yazı Şehid Feremez’in abisi Fehmi tarafından kaleme alınmış ve tarafımdan düzenlenmiştir.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler