Musul: 'Strateji Savaşları'

Musul operasyonunun başladığı Ekim ayının ortalarında bu mesele üzerine olası Amerikan stratejilerini kaleme alan eski Ankara ve Bağdat Büyükelçisi James Jeffrey, birbirleriyle doğrudan bağlantılı dört temel stratejiye dikkat çekiyordu:

1)- Amerikan'ın askerî inandırıcılığını yeniden tesis etmek,

2)- IŞİD'i tamamen yok etmek,

3)- İran'ı caydırmak,

4)- Irak'ı kurtarmak!

1- İlk stratejiye değinen Jeffrey, bölgede Amerikan inandırıcılığının kaybolduğu gerçeğinden hareketle ABD'nin itibarının yeniden tesis edilmesi zaruretine değinerek “Musul'da Amerikan öncülüğünde bir zafer, ilk stratejik mücadelenin kazanılmasını sağlayacaktır” belirlemesinde bulunuyor.

2- “İkinci stratejik mücadele, IŞİD'e karşı verilen mücadeledir. Aslına bakarsanız en büyük bölgesel mücadele IŞİD değil, Rusya'nın kendisine kuvvet kattığı İran'dır” diyen Jeffrey, bir anlamda IŞİD sonrası yaşanacak yeni mücadele formatına da dikkat çekiyor. Bunun için de ilk basamak olarak IŞİD'i işaret ederek şu saptamada bulunuyor:

“Ancak IŞİD en acil, uluslararası açıdan en popüler ve Amerikan topraklarına yönelik en yakın tehdittir. Bu ayrıca ABD ve müttefiklerinin hızlıca kazanacağı bir mücadeledir. Musul zaferi IŞİD'in sonunu getirmeyecek, ama onu sınırlayacak ve Suriye'deki başkenti Rakka'daki nihai savaşın zeminini hazırlayacaktır.”

3- Üçüncü aşamadaki stratejinin en önemli strateji olduğuna dikkat çeken Jeffrey, bu stratejiyi de şu şekilde açıklıyor:

“Obama yönetimi üçüncü ve en önemli stratejik mücadeleye girişmedi: Rusya'yla ittifak kuran İran'ı Ortadoğu'nun her yerinde çevreleme. Müstakbel Amerikan başkanı İran'ı çevreleme meselesiyle uğraşmak zorunda kalacak; ancak bunu yapabilmesi elindeki IŞİD işini bitirmesine bağlı.”

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, ama burada yaşanan paradoks oldukça dikkat çekici. “IŞİD'le mücadelede” Amerika ve İran şu anda aynı önceliğe sahip ve bu durum iki aktör için “İşbirliği” kavramıyla izah ediliyor. Oysa bu “işbirliği”, Jeffrey'e göre İran'ı çevrelemenin ilk ve en önemli adımı!..  

4- Dördüncü stratejik mücadeleyi “Irak'a adayan” Jeffrey, “Musul savaşı ve akabindeki gelişmeler ülkenin bir arada kalıp kalmayacağını belirler” diyerek şöyle devam ediyor:

Bu aynı zamanda IŞİD sonrası ABD'nin Irak'taki rolünü de belirleyecek. Petrol zenginliği ve demokratik anayasasıyla Irak, aslında bir tarafta İran ve Rusya, diğer tarafta bölgenin Sünni Arap devletleri, Türkiye ve israil arasındaki bölgesel mücadelenin kilidi konumundadır.”

Kâğıt üzerindeki stratejik belirlemelerin aynı zamanda birer temenni olduğunu unutmamak gerekir. Ancak şu gerçek de var; Bölge içi aktörlerin birbirleriyle mücadelelerinin ön plana çıktığı bu dönemde her aktör, “lokal stratejiler” üzerinden birbirini en sert şekilde suçlamaktan geri durmuyor. Bu çekişme içerisinde neredeyse hiç kimse ABD'nin uyguladığı “Genel stratejiden” bahsetmiyor.

Irak, Suriye, Yemen, Libya gibi yerlerin hali ortada.

15 Temmuz'da Türkiye'ye çektikleri dev operasyon hepinizin malumu.

IŞİD sonrası yeni hedef İran!

Şurası bir gerçektir ki, bölgesel fay hatlarının tümü tetiklenmiş bulunuyor. Bitirilmesi arzulanan her bir trajik aşama, yeni trajediler dolu başka bir aşamanın kapısını aralıyor. Her bir aşama ise alışılagelen “dost-düşman”, “ittifak-ihtilaf” zeminini alt üst ediyor. Ve bu durum bumerang gibi her seferinde başka bir ülkenin/halkın başını yiyor.

Bölge içi aktörler, lokal sorunlarını bir kenara bırakmadıkça, küresel ölçekte çerçevesi çizilip bölgeye dayatılan kanlı stratejilere karşı ortak bir pozisyon belirlemedikçe her seferinde birisini eleyip denklem dışına iten trajedilerin hedefi olmaktan kurtulmaları imkânsız olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.