Peki ya O'ndan sonra

Tamam, anladık ilk defa halk seçti. Böyle hizmetleri var, şöyle etkili, ama devletlerde devamlılık esas olduğuna göre O, görevini bitirdikten sonra kim gelecek?

Bu soru, şu anda hayati önem arz ediyor. Çünkü işin aslına bakıldığında, mesela Paralel dedikleri yapı ile mücadele eden tek kişi O.

‘Çözüm sürecine gelin tekrar geri dönelim' diyenlere karşı, ‘sonuca ulaşmadan kesinlikle olmaz' deyip geri adım atmayan yalnız O.

Eğitimden sağlığa, ulaştırmadan enerjiye, ülkede hali hazırdaki tüm projelerin takipçisi bakanlardan öte bizzat O.

Kamuda başörtüsü gibi yasalarla değil, geçici bir takım kararlarla sağlanan özgürlüklerin adeta bekçisi O.

İçerde ve dışardaki tüm diplomatik görüşmelere ve toplantılara neredeyse yegâne muhatap olarak katılan ve devletin temsilcisi sıfatıyla anlaşmalar yapan yine O.

Kaymakamından muhtarına yereldeki tüm atanmışları ve seçilmişleri periyodik olarak ağırlayarak en üstten en alta doğrudan temas sağlayan O.

Daha önceleri ikide bir açıklama yaparak ‘ben de varım' diyen askeri erkânın da sadece kendi görevinde kalmasını temin eden O.

Eskiden, beşinci güç diye methiyeler düzülen medyanın da rahatsız edici uçlarını törpüleyen O.

Listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Adına, fiili başkanlık ya da başka bir şey denilsin; yapılan yanlış mıdır? Hayır. Zira bu coğrafyanın tarihi, zaten böyle bir yönetim anlayışına alışkındır. Modern dedikleri dünyada da bunun birçok örneği vardır. Ancak bu ülke üzerinde oyun kurucu rolleri devam eden batılı güçlerin, bu durumu kabullenmelerinin sebebi üzerinde biraz düşünmekte fayda var.

Şimdi diyeceksiniz ki, zaman zaman yapılan açıklamalar, ülkenin doğusunda ve güneyinde yaşananlar, Rusya ile devam eden gerginlik, patlatılan bombalar filan, batılıların rahatsız olduğunun alametleri değil mi? Evet belki öyledir ama dikkat edilirse özellikle ABD, tepkisini bir sınırda tutuyor, AB ise, bırakın aktif bir kınamayı vizesiz dolaşım gibi lütufta bile bulunuyor. Bu durumu, ülkenin siyasi ve ekonomik gelişmişliği ile izah etmek hamaset ve hamakattir.

Batı'nın böylesi bir tek adam yönetimine üstelik İslamcılığına rağmen sessiz kalmasının nedeni, geleceği hesap ettikleri içindir. Şu anda temkinli ve tahammüllü olmalarının da sebebi budur. Tüm devlet mekânizmasının bir kişinin elinde, kontrolünde, takibinde ve yetkisinde toplanması, batılı güçler için yeni bir fırsat doğuracaktır. Seçimleri manipüle etme başarıları da ortada iken, bir sonraki dönemde kendi istedikleri gibi bir başkan seçtirdiklerinde artık neler yaptıracaklarını kestirmek zor değildir... Böyle olmadığını iddia edenlere 7 Haziran seçim sonuçlarını hatırlatmak bile yeterlidir.

‘O'ndan sonra kaos çıkacak' diyenleri haklı çıkartacak bir yönetim anlayışı yerine mesela Meclis Başkanı Kahraman'ın dikkat çektiği gibi, ülkenin anayasal dinamiklerinin gözden geçirilmesi, gelecekteki muhtemel sosyal felâketleri önlemenin tek yoludur.

Bu konuda biraz uzak ve yakın iki örnek var. Birincisi, Sultan İkinci Abdülhamit ki, otuz üç yıl gibi uzun bir riyaset döneminde devasa işler başarmış ve böylece Osmanlının yıkılışını uzun bir süre geciktirmiştir, lakin sonrası malumdur. İkincisi de merhum Özal'dır. Ülkede ciddi kalkınma ve dönüşümler sağlamış fakat O'nu överken yere göğe sığdıramayanlar, kendisine, sonrası için bir serap göstermişlerdir.

Gelinen noktada, hükümetteki parti içinden ve dışından yeni bir oluşumun çıkacağı kesindir ve gelecek seçim, bu açıdan ilginç bir çekişmeye sahne olacaktır. Ve başkanlık sistemine geçilmeden de yeni başbakanın, vazifesi de, devletin sözcülüğünden öteye geçmeyecektir.

Elhasıl o soru, sorulmaya devam edecektir: Peki ya O'ndan sonra…?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.