Şehitlerin emaneti

Şubat ayı, içinde barındırdığı şehadet hadiselerinden dolayı şehadet ayı olarak isimlendirilir. Pek çok yerde farklı STK ve İslami çevreler, bu ay içinde şehit olmuş Müslümanlarla ilgili ve şehadet konulu programlar düzenliyorlar. Şehadeti ve şehitleri gündeme taşıyıp yad ediyorlar.

 

 Bu vesile ile İnsani Hürriyetler ve İnanç Platformu Adana’da “Şehitler Gecesi” düzenledi. Belediye Kültür Merkezinde gerçekleştirilen program, yoğun katılımı ve programın canlılığı ile dolu dolu geçti. Programa büyük ilgi gösteren gençlerin coşkusunu ve şehadet aşkını görünce, bir gerçeği müşahede ettim.

Bazen geçmişe özlem sadedinde duygular dile getirilirken, ardından da bugün bunların olmayışı ile alakalı eleştiri ve şikayetler de sıralanır. Bunu yaparken belki şunu gözden kaçırmamak gerekir; her dönemin ve merhalenin kendisine has yaşananları ve duyguları vardır. Çatışma ortamının yaşananları ve duyguları ile çalışma ortamının yaşananları ve duyguları farklıdır tabii olarak. Doğal ortamında ve merhalesinde yaşanan duygular ve hallere takılıp kalmaktan ziyade, içinde bulunulan merhale ve ortamın gereğini yapmak ve yarınlara hazırlanmaya yoğunlaşmak gerekir.

Programa katılan gençleri gözlemlerken şunu fark ettim: bugün İslam için can verme ortamı yaşansa, elhamdulillah sırasını bekleyen nice müminler vardır. Şehadete arzulu nice gençler vardır. Şehadet, Allah yolundaki bir mücadelenin, bir cihadın neticesidir. Mücadele ve cihat ise, her dönemin gereği olan çalışmalar içinde olmak ve bu çalışmalar ile Allah’ın dinini yüceltmektir. Bunu tebliğ ve davet ile yapmak, emr-i bil-maruf nehy-i anil-münker ile yapmak, eğitim ve infak ile yapmak ve gerekirse son merhalede can verip, şehadet ile yapmaktır. Bugün, şehadet öncesinde yapılması gereken çalışmaların, mücadele ve cihadın hakkını vermek gerekir.

Şu andaki asıl sorumluluğumuz budur. Bu, aynı zamanda büyük bir emanet ve vebaldir. Zira İslam davasını bizlere, Habil’le başlayıp, milyonlardan oluşan şehitler kervanı taşımıştır. Bu kervanın içinde peygamberler de vardır. İslam’ı bize ulaştırmak için Habil’in öncülük ettiği Hizbullahi yolda, uzun tarih boyunca dünya üzerinde nice canlar ve kanlar verildi. Şehitler, canları ve kanları ile İslam davasını günümüze taşıdılar ve bize emanet bıraktılar. Bizlere düşen, şehitlerden geriye kalan bu emanetin hakkını vermek, İslam’ı yaşamak ve yaymak; gerekirse bedel ödeyerek, can vererek İslam’a sahip çıkmaktır. Aksi durumda, şehitlerin kanları bizden şikayetçi olacaktır. Hz. Yahya ve Hz. Hüseyin’in kesik başları, Hz. Zekeriya’nın bölünmüş bedeni, Hz. Hamza’nın müsle organları, Şeyh Said, İskilipli Atıf Hoca, Seyyid Kutub ve Ömer Muhtar’ın darağaçlarındaki bedenleri bizlerden şikayetçi olacaktır. Bırakın uzak tarihin şehitlerini, anne-babaları, çocukları içimizde olup, aynı saflarda mücadele ettiğimiz şehitlerin bile şikayeti yeter bir vebal olacaktır.

Allah bizden şehit olmamızı değil, İslam’ı yaşayıp, onun mücadelesini vermemizi istiyor. Bunu yaptıktan sonra yatağında ölse de kişi, şehitlerden ve şehadetten geri kalmamıştır inşallah. Yirmi beş yıl Ruslar’a karşı cihat eden, on yıl Rusya’da esir kalan Şeyh Şamil’in Medine’de vefat etmesi veya ömrü cihat meydanlarında geçen, vücudunda kılıç yarasının bulunmadığı yer olmayan Halit b. Velid’in yatağında vefat etmesi, bu hakikatin bir cilvesi olsa gerek.

Şehitlerden bize emanet kalan, sadece davaları değildir. Geride kalan aile efratları ve hatıraları da şehitlerin bizlere büyük emanetleridir. Bunlara sahip çıkmakla da sorumluyuz.    

Program ve etkinlikler çerçevesinde gittiğimiz yerlerde hem gazetemizin okuyucuları ile bir araya gelmeye çalıştık hem de yakın tarihte İslam için can vermiş kutlu şehitler ile zindanda olan mazlum Müslüman kardeşlerin ailelerini ziyaret etmeye çalıştık. Son ziyaretimizde, işkence altında şehit olan Abdusselam’ın Urfa’daki ihtiyar anne babasını ziyaret ettik. Abdusselam’ın arkadaşları deyince çok duygulandılar. Özellikle anne yüreği halen isminin anılmasına dayanamıyor, gözleri boşalıyor. Yaşadığı duygu yoğunluğu içinde anlattığı bir koç hadisesi vardı, onu sizinle paylaşmak istiyorum: Abdusselam annesine; “Anne ben şehit olursam ne yaparsın” diye sorar. Annesi de kapının önündeki koçu göstererek “bunu kurban ederim” der. Abdusselam gözaltına alınınca takdir-i ilahi koç da rahatsızlanır ve Abdusselam’ın şehit olduğu saatlerde, koç da can çekişir ve son anda bıçağı yetiştirirler. Hikmet-i ilahi iki kurbanı aynı anda almak istemiş ve öyle de olmuş.

Rabbim şehitlerin emanetlerine sahip çıkıp yollarından gidenlerden kılsın.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.