Sen Kendini Sena Ettiğin Gibisin

Sen Kendini Sena Ettiğin Gibisin

Elhamd’ın başındaki ‘Lam’ harfi veya elif ve lam harfleri beraberce Arapça gramere göre tarif (belirteç) edatıdır.

Allah’ın izniyle Fatiha Suresiyle ilgili tafsilatlı bilgi vermeye devam edeceğiz.

Elhamd’ın başındaki ‘Lam’ harfi veya elif ve lam harfleri beraberce Arapça gramere göre tarif (belirteç) edatıdır. Burada cins veya istiğrak manasını ifade etmektedir. Eğer ‘cins’ için ise ayetin manası “Hamd’in mahiyeti ve hakikati Allah(cc)’a aittir” şeklinde olur. Yani bir şey hamd sayılıyorsa o, mutlak ve istisnasız olarak Allah(cc)’adır. Çünkü Allah(cc), istisnasız her şeyin yaratıcısıdır. O halde bazıları cahillikten, başkalarına veya zahire göre esbaba yönelseler de hakikatte onlara ait değil, her şeyin ve bütün esbabın yaratıcısı olan Allah’u Teala’ya aittir.

Eğer tarif edatı istiğrak içinse o zaman ayetin manası: “Hamdin bütün fertleri istisnasız olarak Allah u Teala’ya aittir” şeklinde olur. Çünkü mahiyetin yaratıcısı efradın da yaratıcısıdır.

Hamd, “Hamide-Yehmedu” fiil kalıbının mastarı(kökü)dır. Geniş bir manası olmakla beraber yerme manasındaki “zemm”in karşıtı olup övgü-övmek manasına gelmektedir.

Lügavi hamd ve örfi hamd olmak üzere iki kısım hamd vardır:

Lügavi Hamd: Güzel vasıflara sahip olan kimseyi saygı amacıyla güzel vasıflarla zikretmektir. Örneğin kendisinden başka güzel vasıflarını tamamıyla bilmeyen hiç kimsenin güç yetiremediği Allah u Teala’yı kendini vasfettiği güzel vasıflarla vasfetmek lügavi hamd’tir.

Örfi Hamd ise: Nimet (iyilik) edeni, nimet ettiği için, saygı niyetiyle saygı ifade eden davranışlarla karşılamaktır. Bu kalple olabilir, dille olabilir veya diğer azalarla olabilir.

Örneğin, içinde olduğumuz nimetleri Allah u Teala’dan bilmek kalbin hamdı, bu nimetlerin Allah(cc)’tan geldiğini dile getirmek dilin Hamdi ve bunun için ona ibadet etmek veya bize verdiği her şeyi ibadet amacıyla buyurduğu şekilde istimal etmek de O’na karşı fiili hamdimiz oluyor.

Hamd, bu iki manasıyla hem şükrü, hem medhi ve hem de senayı kapsamaktadır. Çünkü ‘Lügavi Şükür’, ‘Örfi Hamd’tir. ‘Örfi Şükür’ ise ‘Lügavi Hamd’tir. Fakat ‘hamd’ her iki manasıyla da çok kullanılmaktadır. Şükür ise, en fazla lügavi manasıyla kullanılmaktadır. Örfi mana ile pek kullanılmamaktadır.

‘Medih’ ise, meşhur görüşe göre; ‘hamd’ ile eş anlamlıdır. Gerçi İmam Fahruddin er Razi, tefsirinde aralarında birkaç farkı zikrediyor. Ama biz fazla uzatmamak için zikretmeyeceğiz.

‘Sena’ da ‘hamd’ ile aynı manadadır. Aralarında sadece bir fark var ki ‘sena’da tazim (saygı) niyeti gerekmemektedir. (Keşfül İstilahat-ül Fünun)

‘Lillahi’ deki lam, istihkak manası içindir. Yani hamdin her şekli Allah u Teala’ya aittir. Her ne zaman, kimden meydana gelirse gelsin. Çünkü yaratılanlar adedince deliller vardır ki her şeyin yaratıcısı O’dur.

Allah u Teala’nın had ve hesaba gelmeyen güzel isim ve sıfatları ve de mahlûkat üzerinde nimetleri olduğundan gerçek manada hamd, O’nun için kullanılır ve O’na aittir. Ama hiç kimse O’nu ne hamd etmenin, ne şükretmenin, ne medhetmenin ve ne de sena etmenin hakkını verememektedir ve veremez. Ne ömür ona yeter, ne ibareler ve ne de akıllar O’na erebilir.

Fahr-ı Kâinat, Sırr-ı Levlake mazhar, bütün enbiya, evliya ve âlimlerin serveri olan Muhammed-i Âlem(as): “Senin senalarını sayamam ilmim de onu ihata etmiyor. Sen kendini sena ettiğin gibisin” (El-Ezkâr) diyerek Allah u Teala’yı gerçek manada sena etmekten aciz olduğunu belirtmişse artık buna güç yetirmek kimin haddine olur ki.

Rahman ve Rahim olan âlemlerin Rabbi, kendi kullarının acziyetini herkesten daha iyi bildiği için onlara merhamet etmiş, onlara verdiği sayısız nimetlere karşılık yapabildikleri bazı ibadetlerle beraber ‘El hamdu lillah’ gibi öz ve kolay, fakat kapsamlı bazı cümleler öğreterek bu kadarıyla onlardan razı olmuştur ki tafsilatlı olarak yapamadıkları hamd görevlerini bu mücmel cümlelerle ifa edip güç yetirebilsinler.

Nasıl ki insanların ihtiyaçları sayısızdır ve hepsini tek tek tespit edip Allah u Teala’dan istemek kimsenin başaramayacağı zor bir iştir. Allah u Teala da yine sonsuz merhametinden dolayı Hz. Resulullah(sav) vasıtasıyla bazı kısa ve kapsamlı duaları bize öğretmiş ki kolay bir şekilde bütün ihtiyaçlarımızı rabbimizden isteyebilelim. Mesur duaların önemi de bundan dolayıdır.

İşte böyle merhametli bir mevlaya karşı ne kadar da hamd şükür, medih ve senalar etsek de yine azdır. Bununla beraber elimizden geldiği kadar bu vazifemizi yapmalıyız.

Allah’u Teala özellikle Kur’an-ı Kerim’in en başında kendini hamd etmiştir.

Malumdur ki insanın kendini övmesi çirkin sayılır. Çünkü insan ne bir şeyin yaratıcısıdır ne de gerçek manada ona sahiptir. Bu nedenle kendini övmeyi hak etmiyor. Kendini överse kendisine ait olmayan bir şeyi kendisine mal ettiği için çirkinlik sayılır.

Fakat Allah u Teala bütün Esma-i Hüsna’ya sahip olduğu için kendini övmesi çirkinlik değildir. Çünkü O, hak etmiştir. Övgünün O’nun hakkı olduğunu ispat eden deliller 114 surede yer alan 6666 Ayet-i Celile, onbinlerce Hadis-i Şerif ile muhtelif ilimlerde yazılmış milyonlarca İslam’i kitaplardır.

Rabb, aslında terbiyeden alınma mastar olup mürebbi manasındadır. Nasıl ki ‘Zeyd adalettir’ dediğimizde ‘Zeyd adildir’ manasına geldiği gibi Allah(cc) için Rabb dediğimizde ism-i fail olan mürebbi yani terbiye edici manasına gelir. Fakat bu gibi mastarlar kullanıldığında bu yerlerde mübalağa manası oluşur. Şunu da belirtelim ki ‘mübalağa’dan kasıt özellikle bu gibi yerlerde bir şeyi kesretli, çokça ve mükemmel yapmaktır. Yoksa Türkçede çokça kullanıldığı manasıyla abartmak ve azı çok göstermek değildir.

Yani Allah u Teala çokça mükemmel terbiye edicidir ve en güzel yetiştiricidir.

Terbiye, eşyayı tedrici bir şekilde kemaline (olgunluğa) ulaştırmaktır.

Rabb ise malik, sahip, muslih (ıslah edici), müdebbir (tedbir eden, düzenleyen), cabir (açıkları kapatan yani eksikleri kapatan), kaim (eşyaları ayakta tutan, yıkılmaktan muhafaza eden) ve seyyid (efendi) manalarına gelmektedir.

Rabb, sadece izafe (tamlama) durumunda Allah u Teala’dan başkası için de kullanılabilir. Yani ‘Allah âlemlerin rabbidir’ denildiği gibi ‘Zeyd evin rabbidir (sahibidir)’ denilebilir. Fakat izafetsiz olarak sadece Allah u Teala’ ya kullanılabilir.

Bazı âlimlere göre Rabb, Allah u Teala’nın İsm-i Azamıdır. Onun için dillerde alışkanlık olmuş ki insanlar, en küçük ihtiyaçlarında hemen ‘Ya Rabbi’ demekle Allah u Teala’ya ihtiyaçlarını bildirip istiyorlar.

El-âlemin, Âlemin çoğuludur. Allah u Teala’dan gayrı herşey âlem denir. Örneğin insan âlemi, melek âlemi, cin âlemi, hayvan âlemi vs.

Âlem: Alamet ve nişan manasındadır. Zira yaratılanlar, yaratıcıya alamettir. Yaratılanlar Allah(cc)’ ı ve O’nun birçok sıfatını gösteriyor.

Sanatkâr, sanatıyla biliniyor. Kâinatta A’dan Z’ye her şeyin birer sanat harikası olması; içinde hikmet fışkıran bir nizam ve mizanın olması ve daha saymakla bitmeyen fayda ve güzelliklerle dolu olması, en açık bir şekilde Allah u Teala’ya delalet ediyor ve bin bir esma-i hüsnasına aynadarlık ediyor.

İnsanlar, kendilerine edilen nimetlerin milyonda birinin şükrünü ifa edemedikleri halde yine de Allah u Teala şükredenleri nimetini artırmakla müjdeleyip, inkâr eden nankörleri de müthiş bir azapla tehdit ediyor.

“Bir vakit de Rabbiniz, ‘Celalim hakkı için, eğer şükrederseniz, muhakkak size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz şüphesiz ki azabım şiddetlidir’ diye bildirmiştir.” (İbrahim:7) ayeti kerimesi ve “Allah u Teala bir kuluna ne kadar büyük olursa olsun bir nimet vermişse kul, ‘elhamdülillah’ dediği zaman (Allah u Teala’ya) sunduğu (hamd) aldığı nimetten daha iyidir” (Kurtubi Tefsiri) Hadisi Şerifi Allah u Teala’nın yanında bir hamdin değerinin ne kadar büyük olduğunu bize bildiriyor.

Konumuza Risale-i Nur’dan aldığımız çok kıymetli bir bölümle son verelim:

“Hem hiç mümkün müdür ki, hadsiz enva-i nimetiyle kendini zişuurlara sevdirsin ve hadsiz mucat-ı sanatıyla kendini onlara tanıttırsın, sonra onların şükür ve ibadetlerini hamd ve muhabbetlerini, marifet ve minnettarlıklarını esbaba ve tabiata terk edip ehemmiyet vermesin, hikmeti mutlakasını inkâr ettirsin, saltanat-ı rububiyetini hiçe indirsin! Yüz bin defa haşa ve kella!” (Mektubat-Yirminci Mektup)

KAYNAKLAR

Tefsir-i Kebir (Fahreddin Er Razi)

El Cami li Ahkam-il Kur’an (Kurtubi)

Keşşaf-ul İstilahatul Fünun

Resa-il ül Hamse (Ahmed El Koği)

Risale-i Nur

İnzar Dergisi

diyarbakır haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.