Av. Rasim SAYGIN

Av. Rasim SAYGIN

Şeytan bunun neresinde?

 

Günlerdir Türk savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesi ve buna verilmesi gereken cevap dünya ve Türkiye kamuoyunda tartışılmaktadır. Bu tartışmaların odak noktası üç küme üzerinde odaklanmış. Ekseriyet bu Türkiye’yi savaşa sokmak için kurulmuş bir tezgahtır aman oyuna gelmeyelim diyor. Bir grup da Türkiye’nin gücü sınanıyor buna bir cevap verilmeli diyor. Diğer bir grup ise açıktan olmasa da Türkiye’nin, Suriye’ye müdahale etmesi gerektiğini düşünmekte.

Peki, Türkiye’nin durduğu yer neresidir. Türkiye aslında kendine has bir dış politikayı komşularla sıfır problem ilkesi üzerine kurmuş ve bir dönem de bu hayata geçirilmişti. Birçok ülkeyle de gayet iyi ilişkiler kurulmuştu. Fakat bir anda Arap baharı diye adlandırılan hareketlilikle Türkiye’nin güneyindeki komşu ülkelerde yönetimlere karşı başkaldırı başladı. Türkiye burada üzerine düşeni yerine getiremedi. Gelişen olaylara Amerika’nın, NATO’nun belirlediği politika çerçevesinde yaklaşmış ve bir komşuya yaraşır bir tavır sergileyememiştir. İzlenen politikada mevcut yönetime gösterilen düşmanlığa rağmen başkaldıranlar da gelinen nokta da Türkiye’den rahatsızlık duymaya başlamışlardır.

Mısırda İhvanın zaferiyle sonuçlanan bir halk ayaklanması yaşandı. Mübarek gitti ancak başa gelen İhvanın Türkiye ile ilişkisinin çok da iyi olmadığını veya Türkiye için çok olumlu duygular beslemediğini söyleyebiliriz. Peki, neden böyle? Süreç içerisinde bakıldığında Türkiye, Halk hareketine ta başından beri destek vermiş ve burada Mübarek’in gitmesinde çok önemli rol oynamıştı. Bu şekilde başa gelen yeni hükümetin aslında başa gelir gelmez en azından kendilerine süreç içerisinde destek sunan tüm kesimlere en azından bir teşekkür etmesi beklenirdi. Ancak bakıldığında hiç de öyle olmadı. O halde neydi sorun?

Sorun şu ki eski yönetimlerin gitmesi için harcanan çaba kadar, aslında başa gelecek yeni yönetimin belirlenmesi için de çaba harcandı. Yani Halk ayaklanması akışına bırakılmak istenmedi. Daha net ifade edelim halk hareketini yapan ve gerçekleştiren ana unsur İhvan olmasına rağmen yeni yönetimin ihvandan olmaması için ekstra çaba harcandı. Evet, Mübarek gitmeliydi ama başa gelecek kişi veya grup da menfaatlere ters davranmamalı en azından düşmanlık etmemeliydi.

Türkiye işte böyle düşünen kesimle beraber hareket ettiği için, Türkiye ve dünyaya halkın yanında yer aldığı mesajını verdi ancak söz konusu halklar Türkiye’yi asla sahiplenmedi. Kısacası Türkiye de kaybeden blokta yer aldı. israile gösterilen “one minute” tepkisi ile Müslüman halklar içerisine edindiği itibarı bu süreçte kaybetti. Şuanda ne Mısır’da ne Tunus’ta Ne de Libya’da devrim öncesi Türkiye’ye duyulan sempati kalmamış durumdadır. Aslında sebep sonuç ilişkisi içerisinde bakıldığında olması gereken tam tersi bir durumdu.

Şimdi gelmiş Suriye için aman bizi savaşa sokmaya çalışıyorlar bu oyuna gelmeyelim deniyor. Tespit doğru, Türkiye’nin bir savaş içerisine çekilmek istendiği ve bunun özellikle müttefiki olduğu ülkelerce yapılmak istendiği gün gibi ortada, ama eksik kalan bir tespit daha var. O da şu, Türkiye zaten Arap baharıyla beraber başlatılan bir savaşın tarafı olmuş durumdaydı. Aradaki fark sadece ilk defa karşı taraftan Türkiye’ye silahlı bir cevap verildi. Türkiye yukarıda belirttiğim hususlar nedeni ile zaten ne halkın gözünde ne de Esat açısından dost değildi. Eğer Suriye’de halktan yana bir tavır takınılmış ve desteklenmiş bulunulsaydı, bu gün Esat yönetiminden bahsetmiyor olacaktık. Mısır’da yaşanan örnek nedeni ile halka kayıtsız şartsız destek verilmiyor. İşler akışına bırakılmak istenmiyor.

Peki, bunun diğer ülkelere yansıması nasıl oldu? Yani daha bir yıl öncesine kadar beraber tatil dahi yapabileceğin ve dostum diye hitap ettiğin bir ülke başkanı ile karşılıklı ilişkilerin en üst seviyeye çıktığı bir ortamda bir anda politika değiştirip düşman haline geliniyor, ayaklanan halka da tam güven verilemiyor. Bunu gören diğer ülkeler artık Türkiye’nin samimiyetine inanmaz.

Diğer bir komşu da İran. Onunla da ilişkiler “Sıfır problem politikasında” gayet iyiydi. Fakat bir anda yine müttefik diye bahsedilen güçlerin politikasına gelindi. İran aleyhine yazılar yazılmaya başlandı ve gelinen noktada İran Türkiye’yi vurmakla tehdit ediyor. Ortada bir fitne fesat olduğu kesin.

Türkiye dış politika noktasında zikzaklar çizmeye devam ediyor ama bu politikaları belirlerken gelinen her noktada “Şeytan bunun neresinde” sorusunu sormalı ve ona göre adım atmalıdır. Uçağın düşürülmesi olayında da şeytanın parmağı aranmalı.

Doğruhaber Gazetesi

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.