Şikayet etmemek

Şikayet etmemek

Sonra… Hikmeti icabı sende yapacağı ve tecrübe için vereceği bazı belalardan dolayı Allah’ı (cc) ithama kalkışma… Bil ki; sana düşen vazife, bela olursa sabır göstermektir, hayra da şükretmek…

Sana tavsiye: Sana ihsan edilen hiçbir hayrı kimseye söyleme… İsterse bu dostun olsun…

Sonra… Hikmeti icabı sende yapacağı ve tecrübe için vereceği bazı belalardan dolayı Allah’ı (cc) ithama kalkışma… Bil ki; sana düşen vazife, bela olursa sabır göstermektir, hayra da şükretmek…

Nimeti bulmadan bulmuş gibi görünüp şükretmek, içinde bulunduğun bir felaketi şikayet etmekten daha iyidir…

Nimet-i İlâhiye’den mahrum olan tek kişi gösterebilir misin? Hayır!.. İşte ayet:

“Allah’ın (cc) nimetlerini saymaya kalksanız bitiremezsiniz…” (İbrahim/34)

Sende o kadar Nimet-i İlâhi var ki; hiç birini görmek istemiyorsun…

Kalben hiçbir mahluka gönül verme. Ve kalben hiç kimse ile ünsiyet etme… Bulunduğun hali kimseye anlatma. Ülfetin Allah’a (cc) olsun. O’na (cc) güven. Derdini O’nun (cc) kuvvetiyle O’na (cc) açarsın… Arada ikinci bir varlık göremezsin… Çünkü başkası varlığını ispat edip zarar veya menfaat vermeğe haklı değildir. Belayı senden yine O (cc) defeder. İzzeti ve zilleti O (cc) meydana getirir… O’ndan (cc) başkası ne yükseklik vaad eder; ne de aşağı derecelere indirir. Başkası ne zengin edebilir ne de fakir. Ve hiçbir şeyi hareket ettiremez ve durduramaz. Hepsini Hakk (cc) yaratır ve hepsi O’nun (cc) yed’inde ve O’nun (cc) iznindedir. Her şey O’nun (cc) emriyle cereyan eder ve yürür. Her şey muayyen vakte bağlıdır. Kafi derecede gelir. Sonra gelecek evvel gelmez. Evvel gelecek de sonraya kalmaz. Allah-ü Teala (cc) şöyle buyuruyor:

– “Allah (cc) sana bir zarar verecekse alacak yine O’dur (cc). Şayet sana bir hayır murat edecekse, o hayrı senden çevirecek yoktur.” (Yunus/107)

İhsanını istediği kullara verir. O (cc) hem Rahîm (cc), hem de Gafûr’dur (cc)… Afiyette bulunduğun halde Hakk’ı (cc) şikayete kalkışma. Yanında Allah’ın (cc) bol nimeti olduğu halde fazlasını isteme. Sana verdiği nimeti görmez olup inkar yoluna sapma. Bu halin bir nevi istihza olur. Sonra, Allah-ü Teala (cc) seni inceden inceye hesaba çeker. Dünyada belanı arttırır, ahirette ise seni azarlar. Cehenneme atar. Sonra, seni manevi halden soyar, rahmet nazarını senden çeker.

Hakikaten şekva etmekten sakın. Etlerin makaslarla parça parça doğransa da itiraz yoluna sapma.

Sakın ha sakın itiraz etme:

– “Allah (cc), Allah(cc)…” de… kurtuluş iste. Fakat şekva etmekle değil. Hazer et… Yanlış yola sapmaktan kork. Şekva yolunu tutmaktan çekin. Çünkü ademoğlunun başına gelecek belalar ancak itirazından dolayı gelir…

O (cc), Erhamerrâhimîn olduğu halde, nasıl O’ndan (cc) şikayet edilir? Hakîm (cc), Habîr (cc); kullarına en çok acıyan ve lütfunu esirgemeyen O (CC) olduğu halde, nasıl O’ndan (cc) dert yanılır? O (cc), kullarına zulmetmez. Kuvvetli, işinden iyi anlayan bir doktora kızılır mı? Evladına acıyan bir ana cinayetle itham edilir mi?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:

– “Allah-ü Teala (cc) kuluna çok merhamet eder; bir ananın evladını o kadar esirgemesi imkansızdır.”

Ey zavallı, Allah’a (cc) karşı edep tavrını takın. Zorla gelen belaya sabret, sabretmeye çalış. Güçlükle de olsa kendini bu yola uydurmaya alıştır. Rıza ve muvafakat yolunu tut. Maneviyattan az buçuk nasibin varsa, bu yolu tutarsın. Hakikaten bu yola devam edersen eşi bulunmaz bir cevher olursun. Aksi halde her şey elinden gider, artık bir daha bulmana da imkan kalmaz.

Allah-ü Teala’nın (cc) şu ayetini dinle:

– “Kıtâl (savaş) size farz oldu. Halbuki siz bundan hoşlanmazsınız… Bununla beraber sizin sevmediğiniz şey iyi olabilir, sevdiğiniz şey belki de fenadır; bunu siz anlayamazsınız, ancak Allah bilir.” (Bakara/216)

Çünkü hakikat ilimleri gizlidir. Böyle olunca, her hangi bir şeyi hissiyatına göre iyi veya kötü görerek uygunsuz bir yola sapma.

Eğer takva halinde isen, Allah’ın (cc) emirlerine uymaya bak. Böyle olmak, yolumuzda ilk basamağı teşkil eder. İkincisi velayet halidir. Burada da sakin ol. Hiçbir işe karışma. Nefsini güzelleştirmeye bak. Haddi hiçbir zaman aşma.

Son mertebe hallerine vardığın zaman, kader yolunda sıddıkiyet mertebesine çıktığın zaman, bütün yolları gönlüne aç. Yalnız, nefsine meydan verme. Kötü isteklerini araya sokma.

Dilini şikayetten sakla… Bu halleri özüne benimsettikten sonra, her şey sana hoş gelir. Gelecek hayır olursa senin için güzelleşir. Şer gelirse korkma; seni, taat ibadet yolunda felaketlerden Hak (cc) saklar. Seni o beladan dolayı halka rüsvay etmez. Hatta o belanın, gelip gidişinden senin haberin bile olmaz. Bir karanlığın gelişi gibi, akşam gelir; gün doğunca gider. Gidince de her taraf ışıkla dolar. Ve o bela, senin için sıcak karşısında yok olan soğuk gibi olur.

Bu anlatılan güzel işleri, kendine örnek al ve misallerden ibret almaya çalış. Bu bela geldikten sonra günaha, kötülüğe yaklaşma… Kerim olan Mevla’nın (cc) huzuruna günahla giremezsin. Oraya ancak iyiler girerler. O (cc), kapısına ancak temizleri sokar. Kapısına ancak bütün manevi hastalıklardan beri olanları alır. Nasıl ki, bir padişahın huzuruna, bütün koku ve kirlerden temiz olanların girmesi icap eder. Hakk’a da (cc) ancak saf, temiz olanlar gider.

Beladan korkma…. Onlar günahlara kefaret olur. Nasıl ki; Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu hali işaret ederek:

– “Bir günlük sıtma, bir yıllık günaha kefaret sayılır.” buyurmuştur.

Zahirde bela gibi görünen haller, seni daha da olgunlaştırır; bulunduğun hali muhafaza hakkı sana tanınır. İlahi sırları saklamaya emin görünürsün. Kalbin nurlanır, gönlün açılır. Lisanında bir fesahet olur. Bu fesahatin sebebiyle hikmetli konuşmalar yaparsın. Sana muhabbet, sevgi yolları açılır, hep bunları anlatırsın… Sendeki bu üstünlük sebebi ile herkesin sevdiği bir varlık olursun. İnsanlar da seni sever, başka yaratılmışlar da… Dünya da sana koşar, ahiret de….

Sen artık Allah’ın (cc) sevgilisi oldun. Her şey seni sevmeğe başlar. Mahlukatın sevgisi, Hakk’ın (cc) sevgisine bağlıdır. Aynı şekilde buğzu da, O’nun (cc) buğzuna bağlıdır.

Allah (cc) seni sevince; seni her şey sever. Buğzedince de her varlık sana düşman olur.

Bu makama yetiştiğin zaman Hakk’a (cc) kavuşmuş olursun. Kendi varlığın gider. Bir şey dileyemez olursun. Yanılıp da istekte bulunacak olsan, alacağın zaman bir de bakarsın ki, o şey kaybolmuş gitmiş.

Bu halinde, dünyadan sana pek az nasip verilir. Asıl çoğu senin için öteki aleme saklanır. Burada isteyip alamadığını ötede bol bol alırsın. Bunların arasında o kadar büyük nimetler vardır ki, akıl bir türlü onun aslına eremez… Yükseğin yükseği ve gönlün mesrur olacağı her büyük nimet orada bulunur…

Eğer bunları beklemeden, bu meşakkatli teklif evinde onlara kavuşmak istersen, az bir şey alabilirsin, fakat buna mukabil kalbin safiyeti gider, basiretin söner. Asıl istenen ve tahakkuku ahirete kalan nimetlere kavuşmaktan mahrum edilirsin. Halbuki senin isteyeceğin ne dünyaya ne de ahirete ait olmalı; sebepleri yaratan, yeri seren, semayı yükselten Mevla (cc) olmalı. Halbuki sen, ne buranın, ne de öteki alemin nimetini beklemeden az bir dünyalığa razı oluyorsun.

Kullarına doğru yolu O (cc) nasip eder, O (cc) Sübhân’dır (cc), en iyiyi bilen O’dur (cc)…

Abdulkadir Geylani (Fütuhu’l Gayb)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.