Siyaset Gemisi: Bir 10 Kasım Hikâyesi

Saate gözü iliştiğinde kahvaltısını yarım bırakıp aceleyle evden çıktı. Bina çıkış kapısında sakince duran kedinin kaçmaması, aksine mahzun gözlerle bakması dikkatinden kaçmadı. Arabasına bindiğinde içinde garip bir duygunun aktığını hissetti. Gökyüzünde bile farklı bir hava vardı.

Sabah trafiği her zamanki gibi yoğundu. İşyerine varması bu şartlarda bir saati bulabilirdi. Hele bir de yol üzerinde bir kazaya rastlaması durumunda işin rengi biraz daha değişirdi.

Keskin bir frenle öndeki arabaya çarpmaktan kurtuldu.

“Hay aksi!” dedi öfkeyle. Sabah sabah basit de olsa bir kazayı kaldıracak durumda değildi. Biraz daha dikkatli olmaya karar verdi.

Arabalar gittikçe yavaşlıyordu. Ayakları fren, debriyaj ve gaz pedalları arasında gidip geliyordu. Kahvaltısını yarım bıraktığına pişman oldu. Öyle ya nasıl olsa gecikecekti. Hem zaman biraz geçseydi trafik de biraz rahatlayabilirdi.

Gözü saatine ilişince yanıldığını anladı. Saat dokuza geliyordu ki, bu vakitlerde trafik genellikle rahatlardı. “Yol çalışması mı, kaza mı?” diye geçirdi içinden. “Her ikisi de dikkatsizlik ve cehaletten” diye mırıldandı. “Ah, ah” diye iç geçirdi.

Gayriihtiyari eli aracın radyo düğmesine gitti.

“Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün … yıldönümünde tüm yurtta törenlerle anılıyor.”

Sonrasını duyamadı. Eli bir anda soğuyan alnına gitti. Rahatsız edici bir ürpertinin yavaşça tüm vücudunu sardığını hissetti.

Gözü saate kaydı. Dokuza üç dakika vardı. “Nasıl unuturum?” dedi, kırık bir sesle.

Ankesörlü telefonlarda bir anda çok sayıda jetonun düşmesi gibi bir anda düştü jetonları. Bir bilginin künhüne varmış olmanın ciddiyeti yayıldı yüzüne.

“Belliydi zaten” diye mırıldandı. “Sıradan bir gün olmadığı belliydi. Sabah kedinin o mahzun bakışları, gökyüzünde Şair Orhan Veli'yi biraz daha garipleştiren o melûl görüntü ve yürümek istemeyen araçlar… Atam, biz unutsak da dünya seni unutmuyor.”

Derin bir tevbe duygusu sızlattı burun direğini. Unutmaması gerekiyordu; ama işte basit işler nelere neden oluyordu. Tüm teknolojik cihazlarını ve ajandalarını buna göre ayarlamalı, zihin ve kalbinin alarmlarını devrede tutmalıydı.

Arabaların bir kısmı durmuş, bir kısmı yola devam ediyordu. Bir gariplik fark edince saate baktı. Dokuzu iki geçiyordu. İnsanların bir kısmı arabalardan çıkıyor ve üç dakika sonraki saygı duruşunu bekliyorlardı. Yüzlerde muasır medeniyet seviyesine ulaşmış olmanın gururu ve Ata'ya özlem vardı.

Hemen sağ tarafında bir sürücünün durmadığını hatta aracını yüksek kaldırıma çıkarmaya gayret ettiğini görünce içinde öfke rüzgârları dolaştı. “Nankör” diye mırıldandı. Arabadan inerken sürücüyü iyice bir haşlamaya niyetlendi. Ama önce sebebini sorup sonra yüklenmeye karar verdi.

“Ne yapıyorsunuz beyefendi? Saygı duruşu hazırlığını görmüyor musunuz?”

Sürücü kendinden emin bir tavırla yarım dönerek baktı, sonra aracını yüksek kaldırıma çıkarmayı başardı. Ön tampon zarar görmüştü; ama sürücü memnundu. Aracından zafer kazanmış bir kumandan edasıyla çıktı.

“Ben saygı duruşunda bulunacağım; ama aracım yatacak! Bunu kabul edemezdim. Ata'ya saygı için aracımı da hazırladım.”

Sürücünün inanç ve kararlılık dolu duruşu karşısında ezik ve pişmanlık dolu bir ruh haline büründü.

“Ben unutma gafletinde bulundum; ama garipsediğim adam aracıyla saygı duruşunda bulunuyor. Bu erdem, bu azim, bu bağlılık…”

Sözlerini tamamlayamadı. Ağlamak üzereyken korna ve siren sesleriyle kendine geldi. Korna seslerinin ruhu okşadığı başka bir zaman dilimi hatırlamıyordu. Saygı duruşunda tüm dünyadan kopmak ve transa geçip arınmak gerektiğine inanıyordu.

Aniden frene basınca arkasından gelen aracın kendisine çarpmasıyla aracı sarsıldı. Bunu düşünecek halde değildi. Hemen araçtan inip saygı duruşuna geçti.

O bir dakika, o uzadıkça bel fıtığı baskısının arttığı bir dakika boyunca Ata'yı canlandırdı gözlerinde. Anafartalar'dan büyük taarruza kadar uzandı o bir dakika boyunca.

Herkes gibi görevini yapmış olmanın iç huzuruyla arabasına binerken, içinden bir dahaki sene unutmama andı içiyordu.

Arabaların hareket etmesi epey gecikti.

Kornalar yine çalmaya başladı. Bu kez amaç anma değil tepki olduğu için rahatsız ediciydi korna sesleri.

Bir süre camını kapatıp beklemeyi denedi; ama olmuyordu. Bazı sürücülerin araçlarından çıkıp ileri doğru yürüdüklerini fark edince aynı hamleyi kendisi de yaptı.

Biraz yürüdüğünde trafiğin tıkandığı noktaya ulaştı. Adamın biri arabasını yolun ortasında park etmiş esas duruşta beklemeye devam ediyordu. Korna sesleri, bağırıp çağıranlar umurunda bile değildi. Saygı duruşunda olduğu belliydi.

Usulca yaklaştı adama. “Beyefendi, saygı duruşu bitti” dedi.

Kendinden emin bir tavırla döndü adam.

“Bu seneki saygı duruşunun bittiğini biliyorum. Ama ben geçen sene bu vakitte saygı duruşunda bulunamadığım için bu sene kazasını yapıyorum. Ata'ya saygımı hiçbir şey engelleyemez.”

Bir duygu patlaması yaşadı.

Gözyaşları yanaklarını ıslatırken mırıldanıyordu:

“Atam, her neredeysen bil ki, yoluna sadakatle bağlı olanlar var.”

Arabasının arkasına bakınca epey bir masraf gerektirdiğini fark etti.

“Allah kahretsin!” dedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.