Söylediklerinde yalan yok, çünkü şu ana kadar yaptıkları ortada

Malumunuz, Referandumda yüzde 65 "Hayır" çıkacağını öne süren CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, hızını alamayarak; "Diyelim ki "Evet" çıktı, kimse heveslenmesin. Biz yine Samsun'dan başlarız, Amasya'ya gideriz, Sivas'a gideriz, Ankara'ya geliriz. Buradan İnönü'ye Sakarya'ya Dumlupınar'a... Ulan sizi İzmir'e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Sizi de sizin yedi göbek sülalenizi de bütün emperyalistleri de yine İzmir'den denize dökeriz." demişti.

Dünyanın her tarafında ‘demokrasi ve özgürlük havarileri'nin ağzından ‘barış, seçim, sandık, karşılıklı anlayış, empati ve sakin ortam' gibi sözcükler hiç eksik olmaz, ancak her nedense sıra ‘demokratça bir seçim'e veya ‘işi usulünce yapma'ya gelince, ‘kan akıtmak veya milleti denize dökmek' gibi tehditler savurmaktan da geri durmazlar. Emperyalizme karşı olduklarını söyleyenlerinin de emperyalistlerin yaptıklarından geri duran yanları yok.

Bu konuda onların söylediklerine kulak vermek ve hassasiyetle üzerinde durmak lazım; çünkü ortada yalan-yanlış söyledikleri bir şey yok. Gerçekten de nihayetinde başvurdukları yöntem bu.

Öyle ya, seçimle istenen sonuçları elde edemedikleri takdirde ellerinden gelen bütün şiddeti ortaya koyarak katliamlar gerçekleştirdikleri, bir gerçek. Cezayir ve Mısır'da yaşananlar bunun açık örnekleridir.

Vakti zamanında Cezayir'deki laikler, insanları, kendi iradeleri doğrultusunda oy kullandıkları gerekçesiyle ‘45 derece sıcaklıktaki kamplar'a göndermek suretiyle ölüme terk ederlerken, bugün bizim buradaki sözde sosyal demokratlar da, Cezayir'dekinin farklı bir versiyonu şeklinde insanları denize dolduracaklarından söz etmekte. Bütün bunların hepsi, insanlar kendi iradeleri doğrultusunda oy kullandıkları için olacakmış.

Biliyorsunuz, Cezayir'de 26 Aralık 1991'de gerçekleştirilen genel seçimlerin birinci turunda oyların resmi kaynaklara göre % 55'ini, İslami Selamet Cephesi (FIS) kaynaklarına göre ise % 80'ini İslami Selâmet Cephesi almıştı. Ne var ki, İslâmi Selamet Cephesi'nin bu başarısından endişelenen Batı'nın da tahrikleri ile Cezayir ordusu, 16 Ocak 1992 tarihinde, yani seçimlerin ikinci turunun yapılacağı tarihe beş gün kala gerçekleştirdiği darbe ile yönetime el koyarak seçimlerin ikinci turunu iptal etti ve İslami Kurtuluş Cephesi'ne mensup belediye başkanlarını ve belediye meclisi üyelerini de görevden aldıktan sonra pek çoğunu tutuklattı.  Tutuklanan binlerce FIS taraftarı 45 derece sıcaklık altındaki toplama kamplarına gönderildi.

Mısır'da Adalet ve Özgürlük Partisi'nden Muhammed Mursi, Mayıs 2012 tarihindeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkın yüzde 51.73 oyunu alarak onların dillerine pelesenk ettikleri ‘demokratik yöntem'le ülkenin başına geldi, ancak bunu kabul etmedikleri gibi ona destek verenleri ya katlettiler ya da zindanlara sürdüler.

Peki, sizce şu ana kadar Türkiye'deki ‘demokratik anlayış' bundan ne kadar farklı işledi acaba?

Daha Cumhuriyetin ilk yılı… Onlar gibi düşünmeyen, muhafazakâr bir yapıda olan Ali Şükrü Bey, mecliste Mustafa Kemal'in önderliğindeki Birinci Grup'a muhalif milletvekillerinin toplandığı İkinci Grup'un liderlerinden biriydi. 28 Nisan 1920'de içki yasağı konusunda meclise yasa teklifi verdi ve yasalaşması için büyük çaba sarf etti. Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, aynı zihniyetin kodlarını taşımadığı için 1923'te boğdurulmak suretiyle gerçekleştirilen suikast sonucu hayatını kaybetti.

Şu ana kadar ellerine fırsat geçtiği takdirde partiler konusunda da aynı dehşeti sergilemişlerdir. Aynı çizgide siyaset yapmadığı gerekçesiyle, hatta ekranda, başkanın isminin önüne ‘mücahit' kelimesi yazıldığı gerekçesiyle suikasta uğrayan partiler vardır.

1971'de Milli Nizam, 1980'de Milli Selamet, 1998'de Refah, 2001'de Fazilet partileri ‘sizi denize dökeriz' diyenlerin ‘demokratik anlayışlarıyla' kapatıldılar.

Ellerine fırsat geçerse bunları ve bunların ötesini yapacaklarından şüpheniz olmasın; bu konuda yalan söyledikleri bir konu yok. O zaman ne diyelim. Allah fırsat vermesin!

Not: Zalim, gaddar Esad Rejiminin dün İdlib'in güneyindeki Han Şeyhun bölgesine klor gazlı saldırısında çoğu çocuk 100'ün üzerinde sivil hayatını kaybetti, 500 kişi de gazdan etkilendi. Son 10 gün içerisinde 4. kimyasal saldırıyı gerçekleştiren zalim güçleri şiddetle lanetliyorum; Rabbim düzenlerini yerle yeksan eylesin inşaAllah. Bebelerin, çocukların ‘Hangi suçtan ötürü öldürüldükleri'nin sorulacağı gün, vay o zalimlerin haline…

Selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.