Tevhid-i Tedrisat Kanunu bir projeydi
İDEV tarafından düzenlenen öğretmenler buluşmasında, Tevhid-i Tedrisat Kanununun bir proje olduğu belirten eğitimciler, sürecin altyapısı, tarihsel gelişimi ve etkileri hakkında sunumlar yaptılar.
İdeal Eğitim Vakfının düzenlemiş olduğu öğretmenler buluşması panelinde konuşan eğitimciler, Tevhid-i Tedrisat'ın altyapısı, tarihi süreci ve Osmanlıdan günümüze kadar olan etkileri hakkında bilgi verdi.
Eğitimci Medeni Taş’ın moderatörlüğünde Vakfın genel merkezinde düzenlenen panelde Tevhid-i Tedrisat Kanunu tüm yönleriyle ele alınarak söz konusu yasanın ne amaçla çıkarıldığı, Osmanlı döneminde eğitime olan etkileri ve günümüzdeki yeri hakkında bilgiler aktarıldı.
Tevhid-i Tedrisat Kanununun alt yapısı konusunda bilgi aktaran eğitimci Murat Dalkılıç, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında, eğitimin şekillenmesinde Tevhid-İ Tedrisat Kanunun büyük bir yer ve önem arz ettiğini söyledi.
Dalkılıç, "Tevhid-i Tedrisat Kanunu, TBMM tarafından 3 Mart 1924 tarihinde 430 numaralı kanun ile kabul edilmiştir. Tevhit ve tedrisat kavramları İslami literatürde merkezi bir kavramdır. Tevhit birliği tedrisat ile genel anlamda eğitim ve öğretimi kasteder." dedi.
Söz konusu kanunun tarihsel süreci alanında bilgi aktaran panelistlerden eğitimci Sidar Ergül, Osmanlının eğitim anlayışının ve Tevhid-i Tedrisat Kanununun özellikle son döneme olan etkilerini anlattı.
"Osmanlı devleti, çok farklı etnik unsurları ve çok dinli yapıyı barındıran bir düzene sahipti"
Yasanın, Cumhuriyet devrimi kapsamında değerlendirilebilmesi için Osmanlı'nın son dönemlerine genel hatlarıyla göz atılması gerektiğini belirten Ergül, "Osmanlı devleti çok farklı etnik unsurları ve çok dinli yapıyı barındıran bir düzene sahipti. Osmanlı, millet sistemi adı verilen bir yapı ile oluşturulmuş ve bu sistemi dini temelli olarak ele almıştır. Bu bağlamda Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlardan oluşan bir toplum yapısı vardı. Dolayısıyla Yahudi ve Hristiyanları İslami temelli medreselerde eğitim verilmesi sorun olmuşsa da ilk 300 yıldan sonraki dönemlerde bu meseleleri aşabilmiştir. Fakat birçok teknoloji alanında batının ilerlemesinden ve bu yarışta yetersiz kalmasından dolayı Osmanlıda bir eziklik psikolojisi yaşanmasına neden olmuş ve bir nevi örneklemeye itmiştir. Bu durumun eğitim alanına yansımasıyla İslam'ın temel eğitim alanından sapmasına neden oldu." dedi.
Osmanlının eğitim sistemine değinen Ergül, "Osmanlı devleti, bu günkü gibi eğitimi bütün yönleriyle üstlenmemiştir. Medrese eğitimi, özel bir yapı çerçevesinde vakıflar aracılığıyla yürütülmekte ve oradaki personel de devlet istihdamı ile değil; vakfın maaş sistemine tabidir." ifadelerini kullandı.
"Osmanlı, çoğulcu, çok dinli ve uluslu bir devlet yapısına sahipti"
Eğitim sistemi olarak Osmanlıda okul ve medrese eğitiminin olduğunu hatırlatan Ergül, "Bu iki nesil de aynı toplum içerisinde çıkıyor. Burada yapılan değerlendirmede, ikilemin ortaya çıktığı, zihinsel ve kültürel noktada kutuplaşmanın yaşanmasına zemin hazırlandığı söz konusudur. Mektepli kesim topluma biraz daha yukarıdan bakan bir zihniyetle yetişirken medreseliler taşralarda halkla iç içe olduklarından toplumla kaynaştıkları söylenebilir. Burada da Osmanlının çoğulcu, çok dinli ve uluslu bir devlet yapısı olması nedeniyle eğitimin tek formatlı olmadığı görülebiliyor." şeklinde konuştu.
Eğitimci Mehmet Gülsever de dünden bu güne Tevhid-i Tedrisat Kanununun etkilerini anlattı.
Gülsever, Tevhid-i Tedrisat yasasının büyük bir proje olduğunu belirterek, "Tevhid-i Tedrisat, Osmanlının son dönemine denk gelen sıkıntılardan sonra ve çökmeye yönelten eğitim sisteminin yetersizliği üzerine yeni bir sistemi inşa etme iddiasıdır. Buradaki asıl iddia medreseleri de sisteme dahil edip revize etmek, toplumun ihtiyaçlarına daha uygun hale getirmekti. Nitekim bu doğru bir bakış açısıdır. Ancak Cumhuriyet ve Milli Eğitim sistemi toplumu kökünden değiştirmeye yönelik çokça büyük bir proje idi. Bir toplumu geçmişi ile bağını tümden kesme projesidir ve 100 yıldır devam ederek günümüze kadar gelmiştir." diye belirtti.
Bu projenin toplumu getirdiği yöne dikkat çeken Gülsever, şunları söyledi:
"1928'de harf inkılabı yaşandı. Ondan önce 'Atatürk ilke ve inkılaplarına, anayasada ifadesi bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, anayasanın başlangıçtaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik devlete karşı görev ve sorumluluklarını bilen bir yurttaş olarak yetiştirmek' içerikli 1739 sayılı milli eğitim temel kanunu var ve halen bu onunla yönetiliyoruz. Nasıl bir vatandaş yetiştirileceğine dair bütün sistemin de özü budur."
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.