Yarının Bügüne Ettikleri

Mutsuzluğun Arkeolojisi

Bugün bayram….

“Bugün bayram neşe doluyor insan.” diyeceğim “Geç bunları!” diyeceksiniz. “Bayram gelmiş neyime / Gam dolar yüreğime.” demeyi de ben, bayram alınır diye uygun bulmuyorum.

Bayramlarla özdeşleşen ama son yıllarda görmeye hasret kaldığımız şen şakrak yüzleri, çocuklardan başka hemen hemen hiç kimsede görmeyişimizin bana göre en büyük sebebi “yarınlar”dır. Bugün bayramsa yarın yine çalışmadır. Bugün bayramsa yarın yine koşturmadır, yine yorulmadır. Üstelik bugünün bir gün olmasına karşılık yarınlar bir sürüdür. Bizler de yaşadığımız an için değil, yaşamayı umduğuz anlar için nefes tükettiğimizden olacak, içinde yaşadığımız günü değil gelip gelmeyeceği meçhul yarınlara göz dikmişiz. Böyle olunca da her bir yerinden,  her bir duyumuza hitap eden değişik güzelliklerin sergilendiği “büyük bugün sergisi”nden hiçbir şey görmeden geçiyoruz. Göz,  kulak, dil, burun ve tenle birlikte anlayış, seziş, ilham; zevk ve beğeni merkezlerine bir şey göndermeyince yüzümüzde tebessüm goncaları bitmiyor. Yüz cildimiz köseleden yapılmış gibi bir milimetrelik olsun oynamıyor. Çehre öylece hareketsiz, öylece donuk, öylece somurtkan… Evet, bugün bayramsa yarın yine bir koşturmadır.

Yarınlar bugünlerimizi yedi bitirdi. Oysa şöyle düşünmeli değil miydik: Bugün, dün beklediğim onun için ter döktüğüm, yarının ta kendisidir. Beklediğim şimdi yanımda, sarmalıyım. Uğrunda ter döktüğüm avucumda lezzetini almalıyım. Ama hayır, illa ki yarın. Bugünü yani eldekini bırakıp yarına, yani elde olmayana yapışmamız körlerin şu fıkrasına ne kadar da benzemektedir. Fıkra şöyle:

Bir gurup körün önüne yemeleri için, içinde böceklerin de bulunduğu bir miktar kuru üzüm bırakırlar.  Tabi, hamam böcekleri hemen kaçışmaya başlarlar. Sağa sola bir şeylerin kaçıştığını görünce, körler birbirlerini uyarma ihtiyacını hissederler:” Kardeşler  duranlar zaten bizim , siz kaçanları yakalayın.”  Eldekinin kıymetini bilmeyip elde olmayana göz dikmenin körlerdeki sonucu, hamam böceği soy kırımı. Ya bizdeki sonucu. Bizdeki sonucu en hafif anlamıyla hayatı tam anlından kurşunlamak.

Yarın; büyük, korkunç bir hastalık halinde bugün.Yarının kaygısı, yarının geçim sıkıntısı, ihtiyarlığı,  hastalığı, şusu, busu … Sonuç eskilerine ek bir sürü yeni psikolojik ve biyolojik hastalık. Piyasadaki hiçbir ilaç da bu derde deva olmuyor gibi.  Çünkü konu kalbin sükûneti, ruhun istirahatı gibi farmakolojinin at süremeyeceği sarp bir alan. İlla biri… Hayatın kısalığını, ecelin gizliliğini düşünüp bugüne öylece yaklaşmak. Tabi şükür de var.  Şükür bir farkındalıktır. Şükürkar güzelliğin nimetin, estetiğin farkına varmış  ki şükrediyor.  Bu açıdan bakıldığında bugünün, anın en fazla tadını alan insan, en çok şükreden insandır, demek mümkün.

Yarın elbet çok önemli ve bir yere kadar endişesi de tabii. Ama unutmayalım ki sermayemiz bugün. Yarın bugünü öldürmesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.