Yasal ve legal yayınlar suç unsuru kabul edildi video

Yasal ve legal yayınlar suç unsuru kabul edildi video

Adana merkezli başlatılan İslami STK baskınlarının devam eden mahkemesi ceza ile sonuçlanırken, çıkan sonuca itiraz edeceklerini belirten dava avukatı Abdülgani Orhan mahkemenin verdiği sonucun hukuki olmaktan çok siyasi bir karar olduğunu ve bu karardan

Adana merkezli başlatılan ve toplamda 30 STK yöneticisi ve yönetim kurulu üyelerinin sabahın erken saatlerinde evlerine baskınlar yapılarak gözaltına alındığı, Adana İslami STK davası ceza ile sonuçlandı.

Birçoğu İslami STK yöneticilerinden oluşan 30 kişinin yargılandığı Adana 5’inci Ağır Ceza Mahkemesinin suça sebep olarak izin alınmış olarak yapılan etkinlikler ile bandrollü ve yasal olan dergi, gazete ve kitapları göstermesi hukuk camiası tarafından büyük bir garabet ve hukuk skandalı olarak değerlendirildi.

Adana’da faaliyet yürüten İslami Sivil Toplum Kuruluşlarına yapılan baskınları bile başlı başına bir skandal olduğunu ve bu sürecin sorgulanması gerektiğinin altını çizen dava avukatı Abdülgani Orhan, mahkemenin verdiği sonucun hukuki olmaktan çok siyasi bir karar olduğunu ve bu karardan hükümet dâhil herkesin haberinin olduğunu söyledi.

Mahkemenin verdiği bu kararın sabırları taşıracak bir karar olduğunu, ancak hukukun alenen katledildiği Adana’da yaşananlara bir anlam vermenin akıl kârı olmadığını belirten Orhan, Adana polisi ve yargısının Türkiye’de ayrı bir Cumhuriyet olduğunu ve bu güne kadar Adana’da yaşanan hiçbir hukuksuzluğun ve polis komplosunun üzerine kimsenin gitmediğini veya gidemediğini söyledi.

“Dindar halk hedef haline getirilerek cezalandırılıyor”

İslami STK’ları hedefe oturtup cezalandırma, hatta bitirmeye yönelik 2006 yılından bu yana başlayan bir sürecin varlığına dikkat çeken Orhan, Adana’da yaklaşık olarak 6 ayda bir İslami STK’lara yönelik tamamen komplolar üzerine bina edilmiş baskınların yapıldığını, bu baskınlarla dindar halkın hedef haline getirilerek cezalandırılmaya çalışıldığını belirtti.

Sihirli Kelime; Örgüt Adına 

Son olarak Adana’da yaşananların bir hukuk cinayeti olduğunu ve bunun tek dayanağının ise yasal olarak izinler dahilinde yapılan her eylemlerin başına “ÖRGÜT ADINA”  ibaresini getirerek suç ihdas edilmesi olduğunu belirten Orhan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu dosya ile alakalı 3 dosyanın açıldığını görüyoruz. Aynı dosyadan Şura-Der’e yapılan operasyon kapsamında örgüt üyeliğinden 6 kişiye ceza verildi. Bunlarda şu an cezalarını bitirmek üzereler. İçeride yatıyorlar. Kısa zamanda çıkacaklar. Aynı tarihlerde 4 Haziran 2008 yılında Adana’da gece yarısı sabaha karşı operasyon yapıldı. Toplamda dernek başkanı ve yöneticisi 14 kişi gözaltına alındı. Evlere girildi, çocukların başına silahlar dayatılarak insanlar tehdit edildi. Son derece hukuk dışı muamelelerle insanlar hakız yere suçlandı ve ceza almaları sağlandı. Tüm bunlar bir tek şey üzerinden yapıldı. O da yapılan izinli, legal ve yasal faaliyetlerin başına sanki bir örgüt adına yapılıyormuşçasına suç ihdas ederek ve insanları haksız yere suçlayarak. Bu açık bir hak hukuk ihlalidir. Maalesef mahkeme de buna alet olmuş hatta savcının ceza istemediği kişilere bile ceza vermiştir.”

“Hukukun ayaklar altında olduğunun nettir”

Yaşanan tüm olayların ortaya bir gerçeği koyduğunu, o gerçeğinde bu yargılamada hiçbir hukukun esas alınmadığı olduğunu belirten Orhan, “Burada hukuk var mı yok mu? Bunu konuşmaya gerek yok. Hukukun ayaklar altında olduğunun nettir. Türkiye’de hukukun olduğunu söyleyenlere karşı hiçbir hukuki uygulamanın olmadığını ve hukukun katledildiğine dair bu dosyayı delil gösterebiliriz. Maalesef bu gün hukuk kullanılarak sistemle özdeşleşmemiş, sisteme diz çökmemiş, sistemin yapmış olduğu haksız uygulamaları kabul etmeyen insanlara diz çöktürüp imha etmeye çalışılıyor. Yıllar süren yargılamalar neticesinde bu insanlara cezalar veriliyor. Akabinde cezaevine atılıyor. İnsanlara sopa gösteren bir yargı var.” ifadelerini kullandı.

Suç: Sosyal faaliyetler adı altında legal faaliyetler yapmak

Dosya üzerinden olay değerlendirildiğin müvekkillerinin hukuk çerçevesi içerisinde ceza almalarını gerektirecek hiçbir delilin olmadığını belirten Orhan, dosyada emniyetin hazırladığı fezlekenin, kopyala-yapıştır yöntemiyle savcı tarafından iddianameye çevrildiğini ve iddianamede suç olarak müvekkillerine isnat edilen suçların akıllara durgunluk verecek cinsten olduğunu söyledi.

Orhan, “ Şuna bakar mısınız? ‘Dernek görünümü altında legal görünümlü faaliyetler yapmak. Bu çerçevede operasyonun yapıldığı güne kadar derneğin faaliyetlerinin devam ettiğinin görülmüştür. Daha önce cezaevinde yatmış ve çıkmış insanların eski arkadaşlarını cezaevinde ziyaret etmeleri. Okuma salonu, dernek şubesi ve sosyal faaliyetler adı altında legal faaliyetler yapıyor olmalarıdır.’ Böyle suç mu olur? Bunu hangi hukuka göre değerlendirseniz bile bu şekilde bir suçlamayı yapmanız mümkün değildir.  Ayrıca yukarıda sayılan güya suçlardan dolayı müvekkillerimin ‘terör suçu işledikleri anlaşılmış olması’ deniliyor ki bunu neye göre tespit edip nasıl böyle anlamışlar. Buna akıl sır ermiyor.” şeklinde konuştu.

“Yasal ve legal yayınlar suç unsuru kabul edildi”

Evlere yapılan baskınlarda el konulan 488 adet İnzar Dergisi, 215 adet Kutlu Doğum CD’si ve 7 adet kitaba suç delili diye el konulduğunu ve bu ürünlerin tamamının bandrollü ve legal yayınlar olduğunu belirten Orhan, el konularak suç unsuru kabul edilen bu dergi ve kitaplardan hiç birinin bu güne kadar haklarında herhangi bir toplatma ve yasak kararının bulunmadığına da dikkat çekti.

Orhan, “İddianamede ‘Sanıkların herhangi bir terör eylemi olmamış olsa da, ele geçirilen yayınlarda toplatma kararı olmamasına rağmen Hizbullah geçmişte birçok terör eylemi yapmıştır. Bu nedenle terör örgütü olduğu kesinleşmiş mahkeme kararları ve emniyet içinde kabul edilmiş dosyalar gözetilerek ceza verildi.’ deniyor.  Şimdi bu cümleden ne anlaşılıyor bunu sormak lazım. 13 yıldır tek bir eylem dahi yapmamış Hizbullah üzerinden, onlarla hiç alakası olmayan şahıslar ve yaptıkları yasal eylemler cezalandırılıyor.” dedi.

“Bu hukuksuzluğu herkes biliyor”

Müslümanlara karşı cumhuriyet dönemi İstiklal mahkemeleri yargılamalarının halen alenen devam ettiğini ve bu günkü hükümetinde bu durumdan haberdar olduğunu belirten Orhan, “Bu hukuksuzluğu herkes biliyor. Oraya yeni atanan Adana Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanı, HSYK ve Türk Yargı sisteminin kontrolünü elinde bulunduranlar. Hatta hükümetin dahi bu dosyadan haberdar olmasına rağmen bu cezanın çıkması manidardır.  TC’de bir şey değişmemiştir; O da 1920’li yılların sonunda ki üç Alilerin yaptıkları yargılamalardır. Bu günde aynen yapılan bu ve bu hükümette bunu görmüş ve onaylamıştır.

Mahkeme heyetinin intikam duygusuyla hareket ederek karar verdiğini ve bu durumu da duruşma tutanağına yansıttığını belirten Orhan, tutanağın son cümlesinde ‘Hükmün tefhimi sırasında Süleyman Kavak’ın ‘Zalimler için yaşasın cehennem’ şeklindeki sözler sarf ettiğinin görüldüğü’ ibaresinin doğru olmadığını ve buna itiraz edeceklerini söyledi.

Söz konusu davranışın hükmün tefhimi (açıklanması) sonrasında meydana geldiğini ve Süleyman Kavak’ın bunu sırtı hâkime dönük kendisine yani avukatına baktığı bir sırada söylediğini belirten Orhan, müvekkilinin zulme uğradığını ve Üstat Bediüzzaman’a ait bir sözü söyleyerek bunu dile getirdiğini söylemesinin aleyhine kullanılmaya çalışılmasının manidar olduğunu da sözlerine ekledi.

Yaşanan  bu olayların serüveninin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve hükümetin yaşanan bu gayri hukuki durumları paralel işliyor diyerek kendisini bu durumdan sıyıramayacağını belirten Orhan, bu cürmün ortaya çıkmasına sebep olan polislerin paralelci diye sürgün edilmesinden ve hatta ceza almasından haberdar olan hükümetin, onların açtığı yaraları sarma yerine aynı hukuksuzluğu devam ettiriyor olmasını anlamakta zorlandıklarını söyledi.

Orhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Daha önce Hükümet Günah keçisi olarak Ergenekon’u seçmişti. Şimdi de paralel deniliyor. Bu dosya için 2008’de dava açan polisler paralel polisler oldukları gerekçesiyle sürgün edildiler. Hâkimlerle ilgili en ufak bir paralel davası ve sürülmesi ise yok. Biz buna paralelci diyemeyiz. Yargının eliyle yapılan yargısız infazdan bahsediyoruz. Hükümet de bu işin destekçisi olacak. Nitekim Hükümet kendisine yapılan bir şeyi af etmeyip kurunun yanında yaşı da yaktığını görüyoruz. Ancak söz konusu başkaları olunca bir soruşturma açma gereği dahi duymuyor. Buna rağmen soruşturma açılmazsa, hukuk dışına taşan insanlar cezalandırılmazlarsa ve haksızlığa uğrayan insanların yeniden yargılamaları olmazsa hükümet de bu işin ortağı olur. Bu ne paralel ne de meridyen meselesidir. Bu devlet ve sistem meselesidir. Siz hukuk devleti diyorsanız bunun gereğini yapmak zorundasınız. Ama hukuk devleti değil de karanlık yapılarla beraber olan insanlarla işbirliği varsa bunun da hesabı verilmelidir.”

Son olarak edindikleri bir izlenimi de dile getiren Orhan, 4 yıldır devam eden mahkeme sürecinin sözü geçen STK’ların, HÜDA PAR’ın destek verdiği Bağımsız Milletvekili adayı Salih Demir’i destekleyeceklerini açıklamasının ardından gelmesinin ise sadece bir tesadüften ibaret olmadığını söyledi.

“Bu ceza hukuki değerlendirmelere bina edilerek verilmiş bir ceza değildir”

Mahkemenin verdiği bu cezanın siyasi bir boyutunun da olduğunu düşündüğünü belirten Orhan, bağımsız milletvekili adayını destekleyeceğini deklare eden bu insanların, açıklamanın hemen akabinde cezalandırılmış olunması siyasi, karara benzettiklerini ifade etti.

Orhan, “Hükümet ya da diğer devlet erkindeki karanlık odaklar, tabiri caizse  ‘siz Güneydoğunun dışına taşıp batıya yayılmayı,  Türk adaya Kürtler olarak nasıl destek verirsiniz? demeye mi getirdiler? Tüm bunlar zamanla ortaya çıkacak. Ancak bilinen bir şey var ki; bu ceza hukuki değerlendirmelere bina edilerek verilmiş bir ceza değildir ve bu ortaya çıkacaktır.” dedi.

“Gerekli mercilere her türlü müracaatımızı yapacağız”

Verilen bu cezaların benzeri olan birçok durum yaşandığını ve bu sorunların birçoğunu da gerek meclis gerekse de bakanlık nezdinde gündeme getirdiklerini ifade eden Orhan, bu güne kadar adaletin yerini bulması için hiçbir karşılık bulamadıklarını söyledi.

Orhan, bunun için gerekli mercilere her türlü müracaatlarını yapacaklarını belirterek, olumsuz bir sonucun çıkması durumunda davayı Anayasa Mahkemesi ve AİHM’e de götüreceklerini belirtti.İLKHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler