Yok edilen aile ve çocuk istismarları

Son zamanlarda artan çocuk istismarlarını, içimiz kan ağlayarak müşahede etmekteyiz. Toplum olarak öyle büyük bir ahlaki savrulmaya uğramışız ki, artık çocuklarımızın geleceğinden çok daha fazla endişe duymaya başladık. Her şeyden önce böyle bir fiili yapanları ve hatta düşünenleri lanetliyorum. Ve hiçbir istismarın cezasız kalmamasını istiyorum.

Ancak durup dururken bu savrulmaları yaşamıyoruz. On yıllardır manevi değerlere yönelik sistematik bir şekilde geliştirilen saldırılar, ötekileştirip yok edilmeye yönelik ifsat projeleri bütün tahribatlarıyla beraber ısrarla sürdürülmektedir. Gelinen noktada tamamen 'ahlaksızlaştırılmış bir nesil' ve hiçbir değer yargısına tabi olmayan ucube bir gençlik ile karşı karşıya kaldık.

Bu ifsat projelerinin yetersiz kaldığı düşünülüyor ki, aileye yönelik saldırı furyası devam ettirilmektedir. Toplumun temeli ailedir. Bu temelin en dibinden sarsılmasını gerçekleştirmek için çok büyük bir ifsat operasyonu sürdürülmektedir. Zira işlevsiz hale getirilen bir ailede; terbiye olmaz, ahlaki değerler oturtulamaz ve manevi değerleri öğrenip yaşama imkânı ortadan kalkar. İşte bu yüzden aile kurumu özellikle hedefe konulmuştur.

Genç yaşta evlenenlerin özellikle cezalandırılmaya çalışılması, çocuklarının ve eşlerinin ısrarla ortada bırakılması bu operasyonun hala yürütülmekte olduğunu göstermektedir. Yıllardır süren mahkemeler, iki-üç çocuklu aileler şimdi parçalanmakta ve babalar cezalandırılarak, evlilik sakıncalı hale getirilmeye çalışılmaktadır. Karı –koca birbirlerinden memnun bir şekilde hayatlarını sürdürürken, birileri; "siz genç yaşata evlendiniz, onun cezasını çekmeniz lazım" diye babalarını cezaevine, anne ve çocukları da orta yerde kimsesiz bir şekilde bırakmaktadırlar.

Bu mağduriyetin görülüp giderilmesi bir tarafa, her gün yeni mağduriyet haberleri duyulmaktadır. Yetkililerin bu acı tabloyu görmemesi veya görmek istememesi ise daha acı hikâyeleri karşımıza çıkaracaktır. İşte ailenin hedefe konulduğu böyle zamanlarda, sapkınlıkların, cinsiyet eşitliği teraneleri ve ahlaki düşüklüklerin kapılarımızın önünde kol gezmesine şaşırmamak gerekir.

Tv dizilerinde meşrulaştırılmaya çalışılan iğrençlikler, toplumun bütün değer yargılarını tarumar ederken, özellikle ailesiz ve gayrı meşru bir hayat özendirilmeye çalışılmaktadır. Bu tür dizilerde 'her türlü istismarın' adeta normal hale getirilme iğrençlikleri; karşımıza 'ahlaki iflas' olarak çıkmaktadır. Dönüp baktığımızda katiller, hırsızlar, hainler ve çocuk istismarcıları toplumun kalbine zehirli bir hançer gibi saplanmış olduğunu görüyoruz.

Çocuk istismarlarının daha da artmış olması, çürümüşlüğün ve kokuşmuşluğun vardığı noktayı gösteriyor. Toplum olarak bu kadar kötülükleri hak etmediğimizi düşünüyorum. Ama gidişatın daha kötü neticelerin habercisi olduğunu söylemek, kehanet olmayacaktır. Bütün bu rezaletlere rağmen aile kurumuna sahip çıkmayışımız ve bu kurumu Avrupalının istediği gibi heba etme basiretsizliğimiz, bizleri çok daha acıklı sonuçların beklediğini bilmek gerekir.

Hele TV dizileri, internet, sosyal medya ve daha birçok araçla ahlaki yozlaşmanın sistematik hale getirildiğini gördükçe; geleceğimizin geçmişimizden çok daha acınacak hallere düşeceğini bilmeliyiz. Yetkili mercilerin bataklığı kurutmak yerine sivrisineklerle uğraşma pervasızlığı, çürümüşlüğü ve kokuşmuşluğu daha ileri boyutlara taşımaktadır. Gündelik çözümlerle bu işin hal olmayacağını unutmamalıyız.

Özümüze dönmeli, inancımız doğrultusunda yeniden bir hayat inşa etme bilincini ortaya koyarak, batının bize dayattığı ahlaksızlığı, dinsizliği ve insan fıtratına aykırı bütün iğrençlerini ayaklar altına alarak, mümince ve şerefli bir hayatı bir an önce yaşamak için adım atmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.