Zevklerin bozulması

Daha önce zevkler hakkında bir şeyler söylemiştik. Şimdi de zevklerin bozulmasını söz konusu edeceğiz. Hani Bediüzzeman: “Bozulunca âdi şeyler az, âli şeyler çok bozulur.” diyor ya. Haliyle en âli varlık olan insan da bozulunca en âdi şeye dönüşür. Yüce ferman bu tür insanlar için “Esfelüssafilin” tabirini kullanır. Yani aşağıların aşağısı… İnsan bozulur da zevki sabit mi kalır? Asla! Demek zevkler bozuluyormuş. Hem de en âdi ve pis şekliyle…

Bu konu, yani zevklerin bozulması konusu, ilkin üniversite yıllarında kafama takılmıştı. Belki de bariz şekliyle bu zevk bozukluğuyla ilkin o yıllarda karşılaşıyordum. Konuyu dağıtmadan meseleye dönersek; bakıyordum, on sekizinde, on dokuzunda ay parçası gibi bir genç, Sanki Allah sevmiş de yaratmış! Kaşı, gözü ve ağzıyla yüz o biçim; endam desen maşallah, barekallah! Hani diyorsun, üzerine güzelinden bir elbise de alsa Mısrî kadınların Hz Yusuf için dedikleri, “Haşa, bu bir insan değil, ancak bir melektir.” sözünü mırıldayacaksın. Ama nerede… Zevkin, beğeninin yozlaştığı yer başlıyor. Nazenin gencin pare pare tişörtünün ön ve arka taraflarında iki büyük kuru kafa! Elindeki maskota bakıyorsun insan iskeletidir salladığı. Pantolon bir çeşit, saç-sakal bin bir çeşit. El insaf, estetik; kuru kafa ve iskeletin neresinde.

Böyledir… İnsan, Allah eksenli bir yaşamdan saparsa amel bozulduğu gibi duygular da zir û zeber oluyor. Haliyle zevkler de kokuşuyor. İman, amel, duygu/zevk üçlüsünü yekdiğerinden ayrı düşünemeyiz. İman yeri olan kalp, aynı zamanda duygu, zevk, beğeni kombinesinin de serçeşmesi değil midir? O zaman “Kalpleriniz katılaştı ayeti aynı zamanda bu duygusuzluğa, bu zevksizliğe işaret etmiyor mu yani? Peki, öyle değilse kalbi katılaşan kâfir niçin intihar ediyor? Eğer hayattan yana bir keyfi, bir zevki kalmış olsaydı ya da keyif ve zevkleri yüreğinde baharlar yeşerten cinsten olsaydı hiç tatlı canına kıyar mıydı? Demek zevkler kirleniyor, demek zevkler kokuşuyor. Öyle ki sahibini boğacak kadar.

Yörüngesinden çıkmış adi zevklerin, tarihte pek çok örnekleri vardır. Mesela hiçbir insan, içine ölü insan organının düştüğü tastan su içmek istemez. Ama zevkler öyle bozuluyor ki kişi, dikkat buyurunuz, insan kafatasında içki içip kahkaha atar hale gelebiliyor. Tarihte görülen belgeli, ispatlı bir zevk bozukluğu da Hz. Lut (AS)ın kavmidir. Kur'an'ın tabiriyle onlar kadınları bırakıp şehvetle erkeklere gidiyorlardı. Kimi Avrupa ülkelerindeki eşcinsel evlilikler ile diğer başka sapkın ilişkileri muhakkak duymuşsunuzdur. Ama bizler “Fuhuşu izhar, saf zihinleri idlal eder.” nasihatine uyaraktan bu fosseptik çukurunun ağzını fazla aralamıyoruz.

Fatihada “Bizi doğru yola ilet.” ayetini okuduğumuz zaman sadece hak yol talebinde bulunmuyoruz. Belki her çeşit doğrunun talebinde de bulunuyoruz. İşte bu duavari ayetle doğruyu bulmasını, yörüngesine oturmasını istediğimiz bir şey de duygu ve zevklerimizdir.

Mümin; zevklerini, beğenilerini doğru yörüngeye oturtmuş kişidir. Onun aklı temiz, kalbi temiz, ameli temiz, zevkleri temizdir. Zaten o bir ömür boyu bu alanların temizliğiyle uğraşan temizlik işçisi gibidir. Çünkü o “Allah temizlenenleri sever.” Ayeti ve bu meyandaki binlerce ayetin ders verildiği Kur'an mektebinden geçmiştir. Bu derslerle mümin; beğenide, zevkte incelmiş, estetiğin zirvesine çıkmıştır. Müminin zevki ve işlerinin zarafeti ile ilgili denilmiş ki: “Mümin bir kelebek gibidir; en güzel yere konar ve konduğu dalı da eğmez.” Artık bütün bunlardan sonra insanın “Hak ile batıl birbirinden ayrılmıştır.” Ayetini vird-i zeban yapıp küfrün kabalığından İslam'ın zarafetine kaçma zamanı gelmemiş midir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.