Şeriati, bilim ve Batı-dışı modernleşme

Şeriati, bilim ve Batı-dışı modernleşme

Ali Şeriati’nin bir modernleşme sorunu olduğu açık. Türkçeye ilk tercüme ettiğimiz kitabın ismi “Medeniyet ve Modernizm” di. Yani “Temeddün ve Teceddüt.” Fars irfan havzasında modernite teceddüt, tecdit olarak algılanır.

Ali Şeriati’nin bir modernleşme sorunu olduğu açık. Türkçeye ilk tercüme ettiğimiz kitabın ismi “Medeniyet ve Modernizm” di. Yani “Temeddün ve Teceddüt.” Fars irfan havzasında modernite teceddüt, tecdit olarak algılanır. Bu ise Türkiye İslam’ına göre çok daha zor bir epistemolojik sorun teşkil eder. Biz hiç değilse ihya, ıslah ve tecdid kavramlarını reform ve moderniteden ayırt edebiliyor, bir hassasiyeti korumaya çalışıyoruz; Fars İslam havzasında ise teceddüt ve modernleşme neredeyse aynı anlama gelmektedir.

Bu çerçveden baktığımızda Şeriati’nin moderniteyi Batılıların tekelinden, İslamiyet’i de modernite karşıtlığı ve düşmanlığından kurtarmak istediğini söyleyebiliriz. Kitaplarına dikkatli bir biçimde baktığımız zaman bu konuyu kendine sorun ettiğini görüyoruz. Bu hayli önemli, önemli olduğu kadar sorunlu bir konudur. Fikri çabalarında Ali Şeriati dikkatli bir zattır. Emperyalist ve sömürgeci Batı’nın modernliğine karşı çıkarken geleneğe ve tarihe hapsolmuş İslamî, dinî anlayışlara da karşı çıkmaktadır. Bu onun hareket alanını öylesine geniş tutuyor ki, Ali Şeriati’nin size neyi önerdiğini, sizi nerede tutmak istediğini kestirmeniz zordur. Bu açıdan bakıldığında Ali Şeriati’nin kitapları aynı zamanda karşımıza bir tuzak olarak çıkar.

Onun eklektik projesinde üç sacayağı vardır: Sol, sosyalist, Marksist bir ayak. Varoluşçuluk ve irfan, İslam irfanı. Ancak bugün söz konusu kavramsal eklektik çerçevenin iki ayağı çökmüş bulunmaktadır. Yani artık Ali Şeriati’yi okuyup bugünkü Batı’yı iyi anlamak konuşmalarını yaptığı zamanki kadar kolay değildir. Çünkü ne sol ve Marksizmin bugün geçerli bir söylemi kalmış bulunmaktadır, ne de varoluşçuluğun; bu önemli olmakla beraber, Marxizm ve varoluşçuluğun önemini kaybetmesi Ali Şeriati’nin önemini kaybettiği anlamına gelmez. Zira onun asıl yapıştığı referans çerçevesi irfandır ve İslam irfanı bakidir.

Ali Şeriati’nin kitaplarını üç ana gruba ayırmak mümkün: İçtimaiyat, İslamiyat, Kevriyat. İslambilim veya İslamşinasi ondokuzuncu ve yirminci yüzyılın İslamcıları ile Ali Şeriati’nin İslamcılığı veya İslamî tefekkürü arasında bazı paralellikler var. Ondokuzuncu ve yirminci yüzyılın İslamcıları kartezyen düşünüyordu. Analojiler yapıyorlardı, ilerleme inancına büyük bir azim ve gayretle dinî bir meşruiyet arıyorlardı. Bu yüzden gelenekle araları iyi değildi, hala ana akım İslamcılık henüz gelenekle barışmış sayılmaz. Onların zihinlerinde temel soru “Neden Batı karşısında geri kaldık?” idi, İslamcılar buna cevap bulmaya çalışıyorlardı. Söz konusu sorunun cevabını arama çerçevesinde pozitif bilimlerin kavramsal çerçevesini, anahtar terimlerinin karşılığını Kur’an’da arıyorlardı. Bu gelenek devam ediyor.

Ali Şeriati’nin İslambilimi ise İslamî çağın ideolojik sistemlerini karşılayacak bir anlam çerçevesine sahiptir. Bu önemlidir. Onun İslam’ı çağın ideolojik sistemlerini karşılayacak bir anlam çerçevesidir. Sosyal bilimlerde (Ali Şeriati’nin içtimaiyat eserlerinde ele aldığı sosyoloji, siyaset bilim, medeniyet tarihi, dinler tarihi, antropoloji, psikoloji, iktisat vs.) İslam yeni bir okumaya tabi tutulmaktadır. Üçüncüsü; bu bizi İslam’ın sosyal bilimlerin yöntemiyle anlaşılmasına ve açıklanmasına götürme tehlikesini beraberinde getirmektedir; eğer İslam, çağın ideolojik sistemlerini karşılayacak bir anlam çerçevesine sahipse, eğer İslam sosyal bilimlerin zemininde yeni bir okumaya tabi tutulacak ise -ki Ali Şeriati bunda ısrarlıdır-, o zaman İslam sosyal bilimlerin yöntemiyle anlaşılabilir ve okunabilir mi? Bu soruyu ben kendime soruyorum, herkese de sorma lüzumunu hissediyorum.

Kişisel olarak Ali Şeriati bizi Batı’nın çözemediği “yöntem sorunu”na götürüp hapsedebilir diye endişe ediyorum. Ali Şeriati üzerinden yöntem ithal edebiliriz ki bugün Batı epistemolojisinin ve sosyal bilimlerinin gelip tıkandığı ana nokta yöntemdir. Bağımsız düşünebilen mütefekkirler İslam’ın bilgi ve düşünme usulünü takip edebilirler; akademik dünyanın bir parçası olan ilahiyatçılardan ve muhafazakâr-dindar bilim adamlarından bunu bekleyemeyiz. Ancak ben merhum Ali Şeriati’nin bu konu üzerinde çok iyi düşünmediğini zannediyorum. Mazurdur. Çünkü hem henüz İslam dünyasında fikri atmosfer bu konuyu gündemine almış değildi hem Şeriati’nin buna vakti yoktu, uyuşmuş bilinci uyandırmayı kendine dert edinmişti.

Belirtmek gerekir ki “yöntem” İslam tefekkürünün ve gelecekteki siyasi ve ekonomik bağımsızlığımızın temel sorununu teşkil eder. Malezya Uluslar arası İslam Üniversitesi’nin kuruluş amacı Batılı bilimsel ve akademik yöntemle İslam dünyasını yeni bir zihinsel işleme tabi tutmaktır. Bugün ilahiyatlar dahil İslami ilimler ve İslami tefekkür bu yöntemle oluşturulmaktadır. Ortaya çıkan ve çıkacak sonç ümmete yol gösteren, rejimlere karşı hak ve hukukunu savunan, usulüne uygun içtihad yapan “peygamberlerin varisi alimler”i tasfiye edip modern devletin iktidarına paralel bilgi üreten Müslüman bilim adamları ve akademisyenler yetiştirmektir. Bir sonraki yazıda Ali Şeriati’den hareketle yöntem konusunu ele almaya çalışacağız.


 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler