‘Ben’, ‘Evren’ ve ‘Hayat’ kavrayışı bağlamında bilmenin imkânı: ‘Niçin ve Nasıl?’

‘Ben’, ‘Evren’ ve ‘Hayat’ kavrayışı bağlamında bilmenin imkânı: ‘Niçin ve Nasıl?’

İnsanın yaratılış ve yaşayış serüvenine yönelik daima bir nedensellik gündeme geldiği gibi buna bağlı olarak onun bilme çabasının da sebepleri vardır.

İnsanın yaratılış ve yaşayış serüvenine yönelik daima bir nedensellik gündeme geldiği gibi buna bağlı olarak onun bilme çabasının da sebepleri vardır. Bu sebepler gündelik pratiklerle ilgili olabileceği gibi merak, entelektüel/zihnî, mitolojik, efsanevî, sekülerlik, dinî ve felsefî-düşünsel gibi nazarî beklentilerinin teminiyle de muhtevi olabilir. Bilmenin ne tür bir idrak üzerinde inşa edildiğine ilişkin yanıt arayışına bu gibi sebeplerin çeşitliliğini artırmak mümkündür.

İnsan, Aristoteles’in Metafizik adlı eserinin hemen girizgahında ifade ettiği üzere, doğal olarak etrafında olan-bitenleri, kevn ve fesâda mevzu olan şeyleri bilmek ister. Bu tutum ve kavrayış insan fıtratının bir niteliğidir. Bir şeyi bilmek, kadim tefekkürün çoğunlukla mütefik kaldığı ontolojik ve epistemolojik cihet itibariyle, o şeyin neden ve nasıl meydana geldiğini telakki etmeyi gerektirir. Bilmenin anlamlığı ve tutarlılığı indeksinde bu iki soru sıkıya sıkıya birbiriyle ilişkilidir; öyleki her ne kadar öncelik-sonralık ilişkisi bakımından biri diğerine öncelense de, biri olmadan diğeri hakkında tutarlı önermelerin ileri sürülmesi bir hayli güçtür.  Buna göre bilmenin tutarlılığı her iki sorunun anlamlı birlikteliğinde tezahür eder. Ancak her iki sorunun muhatap olduğu anlam dizgeleri birbirinden farklıdır. İmdi bu iki sorunun mahiyet ve muhtevasına ilişkin aşağıdaki satırlarda kısa kısa tartışmak isteriz.

Niçin sorusu hakkındaki ilk ve başlangıç önermesini şu şekilde tertip etmek olanaklıdır; bilmenin araştırma nesnesine yönelik niçin sorusunun gündeme getirilmesi, evvella araştırmacının ‘ben’, ‘evren’ ve ‘hayat’ kavrayışına yönelik gayesinin bilkuvve imkânını gösterir. Yani araştırma düzleminde niçin sorusuna verilen her bir yanıt, yekünde, bilmenin anlamının ‘buradan öteye’, ‘fizikten metafizik alana’ taşınmasına ontolojik imkân sağlar. Bu eğilim aynı zamanda bilmenin sırrını fiziksel dizgelerin atomik gramerine indirgemeksizin ufkun aşkınlığında arama çabasıdır.

Varolan niçin yok değil de vardır; varolmayan var ise o vakit niçin var değil; varolanın varlık nedeni nedir; ‘ben’ niçin varolan oldum; ‘ben’i ve varolanı var eden bir sebep var mıdır şeklindeki meta sorular varoluşun sırrını varlık ötesine, misal âlemine taşımaktır. Görüngünün arkasındaki aşkın olanı öncelemektir. Zira varolan, Eflatuncu tutum nazara alındığında, varlık ötesinin/ideaların taklidinin taklidinden, kopyasından ibarettir. Bu bakımdan varolanın varoluş gramerini tesis ve takdim etmeye gayret ederken niçin sorusuna verilecek yanıtları teselsüle hapsetmeden ve nihâyetinde niçin sorusunun yanıtının odak merkezini teşkil eden ‘Asli/Tek Olan’ın bilinme çabasına önemli bir mevkî tayin edilir. Yine bu anlatıda varolanın bilinmesinin ilmî ederi, esasen ‘Asli Olan’ın erişimine, bilinmesine katkı sunması ölçeğindedir.

Öte yandan insanın etrafında olan-bitenlere ve kendisine dair yönelttiği bir diğer esaslı soru nasıl sorusudur. Nasıl sorusu epistemolojinin konusu olmanın yanı sıra bilmenin yöntemine/tarzına delâlet eden bir sorun alanıdır. Nasıl sorusu mevcut geçerli araştırma koşullarına göre sosyal ve kevnî alandaki olgu ve vakıaların araştırılıp bunların epistemik temellendirilmesine veri sağlar. Dolayısıyla nasıl sorusu öncelikle ‘burası’ ile ilgili olması bakımından şehâdet âlemini muhatap alır. Eğer bilmenin yegâne araştırma sorusu mevzubahis edildiği ve ontolojik taslak çerçeve itibariyle ‘niçin’ sorusundan yalıtılacak şekilde ‘nasıl’ sorusu öncelendiğinde doğal olarak ortaya çıkacak bilme idrakinin çerçevesi de ‘burası’yla sınırlandırılmış olacaktır. O halde nasıl sorusu, müstakil veya tek bir biçimde bilmenin araştırma sorusu olarak belirlendiğinde bilmenin seyrini ve gayesini seküler ‘ben’, ‘evren’ ve ‘hayat’ kavrayışlarıyla ihata edecek şekilde bir işlev icra edecektir.

Aynı şekilde nasıl sorusu, keşf-i kadîmden vazı’i cedide uzanacak şekilde, çoğunlukla tabiî bilimler alanında araştırma zihniyetini belirlemesi ve yönlendirmesi bakımından bilmeyi biçimlendirir. Özellikle hâlihazırdaki bilme tarzının ve birikiminin meşruiyetine cevaz verme hususunda kendine mesuliyet addeden çağdaş eğitim sistemi, araştırma nesnesinin bilme çabasını yönlendirecek ve araştırma süresince ona eşlik edecek makul ve makbul soru formunun nasıl sorusu olduğu yaklaşımı etrafında kurgulanmıştır. Çağdaş eğitim sisteminin bu nutku ve ufku, sadece araştırmacının bilme nesnesinin ne’liğini soruştururken söz konusu edilecek şeyin nasıllığını öncelemekle yetinmez; aynı zamanda erişilen bilmenin nasıllığını onun aile, akraba, asabiyet, apartman, sokak, mahalle, çarşı, şehir, okul, ölüm gibi bütün varoluş alanlarına teşmil edecek şekilde yönlendirir. Böylesi bir durum herhalde kaçınılmaz olarak araştırmacının bilme gayesi ile piyasa değerine göre eder/değer bulan karizmatik-popülist kariyer hattının soğuk serüveni arasındaki maneviyatsız birlikteliği tezahür ettirir.

Nasıl ve niçin sorularına yönelik bu kısa fikir teatisinden sonra şu sonuç mukabilindeki özet ve değerlendirme ile sonlandırmak mümkündür. Niçin sorusu bilmeninin maksadını teşkil edecek ve aynı zamanda yönlendirecek şekilde bilmeye mevzû edilen şeyin özüne ilişkin soruşturmayı tayin eder. Bu soruşturma araştırmacının kendisine ‘nerede durması’ gerektiğine ilişkin ‘ben’, ‘evren’ ve ‘hayat’  kavrayışı arasındaki manevi birlikteliği tesis etmesi bakımından önemlidir. Ancak bu tarz bir soruşturmanın sadece ‘kendinde kafî’ görülmesi beraberinde epistemolojik bir dizi sorunların meydana gelmesini kaçınılmaz kılar. Belki bu tarz epistemik sorunların çözümlenmesi, nasıl sorusu etrafında aşılması olanaklı görülebilir. Burada nasıl sorusunun temel işlevlerinden birisi bilmenin nesnesinin özünün bilgisinin erişimine vasıtalar belirleyerek bir yerden başka bir yere kadar belirli sınırlar dahilinde bilme maksadına mârifet sağlamaktır. Böylece niçin sorusunun mekânda imkânı ancak nasıl sorusunun kendisine eşlik etmesiyle olanaklıdır.

Şimdi yukarıda bahsedilen tartışma düzlemini çağın pratikleriyle nispeten ilişkilendirmek suretiyle bir-iki hususa daha işaret etmekte fayda mülahaza edilebilir. Öncelikle yaşadığımız çağ evreninde bilme ve bilgilendirme araçlarının temininde önemli değişimlerin nevzuhûr ettiği artık malumun ilâmıdır. Önceden süregelen ve Covid-19 pandemisiyle birlikte dijital/sanal ortamda eğitim-öğretim faaliyetlerinin gittikçe ivme kazanması, beraberinde, pandemi sonrası ve hâlihazırda eğitim sisteminin yapısal ve işleyiş düzeneğinin değişimine yönelik bir imkân sunabilir. Ki eğitim-öğretim faaliyetlerinin (fizikî) mekândan müstağni uzaktan sürdürülebilir tarzındaki hâlihazırda girift tartışmalar mevzubahistir. Bu değişim veya tartışmalar sürecinde nasıl sorusunu temel/esas alan sistem kurucu çağdaş seküler paradigmanın araştırma programının çekirdeğini yozlaştırıp (fizikî veya dijital/sanal) mekânda imkân bulacak şekilde yeni bir teklif sunma fırsatı elde edilebilir. Bu gibi öneriler, zaman ve (fizikî veya dijital/sanal) mekânın nazarî ve âmeli beklentilerini göz ardı etmeden anlam/mâneviyat ile maddeye karşılık gelecek şekilde niçin ve nasıl sorularının te’lifinin ihata edeceği tedris ve te’dib süreçlerinin ve muhtevalarının tesisi için kaydadeğer fikir teatileriyle teklife dönüştürülebilir.

Siracettin Aslan

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.