28 Şubat Davası

Hasan SABAZ

28 Şubat post modern darbesi yargılanmaya başladığında birçok insan şok geçirmişti.

Fişlemelerin, brifinglerle yönlendirilen yargının, BÇG gibi hukuksuz oluşumların halka çektirdiği onca sıkıntıdan sonra, cuntacıların  kısmen de olsa bedel ödeyecek olması önemli bir olaydı elbette.

Çok sayıda isim gözaltına alındı. İçlerinde Çevik Bir ve Erol Özkasnak gibi dönemin en kudretli paşaları da vardı.

Davanın açılması bile önemliydi, çünkü “Bu süreç gerekirse 1000 yıl sürecek” denmesinin üzerinden daha çok uzun bir süre geçmemişti.

103 kişi için iddianame hazırlandı.

Dönemin mağdurlarından çok sayıda kişi ve kurum da müdahil olarak davaya katıldı.

Ancak bazılarına göre garip bir süreç başladı duruşmaların başlamasıyla. İlk duruşmadan itibaren tahliyeler başladı.

Her duruşma tahliyeleri de beraberinde getirdi.

Son duruşmada 15 kişi daha tahliye edilince geriye sadece 5 tutuklu sanık kaldı.

Eleştiriler yükseldi tabii. Yani 28 Şubat darbesi 5 kişiyle mi yapılmıştı?

Yargının tahliyelerle ilgili açıklamasına baktığımızda konunun “suç vasfının değişmesiyle” bir alakasının olmadığını gördük.

Yaş ve sağlık sorunları gerekçe gösterilerek tahliyeler olmuştu. Mahkemenin bir kanaati de sanıkların delilleri karartma imkânına sahip olmadıklarıydı.

Mahkeme heyetinin uzun tutukluluk konusunda yapılan düzenlemelerden yola çıktıkları, eleştirileri göz önüne aldıkları dikkat çekiyordu.

Yani duruşmalar bittiğinde bu tahliye olan sanıkların bir kısmı yine ağır cezalar alabilir. 

Şimdilerde tahliye olmaları onlara ceza verilmeyeceği anlamına gelmiyor.

Bunları göz önünde bulundurduğumuzda mahkeme heyetinin tutumu anlaşılabilir; ama bu davada halen anlaşılamayan çok şey var.

Başa dönüyoruz.

Yargı, eğitim, sağlık, ekonomi, asayiş gibi konularda onca tahribat yapan “Post modern darbeciler” sadece 103 kişiden mi oluşuyordu?

Yaşı yetmişi aşkın ve gerçekten de sağlık sorunlarıyla boğuşan emekli askerler mi her şeyi yaptı?

Darbenin zemin hazırlayanların ve destekçilerinin sermaye, sendikalar, esnaf odaları ve medya olduğunu herkes biliyor.

Süreçte aktif rol alan askerlerin emekli olduktan sonra büyük holdinglerde görev aldığı da biliniyor.

Medya ve siyasetin darbede ne kadar etkin olduğunu sanırım söylemeye bile gerek yok.

İşte asıl buraya bakılması gerekir.

Neden 28 Şubat cuntasının aktif elemanı olan kimi siyasi figürler sorgulanmaz ve onlardan bu işin hesabı sorulmaz?

Karargâhtan ayrılmayan, gazetenin manşetine orada karar veren kimi medya mensubu şimdilerde sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyor.

Andıçlar ve açıklamalarıyla hükümete ayar vermeye çalışan “ismini vermek istemeyen subaylar”ın durumu ne olacak?

Peki ya siyasi aktörler…

8 yıllık eğitim faciası için “siyasi hayatıma mal olsa bile” diyerek destek çıkan Mesut Yılmaz’ın söyleyeceği şeyler yok mu?

Peki ya Demirel?..

Darbecilerin en büyük destekçisi olan “Nursuz Süleyman”…

Bunların neden dava kapsamında olmadığı sorgulanmalı.

Sanki bazı şeylerin üstü örtülüyor bu davada.

Davada tahliyelere karşı çıkan kimi “camia”lar dönemin en önemli figürü olan Bülent Ecevit’i hiç gündeme getirmiyorlar. Aynı kişilerin o dönem darbecilere yönelik övücü ve Merhum Erbakan Hocayı suçlayan açıklamaları nereye oturtulacak?

Şunu açıkça ortaya koyalım.

28 Şubat bir darbedir ve darbenin birçok ayağı vardır.

Bu ayaklarından birine yönelik operasyon yapılmış, dava açılmış ve yargılamalara başlanmıştır.

Darbenin diğer ayaklarını gündeme getirmek gerekir.

Bunu bırakıp gündemi “tahliye olanlarla” meşgul etmek hedef saptırmaktır.

 “Bir kısım darbecilere” saldırırken asıl amaç “derin bağlarla bağlı oldukları” darbenin başka ayaklarını gizlemek olabilir.

Hedef saptıranlara dikkatle bakmak gerekir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.