Adalet Ağaoğlu'nun cici eşkiyası

Nurullah AY

 Adalet Ağaoğlu, kimilerine göre başarılı bir romancı, kimilerine göre çağdaş bir Türk aydını.
Romancılığını burada masaya yatırmayacağım ancak çağdaş ve aydın(!) oluşu su götürmez bir gerçek.
Hani ülkemizde klasik bir aydın tanımlaması var ya, onun bütün standartlarına uyuyor.Aydın dedin mi; birkaç televizyon programında boy göstereceksin, arada bir ağzını bozacaksın, dine kitaba da sövgüyü meze yaptın mı güneş bile yanında karanlık kalır. Ha, bu arada Batı'da karşılık bulman için aykırı düşüncelerin de olmalı.
Mesela sapık fikirlerin olabilmeli, o da olmadı mı Ermeniler, israil veya taşeron PKK ile ilgili dizeceğin inciler de ciddi iş görür.
Hatırlanacağı üzere Orhan Yamuk, bir sözle Nobel'i kaptı, Yaşar Kemal de o sözü daha önce söyleme cesaretini göstermediğinden bir gözü açık gitti.
Yoksa Yaşar Kemal'in yanında yamuğun adı mı okunurdu.
Şimdi de yamuktan rol kapma amacında Ağaoğlu.
Yamukluk desen var.
Dine düşmanlık gırla..
Ya eksik olan?
Batı'nın beklediği sihirli cümle: Onu da söyledi Adalet Hanım.
"PKK'yi bana soruyorlar, İnce Memed'dir diyorum." dedi.
PKK ve feodal zorbalığa karşı adalet mücadelesindeki İnce Memed...
Peh peh peh!
90 yıllık TC'nin ceberut sistemini Abdi Ağa'ya benzetseydi, keskin bir zekâdan söz edilebilirdi.

Ancak kırk yıllık tarihinde kırk bin Kürt'ü öldüren bir yapı İNCE değil olsa olsa Kürtlerin HAİNCE Memed'i olabilir.
Mesela İnce Memed, kendisine sığınanları infaz edip yıllar sonra uyduruk bir çatışma süsü vererek kahramanlık destanı yazmaz.
İnce Memed, "beni alt etmeye çalışıyorlar" sanısıyla en yakın arkadaşlarını katletmez.
İnce Memed, Abdi Ağa'nın ağalığına başkaldırdıktan sonra yakayı ele verdiğinde "Bana bir şans verin Abdi Ağa'ya hizmet etmek istiyorum'' da demez.

“Altı bin genci Abdi Ağa'nın hizmetine sokabilirim'' demeyeceği gibi "Benim annem Abdi Ağa ile akrabadır" da demez.

Sözün özü; Adalet Ağaoğlu, Abdi Ağa ile doksan yıllık ceberut sistemi eşleştireceğine İnce Memed ile PKK'yı bir görme gafletinde bulunmuş.

Gaflet mi, ödül peşinde koşan bir yazarın diyet hamlesi mi o da bilinmez ya neyse.

"İnsan haklarına dayalı bir Anayasa olmadan, askeri darbe anayasasından kurtulmadan Güneydoğu sorunu çözülemez. Ben demokrasiden yanayım. İki şeye karşıyım. Şiddete ve demokrasi dışılıklara...  diyen Ağaoğlu'nun bu sözlerine katılmamak mümkün değildir.

Ancak şiddete karşı olup PKK'yı İnce Memed gibi gören bu sözüm ona aydının birkaç gün sonra ‘'PKK beni kandırdı'' demeyeceğinin garantisini kim verebilir.

‘'Referandumda Osman Can evet demem noktasında beni kandırdı'' diyen de yine aynı kişi değil miydi?

Sahi onun bunun sözüne göre hareket edenden aydın olur mu?

‘'Gezi Parkı eylemlerine kadar gençlikten hiç umudum yoktu. Ama eylemden sonra bana büyük bir umut oldular. Bu yüzden ellerini ayaklarını öpüyorum Gezi Parkı eylemlerindeki gençlerin. Kendi başlarına ve kendi seçimleriyle oradaydılar. O Gezi ruhu hali başka isimler altında hala varlar. Onlar gibi kendisi olabilme yolculuğunun işaretleri benim tek umudum."

Gençlikten umudunu kesmiş aydın hanım Gezi Parkı eylemleriyle bir daha umutlanmış.

Yani topluma öncü olması gereken aydın, gençlerin kuyruğuna takılıp onlardan medet umar halde, klasik Türk aydının açmazı bu.

Allah'a inanmadığını ve öldüğünde cesedinin yakılmasını isteyen Ağaoğlu'ndan tek isteğimiz biraz sabretmesidir.

Yoksa o yakılma dediği zaten olacak, hem de sönmemecesine.

NEDEN SUR?

Defaatle söyledim, SUR deyip geçmemek lazım diye.

Zira içerisinde birçok unSUR barındırıyor. Ve örgüt, onca yıkımına rağmen kendisinde bir kuSUR bulmuyor.

Sözcüğü tersine çevirdiğinizde RUS çıkar demiştim, RUS ajanlar yakalandı SUR'da.

Pensilvanya'daki zat, “Sur'da bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes'' dediği demlerde Sur'da çatışmalar şiddetlendi.

Kur'an dersi verdiği için yüzlerce insanın cezaevinde bulunduğu ülkemizde ‘'vatana ihanet ve casusluk'' suçlamasıyla yargılanan Can Dündar ve Erdem Gül 28 Şubat darbesinin gündemin ana maddesi olduğu bir dönemde, şaibeli bir kararla, üstelik gerekçesi açıklanmadan salıverildi.

Samanyolu grubunun ve Zaman'ın önemli kalemlerinden Bülent Keneş, Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliyesiyle ilgili ‘'Sur'da bir gedik açıldı'' twiti attı.

Demirtaş, Nevruz'da planlanan kalkışmayı öne çekip  #HaydiSURaAblukayıKaldırmaya hastagı ile insanları Sur'da toplamaya çalıştı.

Pensilvanya işaret fişeğini çaktı, elemanı Bülent topu orta sahaya taşıdı, HDP/PKK de golü atmaya çabaladı.

Sonuç: Kaybeden yine Kürtler

28 ŞUBAT'IN ARDINDAN

28 Şubat, bir anda verilen bir kararın neticesi değil, adım adım gelen bir ihanetler silsilesidir.

Çünkü her şey bir plan dâhilinde gerçekleşmişti.

Etkileri bin yıl sürecekti ve yaşattığı acılar ve travmaların bin yıl etkisinin olacağı muhakkak.

İkna odalarında ikna olmayan asi(l)lerin yaşadıkları… Travmatik hadiseler… Kaotik ortamlar……

Ağustos 1996...
Milli Güvenlik Kurulu'nda Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya konuşuyor:
- Aşırı dinci akımların devletin geleceği konusunda tehlike oluşturduğunu düşünüyorum. Ve bunun üzerinde görüşme açılmasını istiyorum.

Aralık 1996...
Aynı komutan, 1996'nın son MGK toplantısında yine söz alıyor:
- Aşırı dinci akımlar devlet ve demokrasi için tehdit boyutuna ulaşmıştır. Konunun burada konuşulmasında yarar vardır.
Ocak 1997...

Milli Güvenlik Kurulu'nda Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya Cumhurbaşkanı'ndan izin istedikten sonra konuşuyor:
- Teşekkür ederim Sayın Cumhurbaşkanım. Ağustos ve Aralık toplantılarında bir önerim olmuştu. Görüyorum ki MGK gündeminde bu konu hala yok. İzninizle bir hususu vurgulamak istiyorum.
- Aşırı dinci akımlar bugün Türkiye'nin en önemli ve birinci öncelikli sorunu haline gelmiştir.
Hızını alamıyor komutan estikçe esiyor, gürledikçe gürlüyor.

- Yıllardır, devletin geleceği için birinci tehdit PKK terörü idi. Abdullah Öcalan Türkiye'yi bölmek amacından vazgeçmedikçe PKK olayı bitmez. Ancak güvenlik güçleri görevini yapmış ve PKK olayı kontrol altına alınmıştır.
Aşırı dinci akımlar ise bugün, PKK tehdidinden daha büyük bir tehlike haline gelmiştir. PKK tehdidi, ikinci plana düşmüştür.
Tehlike üç boyutludur:
1. Laik Cumhuriyet'e yönelik tehlike.
2. Çoğulcu demokrasiye yönelik tehlike.
3. Sosyal hukuk düzenine yönelik tehlike.
Bu konunun MGK gündemine alınması talebimi tekrarlıyorum. Burası bizim de söz sahibi olduğumuz meşru platformdur. Herkes kaygısını dile getirmeli, sorumlular da yanıtlarını vermelidirler. Sonra gerekiyorsa, aşırı dinci akımların devletin geleceğini tehlikeye düşürmemesi için hükümete tavsiye kararı alınmalıdır.

Ve dinci akımlar birinci hedef.

PKK, neredeyse sorun olmaktan çıkarılıyor.

Gelinen noktada; Cizre, Sur, İdil, Dargeçit, Silopi, Nusaybin…

TERS KÖŞE

DEMİRTAŞ'TAN MASUM(!) ÇAĞRI

IMC TV'ye konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medyadan da Sur Yürüyüşü için düzenlenecek “#HerKoldanSura” etkinliği için destek çağrısında bulundu.

Şimdi de Demirtaş'ın açıklamalarını görünmeyen yüzüyle verelim.

Bold yazılanlar Demirtaş'a ait iken italik yazılanlar ise sokağın mırıltılarıdır.

“Hukukta en üst norm anayasadır. Anayasaya göre hiçbir merciden izin almadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenebilir. Biz de ablukaya karşı halkımızı bir protesto yürüyüşü düzenlemeye davet ettik. Biz insanlarımızı hiç kimsenin canına ve malına zarar vermeden, ancak kararlı bir şekilde savaşa karşı protesto hakkını kullanmaya davet ettik. Bu konuda hiçbir yasadışılık yoktur. Savaşa karşı bir protesto yasadışı ve suç ilan edilemez; buna karşı olmak suçtur ve yasadışıdır.”

Bu ifadeleri Kobani bahaneli çağrınızda da görmüştük. Ancak ellinin üstünde can kaybı, binleri bulan yaralı ve milyarlarca maddi kayıp. Şimdi size inanmamızı mı bekliyorsunuz?

“İnsan onuruna aykırı bir tutumla karşı karşıyayız. Burada siviller katledilecek ve Diyarbakır'ın geri kalanı bunu oturup izleyecek; biz buna ‘yasal durum', ‘normal durum' diyeceğiz; öyle mi?''

Bölge, sizin yüzünüzden deprem sonrası harabeye döndü, Sur'da kalan son üç beş ev için mi bunca yırtınmanız? Ne ulvi amaç, ne onurlu bir davranış?

“Yarın saat 16.00'da Diyarbakır'ın tüm dış ilçelerinden, merkez ilçelerinden, tüm mahallelerinden aynı anda ve aynı saatte yönünü Sur'a doğru çevirmelidir. Talebimiz nettir; ablukanın ve yasağın kaldırılmasını istiyoruz.

Aslında halk olarak bizim talebimiz ablukanın oluşmamasıydı, halk sözünün Hak sözü olduğunu anlayamadınız, bizimkisi daha netti.

“Abluka kalkar, sokağa çıkma yasağı tümden kaldırılırsa oradaki insanların tamamı da orayı terk edecekler. Bu, bizim görüşmelerimiz ve ikna çalışmalarımızla bu noktaya geldi. Şunu da açık söyleyeyim; Sur'daki insanların böyle bir talebi yoktu. Yani onların ‘yasak kalksın, biz buradan çıkacağız, sıkıştık' gibi bir feryadı yoktu. Biz siyasetçiyiz ve sorumluluk sahibiyiz. Gözümüzü kapatamazdık. Yapılan görüşmeler ile dolaylı bağlantılar kuruldu ve tüm tartışmalar neticesinde bu noktaya geldi.''

“Sıkıştık, yasak kalksın” diye bir feryat yoksa, oraya gönüllü gelmiş insanlara karışarak işlerini karıştırmayalım. Sonuçta halkın % 98'ini oradan çıkaranlar, onlar. Belki de bizim bilmediğimiz bir bildikleri vardır. Hani akıl sır erdiremiyoruz da.

“Devletlerin işi vatandaşlarını toplu şekilde katletmek, onların cenazelerini tanınmayacak hale gelecek şekilde yakmak değildir. Bir devlet bunu yapıyorsa hukuk devleti değil barbar bir devlettir. Akıllı davranmak isteyen devlet bu tür sorunlarla karşılaştığında geleceğe en az travma bırakacak yöntemi dener. Ama biz AKP'de bu yaklaşımı görmedik. Yok, eğer ille de ‘katledeceğim' yaklaşımı ortaya konulursa, o zaman halk da bunun katlanılamaz olduğunu ortaya koyar.''

İşte burada doğru söyledin. PKK halkın arasına karışıp halkı kalkan olarak kullanacak, devlet de travma yaşatmaya çalışacak. Devlet doksan yıldır bu halka bir travma yaşatıyor, PKK da kırk yıldır bu travmanın müttefiki, anlayacağınız devletten bu konuda rol kapma çabasında. Halk, bu yüzden yüz çevirdi sizden, işte bunu anlayamıyorsunuz.

“Hükümetten yapılan açıklamaları dinliyor, izliyorum. Sanıyorlar ki Kürt halkı oradaki katliamları destekliyor. Böyle yansıtıyorlar. Biz de diyoruz ki polisi, panzeri çekin bakalım Kürt halkı kimin yanında görelim. Bu kadar kendinize güveniyorsanız sadece 1 saatliğine halkın protesto hakkına izin verin.”

Bu nasıl bir dil Allah aşkına! Bir saatliğine protesto!...

Elden gel, kırk beş dakika…

Olmadı mı yarım saat!

Kur'an ekmek çarpsın geri çekmem, iki gözüm önüme aksın.

Ne berbat bir pazarlık bu yav!.. Neyse on beş dakika.

Haydi elden gel!

“Yarın Sur'dan Cizre gibi cenazeler çıkarsa Diyarbakır'daki insanlar birbirinin yüzüne bakamaz. Diyarbakır'ın boynu bükülür ve tarihe kara bir leke olarak düşer bu. Yanı başımızda katliam yaşanırken biz hiçbir şey yokmuş gibi işimize gücümüze bakamayız. Valiliğin de hükümetin de bunu iyi anlaması lazım; bir halka onursuzluk dayatırsanız, başını öne eğdirecek şeyler dayatırsanız bunu kabul etmeyiz. Yarınki çağrımız bu onurlu duruşu göstermek açısından tarihe not düşmedir. Provokasyon yapmıyoruz. Eğer provokasyon yapmazsanız provokasyon olmaz. Biz demokratik hakkımızı kullanarak Sur'a doğru büyük bir yürüyüş yapılacak. ‘Dağılın' denildiğinde insanlar dağılmayacak.”

Öngörünüz tutmayacak, bu halk bu zokayı bir daha yutmayacak.

6-8 Ekim olaylarından sonra alnınızda biriken boncuk terlere rağmen siz insanların yüzüne bakabiliyorsanız, saz çalıp oynayabildiyseniz, bu halk da birbirinin yüzüne bakar.

Sonuçta yüzsüzlerin siyaset yaptığı, politikanın çok yüzlülük olduğu bir yerde birbirinin yüzüne bakmayla ilgili bir sorun olmaz.

Endişelendiğin şeye bak, rahat ol!

Ha, bu arada kutsal bellediğin örgütün sokağa çıkmana izin vermeyecek, kalemin çatırdıyor.

“6-8 Ekim Kobani direnişlerinde halk bir provokasyona bulaşmadı, provokatörler ortalığı karıştırdı. Şimdi AKP ortalığa provokatör salacak, AKP ya da bizden hoşlanmayan çevreler bunu yapacak diye böylesine tarihi bir onursuzluğu nasıl kabul edebiliriz? Provokasyonları önlemek hükümetin görevidir.”

İti sokağa sal, iti durdurmak devletin görevi de!

Yemezler, davalarına avukat gönderdiğiniz sokak itlerinin tasmaları kimin elinde?

Bunun özeleştirisini duymadık henüz.

Duyan var mı?

“Halkımız kararlı olsun. Her yerde dirayetli duruş, bu savaş politikasının gidişatını değiştirecektir. Biz diplomatik yollarla aylardır çözüm yolu arıyoruz. Biz kolay kolay halkımıza büyük yürüyüş çağrıları yapmayız. Mitingler, basın açıklamaları gerçekleştiririz, ama biz tüm halkımızı 7'den 70'e köyden mahalleye duyarlılığa davet etmeyiz. Başbakan'ından Avrupa'ya kadar tüm ilişkilerimizi sonuna kadar kullandık, bir çözüm bulmaya çalıştık… Bize teslimiyet ve ölüm arasında seçenek dayatmasınlar. Biz de üçüncü seçeneği ortaya koyuyoruz, ölüme ve teslimiyete karşı bir seçeneği; direnmek.”

Yani son noktada ölümüne mi?

Arkana bak kimse yok.

Tüh!... Alanda sen de yoksun, her zamanki gibi.

“Umarım yetkililer yarın sağduyulu bir karar alırlar ve ablukayı kaldırdıklarını ilan ederler. Madem yüzde 98 tamamlanmış operasyon yüzde 2'de tamamlanmayıversin. Yani geleceğe bu kadar büyük bir öfke devredeceğinize biraz daha akıllıca bir politika yürütün. Bu çatışma ve savaş Sur'da başlamadı Sur'da bitmeyecek. Oradan bir tek kişi elini kaldırıp teslim olmayacak.”

Hiç güleceğim yoktu. % 2'si de tamamlamayıversin ne demek?

Hak talepleri böyle mi olur?

Tamamlamayıversin.

Tekerleme gibi.

Bir çırpıda takılmadan okuyun bakalım:

Sen de takıldın sayın okurumJ

“İnanıyorum ki sabır ve sağduyuyla, akılla hareket etmeye çalışan kamu, devlet yetkilileri mutlaka vardır. Biz onlarla diyalog kapılarını hep açık tutacağız. Bizim derdimiz üzüm yemektir, bağcı yemek değildir. Biz halkımızın temel sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Yarınki çağrımız da buna yöneliktir.”

Üzüm yemeyi anladık da bağcıyı yemek ne oluyor, işte onu anlamadım?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.