Adalet mülkün temelidir*

Selahaddin YILDIRIM

‘Hayat' ile ‘sorun' biri diğerinden ayrı düşünülemeyen iki önemli hakikattir. Hayat varsa sorun var, o yoksa sorun da yoktur. Problemsiz bir hayat düşünmek muhaldir. Hiç bir sorunla karşılaşmayan sadece ‘Yüce Allah'dır. Sorunlar ve ihtiyaçlar insanın eksik ve aciz olduğunun; kendini, varlığını korumak ve devam ettirmek için başkasına ihtiyaç duyduğunun göstergesidir. Yüce Mevla kendisine yönelsin ve onu bulsun diye insanı ‘muhtaç' bir yapıda tasarlayıp yaratmıştır.

İnsan, ihtiyaçlarını karşılamak için toplumla beraber olmak zorundadır. Eski bilginler, insanın bu durumunu ‘insan, tabiatı gereği medeni bir varlıktır' demişlerdir. Bugün bu hakikati ‘insan sosyal bir varlıktır' şeklinde ifade ediyoruz. İnsanoğlu, devlet ve ilgili kurumlarını, sorunlar daha kolay çözülsün diye icat etmiştir. Aile, aşiret, devlet ve devletlerarasında kurulan ittifaklar, yapılan anlaşmalar sorunları daha kolay çözmek içindir. Eksiklerine ve arızalarına rağmen insanoğlunun tarihinde keşfettiği en sistemli yapı devlettir.

Devlet, bir toplumun ihtiyaçlarını karşılamak, sorunlarını sistemli bir şekilde çözmek için vardır. Eğer devlet toplum için hizmet aracı oluyorsa, adaleti sağlıyor, haksızlığı engelliyorsa işlevini yapıyor demektir.

Tarihte ve günümüzde bu asli görevini ifa eden devletler olduğu gibi, belli bir kesimin denetimine girip onların çıkarlarının aleti durumuna düşmüş ve çoğunluğa zulmetmenin aleti olmuş devletler de vardır. Kur'an bu her iki kategoride yer alan toplum ve yönetimlerden örnekler sunar. Zalim yönetimlerin başında genel olarak inançsız kişiler vardır. Bu tür yapıların karşısında yer alanlar ise peygamberler ve onlara ihlas ile iman edenlerdir. Musa'nın(as) mücadele ettiği Firavun ile İbrahim'in(as) karşı durduğu Nemrut rejimleri devletin belli bir şahıs ve gurubun çıkarlarına hizmet aracı yapıldığı iki meşhur örnektir.

İslam, devletin meşru olabilmesi için ‘adil' olması gerektiğini belirtmiştir. Adalet, herkese hak ettiğini vermektir. İslam peygamberi, aynı zamanda bir devletin de yöneticisi idi.  Medine İslam Devletinde değişik gurup ve inançlardan topluluklar yaşıyordu. Yahudiler ve diğer inanç sahipleri kendi inanç ve kültürlerinde serbest ve özgür olarak bu yapının içinde yer alıyorlardı.

İslam'ın nazarında devlet, bir zulüm aracı değildir, olmamalıdır. Tam aksine devlet mazlumiyetleri ortadan kaldırmak için vardır. Zulme ve haksızlığa bulaşmış bir otoriteye itaat edilmez. Zulme rıza zulüm, küfre rıza küfürdür. İlâhi hikmet küfrün devamına cevaz verdiği halde zulmün devamına cevaz vermemiş. ‘Küfür devam eder ama zulüm devam etmez' denmiştir.

İslam âleminde bugün adaleti, hakkaniyeti yaşatma zarureti vardır. Ümmetin en büyük sorunlarının başında sorumsuz ve zalim yönetim ve yöneticiler gelmektedir. Batı kültürünün tesiriyle oluşan ulus devlet modeli adil olamazdı, olmadı da. Çünkü belli bir etnik yapının namı hesabına kurulan bir devletin egemen unsurun dışındakilere adil davranması düşünülemez. Batı'da gelişen ulusçuluk düşüncesi beraberinde getirdiği ulus devlet ile insanlığa daha çok acılar yaşatmaktan başka bir iş görmedi. Elli milyondan fazla insanın canına mal olan, her iki dünya savaşının sorumlusu ulusçuluk, ırkçılık düşüncesidir.

Ulus devlet her yerde olduğu gibi Türkiye'de de önemli sosyal sorunların doğmasına neden oldu. Bu sorunların başında Kürt sorunu gelir. Kürtlerin kimliklerinin inkarı ve asimilasyon politikalarına maruz kalmaları terör ve şiddeti doğurmuştur. Ülke kırk yıldan beri devam eden kanlı bir çatışma ortamından halen kurtulabilmiş değildir. Kanaatimize göre bu yapı değişmediği sürece akan kanı durdurmak da mümkün olmayacaktır. Avrupalı devletler ikinci dünya savaşından sonra ulus devletin sebep olduğu zararları asgariye indirmek için çaba harcadılar, ama Türkiye'de benzer bir çalışma çok geç başladı ve halen ağır ve isteksiz işlemektedir.

Kürt sorunu başta olmak üzere diğer bütün sorunları çözmenin tek yolu devletin ‘adil' bir kimliğe kavuşturulmasından geçer.

Adalet vasfını kaybetmiş bir yönetim zulme sapar. Ya da adaletsiz bir devlet dengesiz bir insan gibidir. Aklını kaybetmiş bir insanın sebep olacağı zarar sınırlıdır ve kolaylıkla önlenebilir; ancak bir otorite adil olma vasfını kaybederse çok büyük facialara sebep olur ve bunu önlemenin faturası da çok daha ağır olur. Bugün İslam dünyasının değişik ülkelerinde yaşananlar bu faturanın ne kadar acı ve ağır olduğunu göstermektedir.

*Hz. Ömer (ra)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.