Asıl Mesele Balık Tutmayı Öğretmekti... İkra bi'smi Rabbike!

Hatice YILDIZ

Her çocuk içinde geliştirilmesi gereken beceriler, kabiliyetlerle dünyaya gelir. Dünyaya gözlerini açan çocuktaki bu donanımların gelişmesi ve kalıcı kıvama gelmesi ancak bir eğitimcinin rehber olmasıyla vuku bulur. Yani çocuğun gerek zihinsel gerek duygusal gerekse psikomotor alanında gelişme kaydetmesi için anne/babaya, bir eğitimciye ihtiyacı vardır. Lakin biz eğitimciler bunu yani rehberliğe soyunma görevini yanlış anlayıp dozunu fazla kaçırdık...

Demem o ki yıllarca çocuklarımıza biz yedirdik, içirdik, giydirdik... Yeri geldiğinde ödevlerini biz yaptık. Problemle karşılaştıklarında problemlerini çözdük. İstediklerini mümkün mertebe almaya çalıştık. Yeri geldiğinde odalarını biz topladık gibi ardı sıra sayılabilecek birçok ihtiyaçlarını biz karşılamaya çalıştık.

Belki diyeceksiniz ki 'elbette böyle böyle olacak, onlar bizim çocuklarımız?'

Elbette bizim çocuklarımız ve ihtiyaçlarının da bizler tarafından karşılanması olağandır, olması gerekendir. Ben henüz kendi ihtiyaçlarını görmekten/karşılamaktan aciz olan çocuklarımızı kastetmiyorum elbette. Kendi ihtiyaçlarını kendi kendine karşılayabilme becerisine sahip olan çocuklarımızdan bahsediyorum. Yani odasını toplama becerisine sahip olan bir çocuğumuz var iken onun yerine odasını bizim toplamamız, karşılaştığı problemle baş edebilme becerisine sahip iken bunu bir hüner sayıp çocuğun yerine problemini bizim çözmememiz veya bir kaç adımlık yere yürüme becerisine sahip iken onu kendi arabamızla gideceği yere bizim bırakmamız, keza acıktığında kendine yemek yapabilme becerisine sahip iken onun yerine yemeği bizim yapıp önüne getirmemiz gibi sayılabilecek birçok şeyi onların elleri, ayakları tutuyorken veya bunların üstesinden gelebilme kabiliyeti taşımalarına rağmen onların yerine bir şeyler yapmamızdan bahsediyorum....Ve hâlâ ne yazık ki onlar büyüdükçe bunlara devam ediyoruz...

Neden böyle bir girişim içindeyiz peki?

Rahatları bozulmasın, yorulmasın diye; onlara yazık olmasın diye...

Şimdi ne oldu peki?

Öyle bir nesil yetişti ki kendi işlerinin üstesinden gelemiyor veya tam olarak beceremiyor. En ufak bir problemle/sorunla karşılaşınca da yardım edecek birini bulmak için dört dönüyor etrafta...

Çok uzak değil, aile yakınlarımdan birinin şu hikayesine tanık oldum; 'Askerdeydim tırnak kesmeyi tam beceremediğimden de tırnaklarımı kesemiyordum ve bunları gizlemek zorunda kalıyordum utancımdan... En son dayanamayıp bir arkadaştan rica edip ona kestirdim.'

Nedenini sorduğumuzda şöyle cevap verdi: 'kendimi bildim bileli annem tırnaklarımı kesiyordu da ondan.'

Ne kadar da vahim bir durum! Asker çağındaki bir insanın tırnak kesiminden aciz oluşu...

Ve ne yazık ki çocuğun yerine iş yapmayı biz eğitimciler hüner sanıyoruz. Aslında biz çocuklar doğarken kendilerinde var olan becerileri/kabiliyetleri geliştirmek yerine köreltmeye çalışıyoruz. 'Yaparsam öğrenirim' felsefesini onların hayatından çekip atıyoruz bu şekilde de. Kendilerindeki yeteneği, yapabilirim güvenini zedeliyoruz, beyinlerini hazır bilgilerle doldurarak... Geleceği göremeyen bu düşünce ile... Bu sayede de onları hayatın gerçeklerinden, pratiklerinden gitgide uzaklaştırıyoruz.

Çocuğa yarın bir gün 'odanı topla! ' dediğimizde veya 'tabağını makineye yerleştir! ' dediğimizde de: 'yok ya ben niye yapayım ki sen yap işte!' gibi istenmeyen davranışlarla karşılaşıyoruz haliyle...

İşte asıl meselede 'Çocuğa balık yedirmek değil balık tutmayı öğretmekti.'

Bu yüzden çocuğun yerine bir şeyler yapmayı bırakın! 'Yardımına ihtiyacım var! ' imdadını duymadan yardıma koşmayın! Şayet bu imdadı duyarsanız ihtiyaç duyduğu kadar yardım edersiniz, lakin onu ve geleceğini göz ardı ederek tüm işi siz yapmaya kalkışmayın! Böyle yaparak ilgisiz, sorumsuz bir eğitimci olmazsınız aksine çocuğun yaşam mücadelesine arka çıkan destekçisi olarak onun içsel motivasyonuna katkı sağlamış olursunuz.

Yaşam mücadelesindeki çarkları çeviremeyen çocuk ise bir şeyi beceremediğinde kendisini yetersiz görerek kendini suçlayacaktır veya birilerinin eteğine bağlı kalacaktır. Yaşamı boyunca yukarıdaki örnekte de olduğu gibi... Hayat boyu birine bağlı kalıp yaşayacağına, bırakın yaşamı deneyimlesin. Hatta bu eğitimi mümkün mertebe erken dönemlerde başlatın. Henüz küçük olan çocuğunuz yere düşerse şayet hemen koşup onu kaldırmayın! Bırakın kendi kalksın, kalkmasını bilsin, öğrensin veya uzanıp bir şeyi almak mı istiyor? Bırakın kendi bir yolunu bulup isteğine ulaşsın! Kendi tek başına yemek yemeyi öğrenmek mi istiyor? Bırakın kendi yesin! "Aman! Sağı solu kirletecek, ben bunun temizliğiyle uğraşamam" diyen anneler, bu davranışın bedeli birkaç saat temizliktir ama çocuğunuzun bu beceriden yoksun olmasının bedelini ömür boyu siz çekerseniz/çektirirsiniz de...

Yarın bir gün büyüdüğünde "iyi ki odamı toplattıran bir annem vardı, iyi ki bana yemek yaptıran bir annem vardı. Yoksa ben bunca işin içinden nasıl çıkardım" deyip size dua eden yavrularınız olsun, der yazımı burada noktalamadan önce şu soruyu kendinize yöneltmenizi isterim...

Başkalarının bizim için yapacakları sınırlı olan bir dünyada acaba çocuğumuzu hayata hazırlama eğitiminin neresindeyiz?

Vesselâm...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.