Ayakkabı numarasına şükretmek

Sezgin ÖZBAY

Hamd, âlemlerin Rabbine; salât ve selâm da O'nun pak Rasûlüne olsun.

Hemen hepimizin, hâlimizi sorduğunda kötüysek bile iyi olduğumuz; iyiysek daha da iyi olduğumuz dostlarımız vardır. Dost dediğiniz tuhaf olur, garip olur… Herkes gibi olanı, dost yapan özellik ne olabilir ki? Hiç… Rabbim eksikliğini vermesin, benim de var bir tane, soruları hayret vesilesi, çilesi bile nimet, küsmesi bile rahmet olan garip bir dostum.

Biraz hal hatır faslı… Biraz duraksamanın ardından ne sorsa beğenirsiniz? Ayakkabı numaramı… Bana mı yazdı acaba bir yanlışlık mı oldu diye soruverdim. Sorar sormaz pişman oldum ama bir meşguliyet girdi araya. O arada cevabımı istedi; söyledim. Ne çıkacaktı acaba bunun altından? Bana ayakkabı almayacağını biliyordum. Ayakkabı numaram da onun bir derdine deva olmazdı. Boş konuşan biri de değil ki laf olsun diye sorsundu?

Ve asıl soru geldi: “Peki ya ayaklarınız olmasaydı bu soruya nasıl cevap verirdiniz?” Öylece kalakaldım. Yine göstermişti herkesten farklı olduğunu. Kendimce bir cevap verdim bu soruya da. Önemli değil.

Ben bu hususlarda dualar etmemiz gerektiğini söyleyince o: “Sadece dua değil… Abdest alırken, namaz kılarken, yürürken vs.” dedi. “O kısmı yazmadım bile, olması gereken zaten o…” dedim. Yani bir manada “Onu hep yapıyoruz canım!” demiş oldum, sanki her nefeste en az iki kez şükrediyormuşum gibi. Peki, gerçekten öyle miydi? Öyle olsa, böyle pat diye karşıma çıkmazdı bu mesele. Şu ukalaca sözü nasıl bir gaflet haliyle söylemiştim. Bu umman vurgununu ancak abdest düzeltebilirdi; bu ateşi ancak abdest söndürebilirdi. Lavaboya giderken başımı yerden kaldıramıyordum. Bu baş eğme, ayaklarıma bakıp tefekkür ve şükür etmemden miydi yoksa hadsizliğimin utancının resmi miydi, bilemedim. Abdest alırken her bir uzvumu düşündüm. Ya ayaklarım olmasaydı? Ellerim olmasa zaten hiçbir şey yapamazdım. Ya gözlerim kör olsaydı? Ayakkabı numaramı söyleyebilmek az bir nimet miydi? Tam bir uzvu geçtim, başparmağım bile olmasa yapamayacağım işler vardı. Düşündükçe içine düştüm; düştükçe utandım, uyandım…

Mecbur olmadığın halde nimetler veriyorsun, mecbur olduğumuz halde şükretmiyoruz; affet Allah'ım…

Mülkünde sefa sürerken, kendi yüzümüzden dahi bir cefaya uğrasak hemen hayıflanıyor, şükrü elden bırakıyoruz: affet Allah'ım…

Her şükür dahi bir şükür gerektirirken, şükrettikçe Sana daha da çok şükür borçlanıyorken… Buna rağmen Sen, şükürlerimizi kat kat fazlasıyla kabul ederken… Şükürsüzlüğümüzü affet Allah'ım…

İzan verdin, düşünmedik… İman verdin, kadrini bilmedik… İmkân verdin; Sana yakınlaşma vesilesi eylemedik… Affet Allah'ım…

Şükürlerimizi salihlerin şükürlerine; bizleri şâkir ve şâkirelerin zümresine kat Allah'ım…

Âmîn…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.